Korkuyordum, aslında korkmuyor gibiydim. Duygu karmaşasına girmiştim. Arkamda birilerinin beni takip ettiğinden korkup; arkamda beni kolladığını düşünerek kendimi güvende hissediyordum. Çantamdan ördeğimizi(onunla çocuğumuzdu) aldım, sımsıkı avucumun içersine sardım ve nereye gideceğimi bilmeden yürümeye başladım.
Sabah 4.37. onun mahallesindeyim. Onun evinde. Kapıyı hızla çektim. Gözlerimi kapattığımda kulağımda ‘bu evden çıkarsan bir daha asla yüzümü göremezsin.’ Eşliğinde onun yüzünün her zerresi, gözleri, kirpikleri, öpmeye doyamadığım burnu, gülümsemesinin hiç eksik olmasını istemediğim dudaklarından akan sözleri içime, kalbimin içine işledi. Derin nefesimi aldım. Apartmanda daha fazla ses olmamalıydı. Uyuyan çocuklar, yarın işe gidecek ablalar, abiler, onları düşünmeliydim. Sustum ses çıkartamadım. Yine kendimi önemsemeden, bir kelime etmeden, her zaman yaptığım gibi gözlerimden akan yaşa ses etmeden durdum öylece. Acıdım kendime. Çaresizlikten titreyen ellerim usulca bana vurduktan sonra kızaran yanağıma gitti. Bir süre bekledim. Kapıyı açıp özür dilerim gel demesini belki de. Demezdi o, özür dilemeyi sevmezdi, bana inanmayı sevmediği gibi…
Hadi dedim kendime, merdivenler dikti, ışıklarda çalışmıyordu. Bir anda kendimi sokağın ortasında sendeleyerek kaldırım taşının üstüne atmıştım. Etrafta hiçbir ses yoktu; hıçkırıklarımdan başka. Terk mi etmiştim, terk mi edilmiştim?
Bir süre ağlamaya devam ettim, yüzümün beyazlığı makyaj akıntılarından belli olmuyordu. Gelmesini bekledim. Beni bu hale nasıl getirdiğini, bize neler yaptığını görmesini istedim. Gelmedi. Gelecekti, ama gelişleri hep gitmeli oluyordu. Ona bile susuyordum. Onun nefesinin kokusunu içime, ciğerlerime çekmeyi hiçbir uyuşturucu tadına değişmem. Benim uyuşturucum onun teninin kokusuydu. Tedavi bile görmeyi düşündüm. Koku diye bir film var, izleyenler bilir. Kadınların tenlerindeki kokuyu almak için onların derilerini yüzüp, parfüm haline getirip, sıkıp orgazm olan çılgın adamın hikayesi! Bunuda düşünmedim değil. Ama yanımda ona sarılarak onun kokusunu almak neye bedel olabilirdi ki? Tabi ki de kendinden feragat etmeye…
Aşkta ne zaman kendinden ödün vermeye başlarsan orda bütün mesele kendini tekrar ararken kaybolduğun çukurda oluyor.
Aşkı anlatacak değilim, çünkü anlatılması en basit gibi gözüken ama sadece derin bir nefese sığan muazzam tarifi olmayan duygu. Seni mutlu ettiyse hafif tebessümlü derin nefes, etmediyse çektiğin nefesi vermeye kalbinin yetmemesi…
İstediğim kendini bana bağışlamasıydı, bana emanet etsin ben ona bakardım. Çok mu fazla sorumluluk altına girmiştim oysaki buna hazırdım. Bana fırsat verdiğinde yapabileceğimin çok fazla üstündeydim. Sevilmeyi bilmiyordu, gözlerinden kalbine giden yolu öğreten birine nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Nabzının atışını müzik sesi olarak dinleyen bir kadın ona çok fazlaydı. Onu severken tüm dünyaya iyi olan birini taşıması imkansızdı. Elleriyle öldürdü o kadını, içindekileri, kadını kadın yapan her şeyi kendi elleriyle idam masasına oturtmuştu. Ayaklarından asıp, beynine kan gitmesini engellemişti. Kadın nefes alıyor, veremiyordu. İçine atıp, daha da biriktiriyordu kahroluşlarını. Yürürken düşünmeyi bırakıp yalnızlığa iyice yaklaşıyordu. Kadın oradaydı. Ölümle burun burunaydı. Korkmadı. Bir adım daha yaklaştı ve hoşgelmişti.
