"Baba, ben erkek değilim ki. " Eğer çocuğunuz ona sözde biyolojik olarak verilmiş cinsiyetle kendini özdeşleştirmiyorsa, birden ebeveyn olarak bir çok soruyla karşı karşıya kalırsınız. İlk yanıtları burada bulabilirsiniz.
Çocuğumun transeksüel olmasının suçlusu ben miyim?
Cinsiyet kimliğinin nasıl oluştuğu tam olarak açıklanmamıştır. Kesin olarak bilinen, bir çok faktörün etkileşim içinde olduğudur. Transeksüelliği eğitim ile ne ortaya çıkarabilir ne de "engelleyebilirsiniz". Fakat çocuğunuzun yaşam kalitesini olumlu olarak etkileyebilirsiniz: Çevreleri tarafından cinsiyet kimlikleri kabul edilen transeksüel çocuklar kendilerini ruhsal olarak yaşıtları kadar iyi hissederler.
Bunun yalnızca geçici bir dönem olmadığını nereden bilebilirim?
Büyütüldükleri cinsiyetlerine dair huzursuzluklarını dışa vuran çocuklar sonraları farklı yönde gelişim gösterebilirler. Çocuğunuzun istekleri yaşam boyu sürse de sürmese de şimdiki yaşamı için önemlidir ve mutlaka ciddiye alınmalıdır. Kim olduğunu göstermesine sürekli olarak izin verilmemesi çocukların çok acı çekmesine sebep olur. Bu yüzden çocuğunuzun kendi cinsiyet kimliğini denemesine izin verin. Daha sonra "eski" rolünü ya da tamamen farklı bir rolü seçecek olursa bu da problem değildir.
Çocuğuma nasıl destek olabilirim?
Çocuğunuzun kendi hakkındaki dışa vurumlarını, içsel yaşantısını ve isteklerini ciddiye almanız ilk adımdır ve bunun sonsuz önemi vardır. Eğer çocuğunuzu kendi yaşamının uzmanı olarak görürseniz onun size ihtiyacı olup olmadığını ve sizden ne beklediğini öğrenebilirsiniz. Belki çocuğunuz kendisini daha iyi hissettiği şekilde elbiseler giymek ya da kendisine isim takmak istiyordur. Ya da ailenin dışında kendi kimliğine uygun davrandığında sizin onun arkasını kollamanızı diliyordur.
İsimlerin ve cinsiyet kaydının değiştirilmesi için yaş sınırı yoktur. Böyle bir resmi işlem olmaksızın da kreş ya da okulda çocuğunuzun cinsiyetine uygun şekilde ona hitap edilebilir ve dilenen isimle yazılı işlem yapabilir.
Çocuğunuz için gelecekte muhtemelen ilgi çekici olabilecek cinsiyet değişimine yönelik tıbbi yollar hakkında ergenlik dönemi başlamadan önce karar verilemez ve verilmesine de gerek yoktur.
Beni kim destekler?
Transeksüel çocukların ebeveynlerinden bir çoğu çocuğunun mutlu olamayacağından endişelenir. Kimisi üzüntü, çaresizlik ya da utanç duyar. Çocuğun dileklerine verilecek doğru tepki üzerine de diğer ebeveyn ile, akrabalarla ya da eğitimcilerle tartışmalar ortaya çıkabilir.
Bu tür durumlar için gerek sorularınızın ve endişelerinizin, gerek ise çocuğunuzun yanında olma dileğinizin karşılık bulacağı olanaklar ve mekânlar mevcuttur: Örneğin uzmanlaşmış danışma merciileri ya da transeksüel çocuklu aileler için boş zaman aktiviteleri gibi. Bu mekânlarda, cinsiyetleri nihayet kabul gördüğünde çiçek açan çocuklar üzerine cesaret verici anlatılar da dinleyebilirsiniz.
12 Ekim 2015 Pazartesi
Gökkuşağı Aileleri
Ebeveynler de lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel ve interseks olabilir. Kulağa mantıklı ve basit geliyor -peki öyle mi gerçekten?
Medyada sıkça "gökkuşağı ailesi" tabiri çocuk sahibi lezbiyen veya gey çiftler için kullanılır. LGBTI temsilcileri ise buna karşın bu tabirden ebeveynlerden en az birinin trans ya da interseks olduğu, lezbiyen, gey, biseksüel ya da queer olarak yaşayan aileleri anlamaktadırlar.
Medyada sıkça "gökkuşağı ailesi" tabiri çocuk sahibi lezbiyen veya gey çiftler için kullanılır. LGBTI temsilcileri ise buna karşın bu tabirden ebeveynlerden en az birinin transeksüel ya da interseks olduğu, lezbiyen, gey, biseksüel ya da queer olarak yaşayan aileleri anlamaktadırlar.
Çocukların baba ve anneye ihtiyaçları yok mudur?
Gökkuşağı aileler "rainbow family" ve yalnız yetiştiriciler çocukların ailede ilişki kurduğu bir eril ve bir dişil kişiye ihtiyaç duyduğu konusunda sürekli yeniden ikaz edilirler. Ne var ki güncel araştırma sonuçları şunu göstermektedir: Çocuklar iyi bir aile iklimine ve kendileriyle ilgilenenlerle iyi ilişkiler kurmaya ihtiyaç duyarlar. Bu kişinin veya kişilerin cinsiyeti bu konuda bir rol oynamaz. Tam tersine, çocuklar kendilerine örnek aldıkları insanları aile dışında ararlar.
Gökkuşağı ailelerden gelen çocukların diğer çocuklar kadar iyi gelişim gösterebildiğini Almanya Adalet Bakanlığı adına 2009 yılında gerçekleştirilen bir araştırma ortaya koymaktadır.
Gökkuşağı çocuklar neye ihtiyaç duyar?
