Dört yılı aşkın süredir yayınına devam eden Ayı Sözlük, yazarları arasında gönüllü bir ekip kurarak bir e-dergi yazmaya karar vermiş. Adının Homojen olmasını kararlaştıran ekip LGBTİ kültür dergisi olarak içerik hazırlıyor. Homojen Dergi ilk sayısını 5 Eylül'de yayınladı.
İlk sayıda Demet Sağıroğlu ve Selma Sonat ile yaptıkları röportajlara yer verilmiş.
Dergi http://homojen.ayisozluk.com adresinden okunabiliyor ve indirilebiliyor.
Homojen Dergisi'ne hoş geldin diyor yayın hayatında başarılar diliyoruz.
10 Eylül 2015 Perşembe
8 Eylül 2015 Salı
Poedat Konferansı 2015 ve LGBTİ
Poedat Kolektifi'nin kurucusu Fırat Akova'yla disiplinlerarası bir gençlik buluşması olan Poedat Konferansı 2015 hakkında söyleştik. Akova, 2012'den beri 15 etkinlik düzenleyen ve 450 kişilik büyüyen bir topluluk oluşturan kolektifin 4-6 Aralık'ta Studio-X Istanbul'da düzenleyeceği konferansı ve konferansın LGBTİ konusuna olan yaklaşımını anlattı. Türkiye'deki akademik çevrede henüz pek dillendirilmeyen LGBTİ kimliği ve hareketi, konferansın başvuru bekleyen on bildiri alanından bir tanesi.
Bize kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
Ben Fırat Akova. Poedat Kolektifi’nin kurucusu ve Poedat Dergisi’nin genel yayın yönetmeniyim. McGill Üniversitesi’nde felsefe ve sosyoloji okudum. İstanbul Bilgi Üniversitesi Felsefe ve Toplumsal Düşünce Bölümü’nde yüksek lisans yapıyorum. Kanada’daki bir felsefe kuruluşu olan Philopolis Montréal’de yönetim kurulu üyesi ve üniversite temsilcisi olarak çalıştım. 14. Türkiye Felsefe Olimpiyatı’nda altın madalya kazandım ve Türkiye’yi temsilen katıldığım 18. Uluslararası Felsefe Olimpiyatı’nda Harvard Üniversitesi’nin başkanlığını yaptığı uluslararası bir kurul tarafından onur ödülüne layık görüldüm. Çeşitli edebiyat yayınlarında çalışmalarım basıldı. Politik topluluklarda ve sivil toplum örgütlerinde gerçekleşmesine yardım ettiğim projeler oldu.
Poedat Kolektifi nedir, neler yapıyor, neleri amaçlıyor?
Poedat Kolektifi, eski adıyla Yalın Ayaklar Kulübü, 2012’nin bir kış günü kuruldu. Kuruluşundan beri başta felsefe olmak üzere edebiyat, sosyoloji, psikoloji gibi alanlara değen etkinlikler düzenledik. Bilginin olanaklılığından Charles Baudelaire’e, tanrıdan anarşizme, Sait Faik Abasıyanık öykülerinden Stephen Hawking’in röportajlarına, sapkınlık araştırmalarından Kim Ki-duk filmlerine, Alberto Giacometti’nin varoluşçu estetiğinden küresel yoksulluk olgusuna, Varlık ve Zaman’dan Walter Benjamin’e kadar birçok konu, kişi, kavram, metin ve tarihsel-sosyal gerçek üstüne konuşmalar ve tartışmalar gerçekleştirdik. Ağırlık merkezimiz hem yönetim hem de katılım olarak genç kuşak, özellikle de üniversite öğrencileri. 450 kişinin katılım sağladığı bir topluluğa sahibiz.
Mevsimlik dergimiz birinci yılını kutluyor. İstanbul Grubumuz bir tartışma topluluğu olarak geçen yıldan beri etkin. Gelecekte “yaşam okulu” kurma gibi bir düşümüz var. Şu an ise disiplinlerarası bir gençlik buluşması olan Poedat Konferansı 2015’i hazırlıyoruz.
Poedat Konferansı 2015 hakkında bilgi verebilir misiniz?
Poedat Konferansı 2015, 4-6 Aralık’ta Studio-X Istanbul’da felsefeden sosyolojiye, psikolojiden antropolojiye, mimarlıktan ekolojiye, edebiyattan kültürel çalışmalara farklı disiplinlerin kesiştiği 10 alanda üniversite öğrencilerinden ve genç bağımsız araştırmacılardan bildiriler bekliyor. Bilginin yaratıcı bir biçimde erişilebilir kılınması ve toplumsal bir işlev tutması amacımızı çok kültürlü bir ortam ile taçlandırmayı arzuluyoruz; o nedenle konferansı değişik bireylere, kesimlere ve topluluklara çağrılar yaptığımız bir tanışma alanı olarak da kurguluyoruz. Yan etkinliklerin düzenlenmesi, katılımcıların odağa alındığı çalışmaların gerçekleştirilmesi, sosyal medyanın kamusal bilgi merkezine dönüştürülmesi ve İstanbullu olmayan katılımcıların İstanbullu katılımcılar tarafından ağırlanması gibi başlıklarla da konferansın yenilikçi yönünü öngörüyoruz.