20 Haziran 2017 Salı
6 Haziran 2017 Salı
Tatlı Şeyler
Türkiye'nin İlk Eşcinsel Temalı Komedi Filmi: "Tatlı Şeyler" 23 Haziran'da gösterime giriyor.
NEŞELİ OL Kİ GENÇ KALASIN!
Cinsel kimlik üzerinden hak arayışı ile, CERN’de yeni bir evren yaratıldı iddialarının aynı anda olabildiği gezegene dünya diyoruz. Ve kadim bilgiler bize söylüyor ki; dünya, dünya olalı böyle saçmalığı bir arada görmedi.
Ötekileştirme denen hadise, ilk başta “birey olun, sürüden biri olmayın” sloganıyla karşımıza çıkınca, “yaşasın” dedik… ”işte insan, gerçek anlamda evrilmeye başladı.” Kitap okuyorduk, mesleklerimiz vardı, entellektüeldik hiç yoktan ama hadi itiraf edelim, hiçbirimiz- ama hiçbirimiz bu sonsuz kopmayı tahayyül bile edememişti.
Bireysel kelimesinin İngilizce anlamı olan Individual, Latince kökeni olan “Indivude”den gelmekte ve “bölünemeyen – parçalanamayan” anlamına gelmekdir. Bu herkesi yok sayan, bu “birey olmak” ayağına herkesi birbirinden fersah fersah uzaklaştıran sistem “Indivude”yi parça pinçik etti; sen kim oluyorsun, ben kim- “biz” zaten kalmadı.
Tam da bu aşamada “gay” kelimesinin yine İngilizce’deki anlamına odaklanmakta fayda var. Adamlar sözlüklerine yazmışlar.
Hani bilmeyen için bir kez daha altını çizerek söylemek gerekli; Gay, 'Kaygısız' veya 'parlak ve gösterişli' anlamına gelmektedir. Ha… Gay kelimesinin diğer anlamı olan homoseksüel ise, sadece homoseksüel olanın kendisini en fazla partnerini bağlar. Bu konu hakkında yargılamada bulunmak da kimsenin haddine değildir.
SÖZ KONUSU OLAN İNSAN HAKLARI
Kadın hakları, erkek hakları, öğrenci hakları, işçi hakları, emekli hakları, eşcinsel hakları gibi tamlamalar bize gösteriyor ki totalde “insan hakları” kimsenin umurunda değil ki, bu haklar da tıpkı biz insanlar gibi ayrıştırıldı. İnsan hakları denen şey yok yani özde.
Bu kadar ayrıştırılınca, kimsenin kimseye saygısı da kalmadı; anlamaya çalışacak takati de.
Bu günlerde sitemizde tanıtımı yer alan bir film var; TATLI ŞEYLER. Sözüm ona efemine 2 modacı arkadaşın bir bebekle birlikte çıktıkları yolda aile olmayı tattıkları, sevimli olunmasına incelikle özen gösterildiği fragmanından belli olan bir film.
Sayfamızdaki tartışmalara bakıyoruz da… Hani sanki… Biz de… Tıpkı eleştirdiğimiz kötü yürekli insanlar gibi…
"Tatlı Şeyler Fragmanı"
TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜN CİNSİYETİ OLAMAZ.
Kocaman bir tahammülsüzlük bulutu üstümüzde bu kez de bahanesi bu TATLI ŞEYLER filmi.
Filmin eşcinsellerle dalga geçtiği düşünülmesi tek kelime ile büyük bir “hata”dır. Bu filmin yapımına soyunan kişiler de tanıdığımız, bildiğimiz, saygın “sanat adamları”. Bu sanat, bu mizah adamları, ustalarından ve yaşadıkları toplumdan aldıkları terbiye gereği, cinsel bir kimlikle dalga geçip bunu paraya ya da şöhrete çevirecek kadar küçük hesapların içinde olmayacak kişiler.