Gökkuşağı aileler diğer ailelerle aynı ihtiyaçlara sahiplerdir. Onlar da kabul edilmek ve kıymet görmek, kendilerini açıklamak ve doğrulamak zorunda kalmamak isterler. Akrabalar ve uzmanlar gökkuşağı ailelerden gelen çocukların ailelerini doğal görür ve onların sosyal akrabalıklarını kabul ederlerse bu çocuklara güç verirler. Örneğin bu, pratikte şu anlama gelir: Tüm dört ebeveyne de selam vermek, baba ve babişin kim olduğunu fark etmek, kız kardeşi kız kardeş olarak kabul etmek ve biyolojik bağlara ilişkin sorulardan kaçınmak.
Medyada sıkça "gökkuşağı ailesi" tabiri çocuk sahibi lezbiyen veya gey çiftler için kullanılır. LGBTI temsilcileri ise buna karşın bu tabirden ebeveynlerden en az birinin trans ya da interseks olduğu, lezbiyen, gey, biseksüel ya da queer olarak yaşayan aileleri anlamaktadırlar.
Medyada sıkça "gökkuşağı ailesi" tabiri çocuk sahibi lezbiyen veya gey çiftler için kullanılır. LGBTI temsilcileri ise buna karşın bu tabirden ebeveynlerden en az birinin transeksüel ya da interseks olduğu, lezbiyen, gey, biseksüel ya da queer olarak yaşayan aileleri anlamaktadırlar.
Çocukların baba ve anneye ihtiyaçları yok mudur?
Gökkuşağı aileler "rainbow family" ve yalnız yetiştiriciler çocukların ailede ilişki kurduğu bir eril ve bir dişil kişiye ihtiyaç duyduğu konusunda sürekli yeniden ikaz edilirler. Ne var ki güncel araştırma sonuçları şunu göstermektedir: Çocuklar iyi bir aile iklimine ve kendileriyle ilgilenenlerle iyi ilişkiler kurmaya ihtiyaç duyarlar. Bu kişinin veya kişilerin cinsiyeti bu konuda bir rol oynamaz. Tam tersine, çocuklar kendilerine örnek aldıkları insanları aile dışında ararlar.
Gökkuşağı ailelerden gelen çocukların diğer çocuklar kadar iyi gelişim gösterebildiğini Almanya Adalet Bakanlığı adına 2009 yılında gerçekleştirilen bir araştırma ortaya koymaktadır.
Gökkuşağı çocuklar neye ihtiyaç duyar?
Gökkuşağı aileler diğer ailelerle aynı ihtiyaçlara sahiplerdir. Onlar da kabul edilmek ve kıymet görmek, kendilerini açıklamak ve doğrulamak zorunda kalmamak isterler. Akrabalar ve uzmanlar gökkuşağı ailelerden gelen çocukların ailelerini doğal görür ve onların sosyal akrabalıklarını kabul ederlerse bu çocuklara güç verirler. Örneğin bu, pratikte şu anlama gelir: Tüm dört ebeveyne de selam vermek, baba ve babişin kim olduğunu fark etmek, kız kardeşi kız kardeş olarak kabul etmek ve biyolojik bağlara ilişkin sorulardan kaçınmak.
10 Ekim 2015 Cumartesi
Uyan Türkiye!
Eşcinsel blog yazarı Geylesof yazdı:
Şimdi saat itibarı ile dün yaşananları bir yeniden düşünmekte, algılamakta fayda var. O anın şokuyla tam algılayamamış olabiliriz. Anca kendimize gelmiş olabiliriz, doğrudur.
Dün güpegündüz, ülkenin başkenti Ankara'nın göbeğinde Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısı yaşandı. 100'e yakın insanımız resmen katledildi. Yüzlercesi ise yaralandı.
Yüzlerce insan ya... Yüzlerce masum insan!
Tek "suçları" adını Barış koydukları mitingde seslerini duyurmak, haklı veya haksız kendilerini ifade etmek idi.
Gösteri hakkı zaten hiçbir zaman hak olmamıştı bu ülkede, ama hiçbir zaman böylesi bir engellemeyle de karşılaşılmamıştı. Karşılaşılması da mümkün olamazdı, koskoca ülkeydi! Büyük planları olan, "reis"i olan, "büyük usta"sı olan bir ülkeydi!
Tabii ki o "büyük usta" başka devletler söz konusu olduğunda ahkam kesmeyi iyi bilirken, "sizin istihbarat teşkilatınız çalışmıyor mu?" diye hesap sorarken, kendi ülkesi söz konusu olduğunda iki cümlelik taziyeden başka yapacak bir şeyi olamamıştı. Zaten giden de gitmişti...
Sorumlusu yok! Hesap veren yok! Meğer ülkede güvenliğimiz Tanrı'ya ettiğimiz dualardan ibaretmiş bunu öğrendik.
Ardından üç bakan kameralar karşısına çıkıp güzel bir şekilde bizlere güvenlik zafiyetinin olmadığını söyleyerek, bunun gayet olası bir durum olduğunu anlattılar. Zaten bizler de ölmenin ve öldürülmenin bizim "fıtrat"ımız olduğunu iyi bilirdik. Yadırgamadık.
Sorumluluğun kendisinden olduğu hatırlatılınca "istifa" sözcüğünü hayatında duymamış gibi bir tepki verdi; e daha önce hiç örneğini görmemişti o da haklıydı. Hatta içlerinden biri kahkaha atacaktı da kendini zor tuttu, gülümsemekle yetindi.
Ve ardından üç günlük ulusal yas ilan edildi, yani üç siyah kurdele günü...
İşin en korkuncu da ne yazık ki dün yaşadığımız bu olayların hiçbiri rüya değildi, bir Türkiye gerçeğiydi!
Sizce de artık şoktan çıkmanın zamanı gelmedi mi? Bence geldi de geçiyor. Uyan Türkiye!
Kaynak: geylesof.blogspot.com
Şimdi saat itibarı ile dün yaşananları bir yeniden düşünmekte, algılamakta fayda var. O anın şokuyla tam algılayamamış olabiliriz. Anca kendimize gelmiş olabiliriz, doğrudur.
Dün güpegündüz, ülkenin başkenti Ankara'nın göbeğinde Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısı yaşandı. 100'e yakın insanımız resmen katledildi. Yüzlercesi ise yaralandı.
Yüzlerce insan ya... Yüzlerce masum insan!
Tek "suçları" adını Barış koydukları mitingde seslerini duyurmak, haklı veya haksız kendilerini ifade etmek idi.