Poedat Konferansı 2015’e katılım nasıl sağlanabilir?
Konferansa konuşmacı olarak katılmak isteyenler duyurduğumuz 10 bildiri alanını poedat.org/poedat-konferansi-2015 sayfasından inceleyip kendilerine en uygun düşen bildiri alanı için 15 Ekim’e kadar 300 sözcüklük bir bildiri özeti gönderebilirler. Yapılacak değerlendirme sonucunda kabul edilen bildiri özetlerinin sahiplerinden bildirilerin tam metnini isteyeceğiz. Konferansa dinleyici olarak katılmak isteyenlerin ise gelişmeler için Facebook etkinliğimizi takip etmelerini öneriyorum. Konferansla ilgili önerileri olanlara da bilgi@poedat.org adresinden açığız.
Konferansta LGBTİ araştırmaları üstüne de bildiri beklediğinizi belirtmişsiniz. Bildiri alanlarınıza LGBTİ araştırmalarını neden dâhil ettiniz?
LGBTİ, üstüne biyolojik ve antropolojik çalışmalar yapılabilecek bir alan, dahası, sosyolojik olarak da irdelenebilecek tarihsel bir dağarcığa sahip; söz konusu dağarcık Türkiye’nin sosyal dokusundaki kapalılık nedeniyle tanınmıyor, yeterince işlenemiyor, hak ettiği konuma ulaşamıyor. LGBTİ kimliğinin ve hareketinin bilinmesine ve bir değer olarak yükseltilmesine katkı sağlamak amacıyla bildiri alanlarından bir tanesini de LGBTİ araştırmaları dâhil olmak üzere bedensellik, cinsiyet, feminist dalgalar, kuir konularına ayırdık.
LGBTİ, ne yazık ki henüz fısıldanarak konuşulan gerçeklerden biri. Ancak son yıllarda LGBTİ bireylerin varlığı ve talepleri belirgin olmaya başladı. Konferans, LGBTİ bireylerin çoğunlukla yok sayıldığı bir coğrafyada bir bakıma onları ve onların umutlarını, kaygılarını, koşullarını öne çıkararak “Biz onlarlayız ve tanığız” diyor. O açıdan bildiri alanlarımızın içinde LGBTİ araştırmalarının yer almasını onlardan yana alınmış bir tutum sayıyoruz. Üstelik LGBTİ bireylere yönelik olumlu gelişmelerin sadece yurt dışında kalmasını istemedik ve LGBTİ araştırmalarını konferansın bildiri alanına koyarak yeni bir sayfanın Türkiye’de de açılmakta olduğunu herkese anımsatma amacını güttük.
Kolektifin çalışma ekibinde LGBTİ üyeler var mı? Etkinliklerinize LGBTİ bireyler katılım sağlıyor mu?
Kolektifin çalışma ekibinde kimliğini açıktan LGBTİ olarak tanımlayan bir dostumuz şimdiye kadar görev almamış olsa da etkinliklerimizde kimliklerini açıktan LGBTİ olarak tanımlayan katılımcılarımız oldu.
İnanıyoruz ki LGBTİ bireylerin kabulü ve haklarının teslim edilişi, herkesin durumu bildiği ancak hiçbir şey demediği, diken üstünde olmayı hissettiren bir suskunluktan değil, kimliklerinin ve yüzleştikleri sorunların olabildiğince dile döküldüğü bir açıklıktan geçiyor. O nedenle etkinliklerimizde LGBTİ bireyler için samimi bir ortam oluşturmaya özen gösterdik, zaman zaman deneyimledikleri duygusal ve toplumsal durumlar hakkında onlarla sohbet ettik, kolektifte Güvenli Bölge aracılığıyla korunduklarını her daim vurguladık.
Güvenli Bölge nedir? LGBTİ bireylere nasıl bir koruma sağlıyor?
Güvenli Bölge, tek bir cümleden oluşan, içini olabildiğince geniş tuttuğumuz bir ilke, olmazsa olmazımız: “Herkes ırkı, etnik kökeni, dili, biyolojik cinsiyeti, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, fiziksel ve zihinsel özellikleri, yaşı, eğitim seviyesi, kültürel alışkanlıkları, toplumsal konumu, maddi durumu, inancı, politik düşünceleri, dünya görüşü ve yaşam biçimi ne olursa olsun kişiliği ölçüsünde hak ettiği saygıyı özgürlükçü ve barışçıl bir ortamda bulur.”