Bunu basit bir googlelamayla görebiliyoruz.
Hemen bir yazı; üstelik filmi izlemeden, sadece aslında derdini gayet de iyi anlattığını düşündüğümüz fragmanından yola çıkarak… Cinsel kimliğimizden dolayı bize tahammülsüzlük gösterenlere, acıyarak
- daha çok kırılarak - bakarken; bir filme, hakkında bilgi sahibi olmadan saldırmak ( ki keza bilgi sahibi olarak saldırmak da aynı büyük ayıp ) da aynı acınası temayı içeriyor ne yazık ki..!
Ve ne yazık ki; kırılmaktan çekinirken kırmanın bize bıraktığı hiç geçmeyecek olan o yarayla.
CİNSEL KİMLİĞİN BİR “HAK”KI OLAMAZ.
Eşcinsel olmak nasıl, Kadın ya da Erkek olmak kadar doğal geliyorsa bir eşcinsele ve eşcinselliğin ne olduğunu anlayabilen kişilere; aynı şekilde bu 3 “cins”in totalde aynı başlığın altında toplandığını idrak etmek birinci görevimiz öncelikle. Nedir bu üst başlık: İNSAN HAKLARI
Özgürlüğün, bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitmesi gerekir. Buna da saygı denir en güzel tabiriyle. “Ben eşcinselim” diyenin hakkı, “ben erkeğim” ya da “ben kadınım” diyenle aynıdır. Aynı olmak zorundadır. Sırf cinsel eğilimin ya da yaradılışın ya da her nasıl adlandırılırsa adlandırılsın “cins”in seni farklı kılmamalı aynı havayı teneffüs ettiğin toplumda.
Sana, cinsel kimliğin yüzünden yaşam hakkı tanımayanlarla aynı şeyi yapmaktı, bu TATLI ŞEYLER’e durup
dururken, sadece “gay”sin diye saldırmak.
“GAY”SEN “GAY”LİĞİNİ BİL
Yani Kaygısız ol bi parça.
Bolca da Parlak ve Gösterişli.
Bilip bilmeden, sadece kahramanları feminen diye…
Senin kafandaki “gay” kimliğiyle örtüşmedi diye…
Sen sırf filmi beğenmedin diye…
Gayfendiliği elden bırakmamak lazım.
NEŞELİ OL Kİ GENÇ KALASIN!
Cinsel kimlik üzerinden hak arayışı ile, CERN’de yeni bir evren yaratıldı iddialarının aynı anda olabildiği gezegene dünya diyoruz. Ve kadim bilgiler bize söylüyor ki; dünya, dünya olalı böyle saçmalığı bir arada görmedi.
Ötekileştirme denen hadise, ilk başta “birey olun, sürüden biri olmayın” sloganıyla karşımıza çıkınca, “yaşasın” dedik… ”işte insan, gerçek anlamda evrilmeye başladı.” Kitap okuyorduk, mesleklerimiz vardı, entellektüeldik hiç yoktan ama hadi itiraf edelim, hiçbirimiz- ama hiçbirimiz bu sonsuz kopmayı tahayyül bile edememişti.
Bireysel kelimesinin İngilizce anlamı olan Individual, Latince kökeni olan “Indivude”den gelmekte ve “bölünemeyen – parçalanamayan” anlamına gelmekdir. Bu herkesi yok sayan, bu “birey olmak” ayağına herkesi birbirinden fersah fersah uzaklaştıran sistem “Indivude”yi parça pinçik etti; sen kim oluyorsun, ben kim- “biz” zaten kalmadı.
Tam da bu aşamada “gay” kelimesinin yine İngilizce’deki anlamına odaklanmakta fayda var. Adamlar sözlüklerine yazmışlar.
Hani bilmeyen için bir kez daha altını çizerek söylemek gerekli; Gay, 'Kaygısız' veya 'parlak ve gösterişli' anlamına gelmektedir. Ha… Gay kelimesinin diğer anlamı olan homoseksüel ise, sadece homoseksüel olanın kendisini en fazla partnerini bağlar. Bu konu hakkında yargılamada bulunmak da kimsenin haddine değildir.