Gösteri hakkı zaten hiçbir zaman hak olmamıştı bu ülkede, ama hiçbir zaman böylesi bir engellemeyle de karşılaşılmamıştı. Karşılaşılması da mümkün olamazdı, koskoca ülkeydi! Büyük planları olan, "reis"i olan, "büyük usta"sı olan bir ülkeydi!
Tabii ki o "büyük usta" başka devletler söz konusu olduğunda ahkam kesmeyi iyi bilirken, "sizin istihbarat teşkilatınız çalışmıyor mu?" diye hesap sorarken, kendi ülkesi söz konusu olduğunda iki cümlelik taziyeden başka yapacak bir şeyi olamamıştı. Zaten giden de gitmişti...
Sorumlusu yok! Hesap veren yok! Meğer ülkede güvenliğimiz Tanrı'ya ettiğimiz dualardan ibaretmiş bunu öğrendik.
Ardından üç bakan kameralar karşısına çıkıp güzel bir şekilde bizlere güvenlik zafiyetinin olmadığını söyleyerek, bunun gayet olası bir durum olduğunu anlattılar. Zaten bizler de ölmenin ve öldürülmenin bizim "fıtrat"ımız olduğunu iyi bilirdik. Yadırgamadık.
Sorumluluğun kendisinden olduğu hatırlatılınca "istifa" sözcüğünü hayatında duymamış gibi bir tepki verdi; e daha önce hiç örneğini görmemişti o da haklıydı. Hatta içlerinden biri kahkaha atacaktı da kendini zor tuttu, gülümsemekle yetindi.
Ve ardından üç günlük ulusal yas ilan edildi, yani üç siyah kurdele günü...
İşin en korkuncu da ne yazık ki dün yaşadığımız bu olayların hiçbiri rüya değildi, bir Türkiye gerçeğiydi!
Sizce de artık şoktan çıkmanın zamanı gelmedi mi? Bence geldi de geçiyor. Uyan Türkiye!
Kaynak: geylesof.blogspot.com
Eşcinsellik ve İslamiyet
Müslüman toplumlarda genel olarak eşcinselliğin İslamiyet tarafından yasaklandığına inanılıyor ki bazı Müslüman ülkelerde eşcinsellik ölüm cezası verilecek derecede suç sayılıyor. Bu ölüm cezası da çoğu zaman taşlamayla gerçekleştiriliyor.
Aslında Kuran’da “eşcinsellik” diye bir sözcük geçmiyor. Eşcinsellik ve İslamiyet hakkında yapılan tahminler Kuran’daki Lut Suresini referans alıyor. Eşcinsellik ile ilgili konuları içeren ayetleri inceleyen günümüz bilim insanları (Jamal, Nahas, Kugle), ayetleri yenilikçi ya da cinsiyet konusunda çalışan feminist bilim insanlarının kullandıkları tekniklerle tekrar yorumlayarak daha önceki alimlerden farklı sonuçlara vardılar. Bu şekilde eski alimlerin içine düştüğü önyargıları kesip atarak, Müslüman ülkelerde hemcinsler arasında kurulan duygusal ve cinsel konularda yasaları şekillendiren yanlış anlamaları ve aslı olmayan tahminleri ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Cinsel çeşitlilik konusunda dinin öngördüğü iki prensip vardır. İlki yasakların ve emirlerin kurallarını içerir(haram ve helal, yasaklanan ve izin verilen). İkinci prensip ise bu kuralların ardındaki ahlaki değerleri içerir.
Bir olayın günah ya da sevap olarak nitelendirilmesi herhangi bir dinin özel yorumuna bağlıdır. Fakat kuralların farklı yorumlanışı hakkında tartışmaya girmek, insanları diyaloga izin vermeden karşılıklı bir evet/hayır tartışmasına sürükler. Daha iyi bir yaklaşım dini kurallar yerine bu kuralları belirleyen ahlaki değerleri incelemek olacaktır. Bu yaklaşım da dini ahlak ve dünyevi cinsel ahlak arasında ortak bir zemin bulunmasına yardımcı olacaktır.
Ortak bir zemin bulmak, her iki tarafın da yani hem dinin hem de laikliğin ne istediğine odaklanmak gibi ortak amaçları pozitif bir yoldan bulmayı gerektirir. Şu şekilde düşünme tarzında ciddi bir boşluk vardır; Müslüman ülkeler sadece insan haklarını referans alarak eşcinselleri ya da evlenmeden çocuk sahibi olan kadınları destekleyecek seviyede değildir. Müslümanların cinsel çeşitlilik hakkındaki düşünme metodunu inceledikten sonra, bir olayı düşünme tarzının o olay hakkındaki diyalogun sonucunu belirlediği yargısına ulaşılabilir. Birlikte ne istenildiğine karar vermek yeterli değil sadece. Ayrıca ortak muhalifin bulunması gibi birlikte ne istenilmediğine de karar verilmelidir.
Yeryüzünde yaşayan insanların dini inançlarını, cinsel çeşitliliklerini ve kültürel farklılıklarını göz önünde bulundurarak şu sonuca varılabilir ki dünyevi olarak ortak düşman zarar verendir.
Bu ortak düşmanı dini olarak tanımlayabilmek için de Kuran’da ve İncil’de geçen olaylar hakkında ortak çalışmalar yapılmalıdır. İlk hikaye, karşıcinsel (heteroseksüel) olan Jozef’in doğru yoldan sapmasıyla ilgilidir (Yaratılış 37-50 ). Aynı hikaye, Kuran’da Yusuf suresinde de vardır. Hikayenin her iki versiyonu da Jozef’e aşık olan ve onunla cinsel ilişkiye girmek isteyen bir kadını anlatır. Her iki kutsal kitap da ne kadının cinsel isteğini ne de aşkını ayıplar. Suç sayılan davranış kadının sahip olduğu toplumsal gücü cinsel arzularını tatmin edebilmek için suistimal etmesidir. Bu hikaye kadın cinselliğini kültürel önyargılardan arı bir şekilde tartışabilmek için mükemmel bir araçtır.
İkinci hikaye, genel olarak bir anti-gey olarak tanımlanan Sodom en Gomorrah ile ilgilidir ki Kuran’da da farklı yerlerde sözü geçer. Bu hikaye de cinsel arzuları tatmin edebilmek için başka insanlara zorla yaptırım uygulanmasını suç saymıştır.
Bu hikayelerin verdiği mesajlardan birisi şudur: Cinsellik, ister eşcinsel ister karşıcinsel bir ilişki olsun, partnerlerin karşılıklı saygılı, eşit ve gönüllü olmaları halinde suç olmaktan çıkar, aksi takdirde dünyevi ve de dini olarak cezalandırılır.
İslamî bakış açısından bu, belirli cinsel davranışların suç sayılıp cezalandırılmasını öngören temel çizgidir. Dinen bir davranışın yasaklanmasını, o davranışın halk arasında mı yoksa özel hayatta mı yaşandığı belirler. Özel hayatta yaşananı yargılama yetkisine sadece tanrı sahiptir. Dini olarak yasaklanmış bir davranış ayrıca halk arasında da yapılırsa cezayı hem toplum hem de tanrı verir. Yani dinen yasaklanmış bir olay eğer halka zarar verirse kanunen suç sayılır.
Yukarıdaki analizler sonucunda dini ve dünyevi cinsel ahlak arasındaki ortak zemini bulmuş oluyoruz. Dünyevi ahlak ve eşcinseller cinsel bir yönelimi başkalarına yaptırım uygulayarak gerçekleştiriyorsa bu yönelim suç halini alıyor.
1- Hz. Muhammed zamanında (MS 632 yılları) eşcinsellik yüzünden ceza almış ya da infazı gerçekleştirilmiş tek bir kişi bile kayıtlarda yoktur. İlk infaz eşcinsel bir kişinin canlı olarak gömülmesini teklif eden üçüncü halife Ömer zamanında gerçekleşmiştir. Fakat o zamanki alimler Hz. Muhammed’in geleneklerini göz önünde bulundurarak diri diri gömme teklifini reddederek eşcinsellerin şehirdeki en yüksek binadan aşağı atılarak taşlanması fikrini kabul etmişlerdir.
2- Düşünce ve hukuk hakkında çalışan İslamî okullar eşcinsellik konusu üzerinde farklı görüşlere sahiptir. Erkekler arasında görülen cinsel münasebetler değişik okullarda geleneksel literatürün farklı yorumlanmasıyla farklı şekilde yargılanıyor. Şu anki tüm yasal okullar eşcinsel ilişkiyi yasa dışı olarak kabul ediyor fakat verilen cezaların sertliği bakımından birbirlerinden ayrılıyorlar. Asya’nın güney ve doğu taraflarında yaygın olarak bulunan Hanefi okulları eşcinselliği fiziksel bir cezayla yargılamaya gerek görmüyor. Fakat Arap dünyasında yaygın olarak bulunan okullar (Hanabalites) eşcinsel ilişkilere oldukça sert cezalar veriyor. Şafi okulları genelde “anahtarın deliğe girmesi” gibi olayın dört tanığın şahitlik yapması halinde cezalandırılması gerektiğini savunuyor.
3- Ahmadimuslim cemaatine göre eşcinsellik toplumu çürümeye götüren bir yönelim. “Eşcinsellik ve İslam” başlıklı bir makalede Ahmadi mezhebi (toplumdaki bozulmayı göz önünde bulundurarak) şunu belirtir:” Olay devam ettikçe insanlar artık doğal dürtülerini tatmin edebilmek için daha acayip ve sapık yöntemler bulacak ; çocuk pornografisi, biseksüellik ,eşcinsellik ve hayvanlarla ilişki kurma (animalhobi) ortaya çıkacak” deniliyor ve cümleye şu şekilde devam ediliyor: “Eşcinsellik insanların ve hayvanların doğalarına tamamen zıttır ve üretken bir toplumun tüm amaçlarına, ahlakına ve kurumlarına karşıdır”.
4- Yaklaşık 2 milyon nüfusu olan İsmaili mezhebi (ayrıca Agha Khani hareketi olarak da bilinir) İslamiyet’i modern hayata uyabilmesi için tekrar yorumlanmaya ihtiyacı olan ve sürekli evrim geçiren bir din olarak görür. Hz. Muhammed’in doğrudan mirasçısı olarak kabul edilen mezhebin ruhani lideri Prens Agha Khan, İslamiyet’teki farklı hareketleri konu alan söyleşilere ve iletişime açık olmuştur. Eşcinseller hakkında şu ana kadar herhangi bir şey söylememesine rağmen ileride bu konu hakkında açıklama yapması bekleniyor.
5- 1988 yılında, Kahire’de bulunan dünyadaki en eski ve de en çok sözü geçen Al-Azhar üniversitesindeki bilim insanları cinsiyet değişim ameliyatlarına İslamiyet’te izin verilebileceğini açılayan bir fetva yayınladı. Üniversite müftüsü tarafından şu açıklama yapıldı: ”Ameliyata kadın ve erkek organlarında saklanmış olan şeylerin açığa çıkarılması amaçlandığında izin verilebilir. Hakikaten, bu tedavi sayılacak derecede zorunludur. Fakat bu ameliyat sadece insanların cinsiyetlerini değiştirme amacını güdüyorsa, o zaman izin verilemez.” Bu fetva, İslami sınırlar içinde Müslüman transgender hareketinin kabulü için çok önemli bir örnek oluşturmaktadır.
6- Şimdiye kadar bir çok Müslüman geyin, lezbiyenin, biseksüelin ve transgenderin infazı yapıldı ve birçoğu da tutuklandı. Bu hikayelere Afganistan’daki infazlardan ve Suudi Arabistan’daki travestilerin ve cross-dresser ların sınır dışı edilmesinden tutun da Malezya’nın oğlancılıktan yargılanan eski başbakanı Anwar’a kadar birçok örnek eklenebilir. Ayrıca İran’daki 1979 İslam devriminden sonra yaklaşık 4000 eşcinselin infazı gerçekleştirildi.