SÖZ KONUSU OLAN İNSAN HAKLARI
Kadın hakları, erkek hakları, öğrenci hakları, işçi hakları, emekli hakları, eşcinsel hakları gibi tamlamalar bize gösteriyor ki totalde “insan hakları” kimsenin umurunda değil ki, bu haklar da tıpkı biz insanlar gibi ayrıştırıldı. İnsan hakları denen şey yok yani özde.
Bu kadar ayrıştırılınca, kimsenin kimseye saygısı da kalmadı; anlamaya çalışacak takati de.
Bu günlerde sitemizde tanıtımı yer alan bir film var; TATLI ŞEYLER. Sözüm ona efemine 2 modacı arkadaşın bir bebekle birlikte çıktıkları yolda aile olmayı tattıkları, sevimli olunmasına incelikle özen gösterildiği fragmanından belli olan bir film.
Sayfamızdaki tartışmalara bakıyoruz da… Hani sanki… Biz de… Tıpkı eleştirdiğimiz kötü yürekli insanlar gibi…
"Tatlı Şeyler Fragmanı"
TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜN CİNSİYETİ OLAMAZ.
Kocaman bir tahammülsüzlük bulutu üstümüzde bu kez de bahanesi bu TATLI ŞEYLER filmi.
Filmin eşcinsellerle dalga geçtiği düşünülmesi tek kelime ile büyük bir “hata”dır. Bu filmin yapımına soyunan kişiler de tanıdığımız, bildiğimiz, saygın “sanat adamları”. Bu sanat, bu mizah adamları, ustalarından ve yaşadıkları toplumdan aldıkları terbiye gereği, cinsel bir kimlikle dalga geçip bunu paraya ya da şöhrete çevirecek kadar küçük hesapların içinde olmayacak kişiler.
Bunu basit bir googlelamayla görebiliyoruz.
Hemen bir yazı; üstelik filmi izlemeden, sadece aslında derdini gayet de iyi anlattığını düşündüğümüz fragmanından yola çıkarak… Cinsel kimliğimizden dolayı bize tahammülsüzlük gösterenlere, acıyarak
- daha çok kırılarak - bakarken; bir filme, hakkında bilgi sahibi olmadan saldırmak ( ki keza bilgi sahibi olarak saldırmak da aynı büyük ayıp ) da aynı acınası temayı içeriyor ne yazık ki..!
Ve ne yazık ki; kırılmaktan çekinirken kırmanın bize bıraktığı hiç geçmeyecek olan o yarayla.
CİNSEL KİMLİĞİN BİR “HAK”KI OLAMAZ.
Eşcinsel olmak nasıl, Kadın ya da Erkek olmak kadar doğal geliyorsa bir eşcinsele ve eşcinselliğin ne olduğunu anlayabilen kişilere; aynı şekilde bu 3 “cins”in totalde aynı başlığın altında toplandığını idrak etmek birinci görevimiz öncelikle. Nedir bu üst başlık: İNSAN HAKLARI
Özgürlüğün, bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitmesi gerekir. Buna da saygı denir en güzel tabiriyle. “Ben eşcinselim” diyenin hakkı, “ben erkeğim” ya da “ben kadınım” diyenle aynıdır. Aynı olmak zorundadır. Sırf cinsel eğilimin ya da yaradılışın ya da her nasıl adlandırılırsa adlandırılsın “cins”in seni farklı kılmamalı aynı havayı teneffüs ettiğin toplumda.
Sana, cinsel kimliğin yüzünden yaşam hakkı tanımayanlarla aynı şeyi yapmaktı, bu TATLI ŞEYLER’e durup
dururken, sadece “gay”sin diye saldırmak.
“GAY”SEN “GAY”LİĞİNİ BİL
Yani Kaygısız ol bi parça.
Bolca da Parlak ve Gösterişli.
Bilip bilmeden, sadece kahramanları feminen diye…
Senin kafandaki “gay” kimliğiyle örtüşmedi diye…
Sen sırf filmi beğenmedin diye…
Gayfendiliği elden bırakmamak lazım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)