7- Birçok Arap ülkesinde İslamiyet resmi din olmasına karşın (Lübnan hariç), Avrupa yasaları bu ülkedeki kanunların oluşumunu oldukça etkiliyor. Örneğin Fransız anayasasından çok fazla etkilenen Cezayir’de şu an eşcinsellik 2 ay ile 2 yıl arası hapis ve 500-2000 Cezayir dinarıyla cezalandırılıyor. Öte yandan şeriat kurallarının hüküm sürdüğü Suudi Arabistan’da eşcinsellik zina ile eşdeğer tutuluyor ve aynı şekilde cezalandırılıyor. Eğer kişinin akli dengesi yerinde ve özgür ise taşlanarak öldürülüyor, eğer kişi özgür ve bekarsa 100 kırbaç vuruluyor ve bir yıl sürgün ediliyor. Fakat gayrimüslim biri eğer bir Müslümanla eşcinsel ilişkiye giriyorsa o kişi de aynı şekilde taşlanarak öldürülüyor. Eşcinsellik, sanığın dört defa itirafıyla ya da dört güvenilir Müslüman tanığın şahadetiyle ispatlanıyor.
8- 1992 yılında Afganistan’da Taliban’ın aşırı muhafazakar ordusu tarafından on infaz gerçekleştirildi. Eşcinsellikle suçlanan kişilerin üstüne duvar yıkılıyor ve Taliban yasalarına göre eğer kişi otuz dakika hayatta kalabilirse masum sayılıp hastaneye kaldırılıyor.
Presentation by Adel Kassem
Bilgi Üniversitesi
İstanbul - 7-9 MAYIS 2004
Çeviren: Erol Biçer
Aslında Kuran’da “eşcinsellik” diye bir sözcük geçmiyor. Eşcinsellik ve İslamiyet hakkında yapılan tahminler Kuran’daki Lut Suresini referans alıyor. Eşcinsellik ile ilgili konuları içeren ayetleri inceleyen günümüz bilim insanları (Jamal, Nahas, Kugle), ayetleri yenilikçi ya da cinsiyet konusunda çalışan feminist bilim insanlarının kullandıkları tekniklerle tekrar yorumlayarak daha önceki alimlerden farklı sonuçlara vardılar. Bu şekilde eski alimlerin içine düştüğü önyargıları kesip atarak, Müslüman ülkelerde hemcinsler arasında kurulan duygusal ve cinsel konularda yasaları şekillendiren yanlış anlamaları ve aslı olmayan tahminleri ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Cinsel çeşitlilik konusunda dinin öngördüğü iki prensip vardır. İlki yasakların ve emirlerin kurallarını içerir(haram ve helal, yasaklanan ve izin verilen). İkinci prensip ise bu kuralların ardındaki ahlaki değerleri içerir.
Bir olayın günah ya da sevap olarak nitelendirilmesi herhangi bir dinin özel yorumuna bağlıdır. Fakat kuralların farklı yorumlanışı hakkında tartışmaya girmek, insanları diyaloga izin vermeden karşılıklı bir evet/hayır tartışmasına sürükler. Daha iyi bir yaklaşım dini kurallar yerine bu kuralları belirleyen ahlaki değerleri incelemek olacaktır. Bu yaklaşım da dini ahlak ve dünyevi cinsel ahlak arasında ortak bir zemin bulunmasına yardımcı olacaktır.
Ortak bir zemin bulmak, her iki tarafın da yani hem dinin hem de laikliğin ne istediğine odaklanmak gibi ortak amaçları pozitif bir yoldan bulmayı gerektirir. Şu şekilde düşünme tarzında ciddi bir boşluk vardır; Müslüman ülkeler sadece insan haklarını referans alarak eşcinselleri ya da evlenmeden çocuk sahibi olan kadınları destekleyecek seviyede değildir. Müslümanların cinsel çeşitlilik hakkındaki düşünme metodunu inceledikten sonra, bir olayı düşünme tarzının o olay hakkındaki diyalogun sonucunu belirlediği yargısına ulaşılabilir. Birlikte ne istenildiğine karar vermek yeterli değil sadece. Ayrıca ortak muhalifin bulunması gibi birlikte ne istenilmediğine de karar verilmelidir.
Yeryüzünde yaşayan insanların dini inançlarını, cinsel çeşitliliklerini ve kültürel farklılıklarını göz önünde bulundurarak şu sonuca varılabilir ki dünyevi olarak ortak düşman zarar verendir.
Bu ortak düşmanı dini olarak tanımlayabilmek için de Kuran’da ve İncil’de geçen olaylar hakkında ortak çalışmalar yapılmalıdır. İlk hikaye, karşıcinsel (heteroseksüel) olan Jozef’in doğru yoldan sapmasıyla ilgilidir (Yaratılış 37-50 ). Aynı hikaye, Kuran’da Yusuf suresinde de vardır. Hikayenin her iki versiyonu da Jozef’e aşık olan ve onunla cinsel ilişkiye girmek isteyen bir kadını anlatır. Her iki kutsal kitap da ne kadının cinsel isteğini ne de aşkını ayıplar. Suç sayılan davranış kadının sahip olduğu toplumsal gücü cinsel arzularını tatmin edebilmek için suistimal etmesidir. Bu hikaye kadın cinselliğini kültürel önyargılardan arı bir şekilde tartışabilmek için mükemmel bir araçtır.
İkinci hikaye, genel olarak bir anti-gey olarak tanımlanan Sodom en Gomorrah ile ilgilidir ki Kuran’da da farklı yerlerde sözü geçer. Bu hikaye de cinsel arzuları tatmin edebilmek için başka insanlara zorla yaptırım uygulanmasını suç saymıştır.
Bu hikayelerin verdiği mesajlardan birisi şudur: Cinsellik, ister eşcinsel ister karşıcinsel bir ilişki olsun, partnerlerin karşılıklı saygılı, eşit ve gönüllü olmaları halinde suç olmaktan çıkar, aksi takdirde dünyevi ve de dini olarak cezalandırılır.
İslamî bakış açısından bu, belirli cinsel davranışların suç sayılıp cezalandırılmasını öngören temel çizgidir. Dinen bir davranışın yasaklanmasını, o davranışın halk arasında mı yoksa özel hayatta mı yaşandığı belirler. Özel hayatta yaşananı yargılama yetkisine sadece tanrı sahiptir. Dini olarak yasaklanmış bir davranış ayrıca halk arasında da yapılırsa cezayı hem toplum hem de tanrı verir. Yani dinen yasaklanmış bir olay eğer halka zarar verirse kanunen suç sayılır.
Yukarıdaki analizler sonucunda dini ve dünyevi cinsel ahlak arasındaki ortak zemini bulmuş oluyoruz. Dünyevi ahlak ve eşcinseller cinsel bir yönelimi başkalarına yaptırım uygulayarak gerçekleştiriyorsa bu yönelim suç halini alıyor.
1- Hz. Muhammed zamanında (MS 632 yılları) eşcinsellik yüzünden ceza almış ya da infazı gerçekleştirilmiş tek bir kişi bile kayıtlarda yoktur. İlk infaz eşcinsel bir kişinin canlı olarak gömülmesini teklif eden üçüncü halife Ömer zamanında gerçekleşmiştir. Fakat o zamanki alimler Hz. Muhammed’in geleneklerini göz önünde bulundurarak diri diri gömme teklifini reddederek eşcinsellerin şehirdeki en yüksek binadan aşağı atılarak taşlanması fikrini kabul etmişlerdir.
2- Düşünce ve hukuk hakkında çalışan İslamî okullar eşcinsellik konusu üzerinde farklı görüşlere sahiptir. Erkekler arasında görülen cinsel münasebetler değişik okullarda geleneksel literatürün farklı yorumlanmasıyla farklı şekilde yargılanıyor. Şu anki tüm yasal okullar eşcinsel ilişkiyi yasa dışı olarak kabul ediyor fakat verilen cezaların sertliği bakımından birbirlerinden ayrılıyorlar. Asya’nın güney ve doğu taraflarında yaygın olarak bulunan Hanefi okulları eşcinselliği fiziksel bir cezayla yargılamaya gerek görmüyor. Fakat Arap dünyasında yaygın olarak bulunan okullar (Hanabalites) eşcinsel ilişkilere oldukça sert cezalar veriyor. Şafi okulları genelde “anahtarın deliğe girmesi” gibi olayın dört tanığın şahitlik yapması halinde cezalandırılması gerektiğini savunuyor.
3- Ahmadimuslim cemaatine göre eşcinsellik toplumu çürümeye götüren bir yönelim. “Eşcinsellik ve İslam” başlıklı bir makalede Ahmadi mezhebi (toplumdaki bozulmayı göz önünde bulundurarak) şunu belirtir:” Olay devam ettikçe insanlar artık doğal dürtülerini tatmin edebilmek için daha acayip ve sapık yöntemler bulacak ; çocuk pornografisi, biseksüellik ,eşcinsellik ve hayvanlarla ilişki kurma (animalhobi) ortaya çıkacak” deniliyor ve cümleye şu şekilde devam ediliyor: “Eşcinsellik insanların ve hayvanların doğalarına tamamen zıttır ve üretken bir toplumun tüm amaçlarına, ahlakına ve kurumlarına karşıdır”.
4- Yaklaşık 2 milyon nüfusu olan İsmaili mezhebi (ayrıca Agha Khani hareketi olarak da bilinir) İslamiyet’i modern hayata uyabilmesi için tekrar yorumlanmaya ihtiyacı olan ve sürekli evrim geçiren bir din olarak görür. Hz. Muhammed’in doğrudan mirasçısı olarak kabul edilen mezhebin ruhani lideri Prens Agha Khan, İslamiyet’teki farklı hareketleri konu alan söyleşilere ve iletişime açık olmuştur. Eşcinseller hakkında şu ana kadar herhangi bir şey söylememesine rağmen ileride bu konu hakkında açıklama yapması bekleniyor.
5- 1988 yılında, Kahire’de bulunan dünyadaki en eski ve de en çok sözü geçen Al-Azhar üniversitesindeki bilim insanları cinsiyet değişim ameliyatlarına İslamiyet’te izin verilebileceğini açılayan bir fetva yayınladı. Üniversite müftüsü tarafından şu açıklama yapıldı: ”Ameliyata kadın ve erkek organlarında saklanmış olan şeylerin açığa çıkarılması amaçlandığında izin verilebilir. Hakikaten, bu tedavi sayılacak derecede zorunludur. Fakat bu ameliyat sadece insanların cinsiyetlerini değiştirme amacını güdüyorsa, o zaman izin verilemez.” Bu fetva, İslami sınırlar içinde Müslüman transgender hareketinin kabulü için çok önemli bir örnek oluşturmaktadır.
6- Şimdiye kadar bir çok Müslüman geyin, lezbiyenin, biseksüelin ve transgenderin infazı yapıldı ve birçoğu da tutuklandı. Bu hikayelere Afganistan’daki infazlardan ve Suudi Arabistan’daki travestilerin ve cross-dresser ların sınır dışı edilmesinden tutun da Malezya’nın oğlancılıktan yargılanan eski başbakanı Anwar’a kadar birçok örnek eklenebilir. Ayrıca İran’daki 1979 İslam devriminden sonra yaklaşık 4000 eşcinselin infazı gerçekleştirildi.
7- Birçok Arap ülkesinde İslamiyet resmi din olmasına karşın (Lübnan hariç), Avrupa yasaları bu ülkedeki kanunların oluşumunu oldukça etkiliyor. Örneğin Fransız anayasasından çok fazla etkilenen Cezayir’de şu an eşcinsellik 2 ay ile 2 yıl arası hapis ve 500-2000 Cezayir dinarıyla cezalandırılıyor. Öte yandan şeriat kurallarının hüküm sürdüğü Suudi Arabistan’da eşcinsellik zina ile eşdeğer tutuluyor ve aynı şekilde cezalandırılıyor. Eğer kişinin akli dengesi yerinde ve özgür ise taşlanarak öldürülüyor, eğer kişi özgür ve bekarsa 100 kırbaç vuruluyor ve bir yıl sürgün ediliyor. Fakat gayrimüslim biri eğer bir Müslümanla eşcinsel ilişkiye giriyorsa o kişi de aynı şekilde taşlanarak öldürülüyor. Eşcinsellik, sanığın dört defa itirafıyla ya da dört güvenilir Müslüman tanığın şahadetiyle ispatlanıyor.
8- 1992 yılında Afganistan’da Taliban’ın aşırı muhafazakar ordusu tarafından on infaz gerçekleştirildi. Eşcinsellikle suçlanan kişilerin üstüne duvar yıkılıyor ve Taliban yasalarına göre eğer kişi otuz dakika hayatta kalabilirse masum sayılıp hastaneye kaldırılıyor.
Presentation by Adel Kassem
Bilgi Üniversitesi
İstanbul - 7-9 MAYIS 2004
Çeviren: Erol Biçer
4 Ekim 2015 Pazar
KENDİ İÇİNDE ÖTEKİLEŞTİR(İL)MEK
Psikoloji bilimi, başlangıçta; fiziksel ve biyolojik bilimlerin tamamlayıcısı durumundaydı. Daha sonra bazıları, bilinç altında cereyan eden olayların araştırılması gerektiğini öne sürdü. Diğerleri ise bilinç düzeyindeki zihni olayların bile objektif olarak gözlenemediğini bu sebeple psikolojinin, gözlenebilir davranışı incelemesi gerektiği üzerinde ısrar ettiler. Araştırmacılar arasındaki bu farklı yaklaşımlardan sonra bugün en fazla kabul edilen anlamıyla psikoloji “İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen ve zihinsel süreçleri araştıran bir bilim” olarak tanımlanmaktadır.
Bütün çekirdek psikolojinin uzantısından gelmeye çalıştığım nokta bir gruba ait olma isteğidir doğal bir şekilde tüm canlılar kendini bir gruba ait olma içgüdüsüyle donatılmıştır; Dünyalı olmak gibi bir topluma bir aileye bir şehir derneğine bir görüşü savunan gruba girmek gibi çok geniş örneklerden çekirdek grublara kadar hepsi sosyal bir grub güdüsünü doyurmak içindir. Ve bu grubların en büyüğünden en küçüğüne kadar hepsi bireylerinin çıkarlarını gözetip ,özgürlüğünü ve ferahını "başka bireyleri" hiçe saymadan korumaktır.
Sosyal hayatın her noktasında ötekileştirmeleri görmek gayet normal A partisinin B partisi görüşlerini benimsemek istememesi gibi et yiyen birisinin sebze yiyen birisine vejeteryan demesi gibi ,C takımının D takımı renklerini beğenmemesi gibi bu noktada bir sıkıntı yok bir grub diğer grubu kendi zevklerine veya düşüncelerine uymadığı için öteki gözüyle bakabilir sarı sevenin siyah seven birisiyle sorunu yoktur ama siyah renk bir şey kullanmaz kullananada niye kullandın diyemez vb...Sorun A grubundaki bireylerin kendi içerisinde küçük "a" kısa"a" sarışın"a" gibi birbirlerini ötekileştirmeleridir ve bu noktada ciddi problemler vardır. Vardır çünkü o grub içinde bir birlik ve beraberlik ortak menfaat ve gelişme ,diğer grublara ve topluluklara yardımcı olma faydalı olabilme gibi bir durum söz konusu değildir.
Eşcinsellik camiası hepimizin malumu ötekileştirilmiş en büyük "ÖTEKİ" dir . Böyle durumlarda bu grub içindeki kişilerin bir birlerine daha ılımlı daha özverili davranması gerekirken maalesef camiamız içerisinde ötekileştirilenlerin kendi içinde ötekileştirilmesi durumunu hemen hemen her an yaşayabilirsiniz yaşamasanızda görüp duyabilirsiniz. Gay olanların ,travesti olanları dışlaması travesti bireylerin trans olanlardan kaçarken ,trans bireylerin travesti ve gayleri "ibne" olarak adlandırması hani bizi toplumdaki biliçsiz kaba düşüncesiz ve insan dışı davranışlar sergilerken her birimizi aşağılamak için kullandıkları o aciz lafla itaf etmeleri.....Örnekler tam tersine de çevrilebilir. Konuşulması gereken şuki ; her eşcinsel birey biseksüel, gay, lezbiyen, travesti bir diğerinden daha üstün değildir cinsellik anlamında eşcinsellik bir seçim değil hepimizin malumu fakat bir kişi trans olmak istiyorsa travesti olmak istiyorsa seçimini yaparak amaliyatlarla istediği noktaya gelebilir geldiği zamanda geçmişte olduğu noktadaki birisini olduğu veya seçtiği cizgiden dolayı küçümseyemez ve seçimleirnden dolayı küçümsenemez.Olayı o kadar abartmışız ki artık şarışın bir birey esmer olanı esmer olan kumral olanı dışlar olmuş neyin savaşını vermek istediğini sorsanız emin olun bir tek anlamlı cümle kuramazlar çünkü yoktur bir anlamlı gerekçesi ötekileştirilenlerin kendi içerisindekini ötekileştirmesi.
Her gün karşılaştığımız bir durum haline gelen bu girdabı normalleştirmek yerine bundan kurtulmalıyız .Ha illa duramıyor muyuz kişiliğimiz alt yapımız ve eğitimimizin yetersiz kaldığı kendimizi durduramadığımız noktada atalarımızın dediği gibi İĞNEYİ KENDİMİZE ÇUVALDIZI BAŞKASINA BATIRALIM iğne seni acıtmadıysa çuvaldızı başkasına onalarca kez batır batır çek o zaman sözüm yoktur.Ama hakkaten iğne seni acıtmadıysa.
Hadi kendimize çekidüzen verip ötekileştirildiğimiz bir dünyada kendimize sahip çıkalım ötekileştirmeyelim bir diğerimizi, biz değilmiyiz bu dünyayı renklendiren ? bizim GAY MODA TASARIMCILARIMIZ değil mi bütün bu güçlü ve güzel tasarımlarıyla dünya kadın ve erkeklerini giydirerek farkını koyan bizim TRANS ŞARKICILARIMIZ ve OYUNCULARIMIZ değil mi güzel namelerle bizi bizden alıp, en güzel hikayelerde yeri gelip güldüren yeri geldiğinde düşüğndüren.Bizim BİSEKSÜEL MİMARLARIMIZ değil mi yaşanılası mekanlar ve tasarımlarıyla hayatımızı hem kolaylaştıran hem zevkli ortamlarda olmamızı sağlayan BizimTRAVESTİ arkadaşlarımız değil mi herkeslerden daha yetenekli herkeslerden daha başarılı olabilecekken imkanları elinden alınan.....HEPİMİZ biziz bizi biz yapan puzzledaki ana taşları kendi ellerimizle bozmayalım.Heleki bugünlerde biraz daha sağduyulu biraz daha gülümseyerek bakalım birbirimize.
Bütün çekirdek psikolojinin uzantısından gelmeye çalıştığım nokta bir gruba ait olma isteğidir doğal bir şekilde tüm canlılar kendini bir gruba ait olma içgüdüsüyle donatılmıştır; Dünyalı olmak gibi bir topluma bir aileye bir şehir derneğine bir görüşü savunan gruba girmek gibi çok geniş örneklerden çekirdek grublara kadar hepsi sosyal bir grub güdüsünü doyurmak içindir. Ve bu grubların en büyüğünden en küçüğüne kadar hepsi bireylerinin çıkarlarını gözetip ,özgürlüğünü ve ferahını "başka bireyleri" hiçe saymadan korumaktır.
Sosyal hayatın her noktasında ötekileştirmeleri görmek gayet normal A partisinin B partisi görüşlerini benimsemek istememesi gibi et yiyen birisinin sebze yiyen birisine vejeteryan demesi gibi ,C takımının D takımı renklerini beğenmemesi gibi bu noktada bir sıkıntı yok bir grub diğer grubu kendi zevklerine veya düşüncelerine uymadığı için öteki gözüyle bakabilir sarı sevenin siyah seven birisiyle sorunu yoktur ama siyah renk bir şey kullanmaz kullananada niye kullandın diyemez vb...Sorun A grubundaki bireylerin kendi içerisinde küçük "a" kısa"a" sarışın"a" gibi birbirlerini ötekileştirmeleridir ve bu noktada ciddi problemler vardır. Vardır çünkü o grub içinde bir birlik ve beraberlik ortak menfaat ve gelişme ,diğer grublara ve topluluklara yardımcı olma faydalı olabilme gibi bir durum söz konusu değildir.
Eşcinsellik camiası hepimizin malumu ötekileştirilmiş en büyük "ÖTEKİ" dir . Böyle durumlarda bu grub içindeki kişilerin bir birlerine daha ılımlı daha özverili davranması gerekirken maalesef camiamız içerisinde ötekileştirilenlerin kendi içinde ötekileştirilmesi durumunu hemen hemen her an yaşayabilirsiniz yaşamasanızda görüp duyabilirsiniz. Gay olanların ,travesti olanları dışlaması travesti bireylerin trans olanlardan kaçarken ,trans bireylerin travesti ve gayleri "ibne" olarak adlandırması hani bizi toplumdaki biliçsiz kaba düşüncesiz ve insan dışı davranışlar sergilerken her birimizi aşağılamak için kullandıkları o aciz lafla itaf etmeleri.....Örnekler tam tersine de çevrilebilir. Konuşulması gereken şuki ; her eşcinsel birey biseksüel, gay, lezbiyen, travesti bir diğerinden daha üstün değildir cinsellik anlamında eşcinsellik bir seçim değil hepimizin malumu fakat bir kişi trans olmak istiyorsa travesti olmak istiyorsa seçimini yaparak amaliyatlarla istediği noktaya gelebilir geldiği zamanda geçmişte olduğu noktadaki birisini olduğu veya seçtiği cizgiden dolayı küçümseyemez ve seçimleirnden dolayı küçümsenemez.Olayı o kadar abartmışız ki artık şarışın bir birey esmer olanı esmer olan kumral olanı dışlar olmuş neyin savaşını vermek istediğini sorsanız emin olun bir tek anlamlı cümle kuramazlar çünkü yoktur bir anlamlı gerekçesi ötekileştirilenlerin kendi içerisindekini ötekileştirmesi.
Her gün karşılaştığımız bir durum haline gelen bu girdabı normalleştirmek yerine bundan kurtulmalıyız .Ha illa duramıyor muyuz kişiliğimiz alt yapımız ve eğitimimizin yetersiz kaldığı kendimizi durduramadığımız noktada atalarımızın dediği gibi İĞNEYİ KENDİMİZE ÇUVALDIZI BAŞKASINA BATIRALIM iğne seni acıtmadıysa çuvaldızı başkasına onalarca kez batır batır çek o zaman sözüm yoktur.Ama hakkaten iğne seni acıtmadıysa.
Hadi kendimize çekidüzen verip ötekileştirildiğimiz bir dünyada kendimize sahip çıkalım ötekileştirmeyelim bir diğerimizi, biz değilmiyiz bu dünyayı renklendiren ? bizim GAY MODA TASARIMCILARIMIZ değil mi bütün bu güçlü ve güzel tasarımlarıyla dünya kadın ve erkeklerini giydirerek farkını koyan bizim TRANS ŞARKICILARIMIZ ve OYUNCULARIMIZ değil mi güzel namelerle bizi bizden alıp, en güzel hikayelerde yeri gelip güldüren yeri geldiğinde düşüğndüren.Bizim BİSEKSÜEL MİMARLARIMIZ değil mi yaşanılası mekanlar ve tasarımlarıyla hayatımızı hem kolaylaştıran hem zevkli ortamlarda olmamızı sağlayan BizimTRAVESTİ arkadaşlarımız değil mi herkeslerden daha yetenekli herkeslerden daha başarılı olabilecekken imkanları elinden alınan.....HEPİMİZ biziz bizi biz yapan puzzledaki ana taşları kendi ellerimizle bozmayalım.Heleki bugünlerde biraz daha sağduyulu biraz daha gülümseyerek bakalım birbirimize.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)