Güvenli Bölge, toplumsal dezavantaja sahip diğer kesimler gibi, LGBTİ bireyleri de koruyor. Aslında biz Güvenli Bölge’yi uygulamakla ek bir şey yapmıyoruz, zaten olması gerekeni, yani ayrımcılığa karşı sokaklarda, parklarda, okullarda, iş yerlerinde, hastanelerde, hapishanelerde, her türlü kamusal ve özel alanda sağlanması gereken asgari koruma pratiğini yerleşik kılmaya çabalıyoruz. Her etkinliğimizde Güvenli Bölge'yi açıklıyoruz ve tüm katılımcılarımızın ilkemize uymasını bekliyoruz. Çok az yaşanmış olsa da Güvenli Bölge'nin ihlal edildiği ya da ihlal edilmesine yakın olan durumlar oluştuğunda katılımcılarımızdan biri ya da birkaçı mutlaka Güvenli Bölge'yi anımsatıyor ve içinde bulunulan durumun neden Güvenli Bölge'yi ihlal ettiğini, kendisini ya da kendisi dışındaki kimseleri neden rahatsız edebileceğini bildiriyor. Ortamın olgunluğu ve Güvenli Bölge’nin içselleştirilmiş olması sayesinde ciddi bir sıkıntı yaşamadık. Güvenli Bölge'yi bilerek, isteyerek, ısrarla ihlal etme niyetini kolektiften çıkış nedeni sayıyoruz.
Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Size ulaşmak isteyenler ne yapmalı?
Çok teşekkür ederiz. Bize ulaşmak isteyenler bilgi@poedat.org adresinden bize yazabilir, etkinlikler hakkında bilgi alabilir, konferansta gönüllü olmak ya da ekipte çalışmak için başvuruda bulunabilirler.
Bize kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
Ben Fırat Akova. Poedat Kolektifi’nin kurucusu ve Poedat Dergisi’nin genel yayın yönetmeniyim. McGill Üniversitesi’nde felsefe ve sosyoloji okudum. İstanbul Bilgi Üniversitesi Felsefe ve Toplumsal Düşünce Bölümü’nde yüksek lisans yapıyorum. Kanada’daki bir felsefe kuruluşu olan Philopolis Montréal’de yönetim kurulu üyesi ve üniversite temsilcisi olarak çalıştım. 14. Türkiye Felsefe Olimpiyatı’nda altın madalya kazandım ve Türkiye’yi temsilen katıldığım 18. Uluslararası Felsefe Olimpiyatı’nda Harvard Üniversitesi’nin başkanlığını yaptığı uluslararası bir kurul tarafından onur ödülüne layık görüldüm. Çeşitli edebiyat yayınlarında çalışmalarım basıldı. Politik topluluklarda ve sivil toplum örgütlerinde gerçekleşmesine yardım ettiğim projeler oldu.
Poedat Kolektifi nedir, neler yapıyor, neleri amaçlıyor?
Poedat Kolektifi, eski adıyla Yalın Ayaklar Kulübü, 2012’nin bir kış günü kuruldu. Kuruluşundan beri başta felsefe olmak üzere edebiyat, sosyoloji, psikoloji gibi alanlara değen etkinlikler düzenledik. Bilginin olanaklılığından Charles Baudelaire’e, tanrıdan anarşizme, Sait Faik Abasıyanık öykülerinden Stephen Hawking’in röportajlarına, sapkınlık araştırmalarından Kim Ki-duk filmlerine, Alberto Giacometti’nin varoluşçu estetiğinden küresel yoksulluk olgusuna, Varlık ve Zaman’dan Walter Benjamin’e kadar birçok konu, kişi, kavram, metin ve tarihsel-sosyal gerçek üstüne konuşmalar ve tartışmalar gerçekleştirdik. Ağırlık merkezimiz hem yönetim hem de katılım olarak genç kuşak, özellikle de üniversite öğrencileri. 450 kişinin katılım sağladığı bir topluluğa sahibiz.
Mevsimlik dergimiz birinci yılını kutluyor. İstanbul Grubumuz bir tartışma topluluğu olarak geçen yıldan beri etkin. Gelecekte “yaşam okulu” kurma gibi bir düşümüz var. Şu an ise disiplinlerarası bir gençlik buluşması olan Poedat Konferansı 2015’i hazırlıyoruz.
Poedat Konferansı 2015 hakkında bilgi verebilir misiniz?
Poedat Konferansı 2015, 4-6 Aralık’ta Studio-X Istanbul’da felsefeden sosyolojiye, psikolojiden antropolojiye, mimarlıktan ekolojiye, edebiyattan kültürel çalışmalara farklı disiplinlerin kesiştiği 10 alanda üniversite öğrencilerinden ve genç bağımsız araştırmacılardan bildiriler bekliyor. Bilginin yaratıcı bir biçimde erişilebilir kılınması ve toplumsal bir işlev tutması amacımızı çok kültürlü bir ortam ile taçlandırmayı arzuluyoruz; o nedenle konferansı değişik bireylere, kesimlere ve topluluklara çağrılar yaptığımız bir tanışma alanı olarak da kurguluyoruz. Yan etkinliklerin düzenlenmesi, katılımcıların odağa alındığı çalışmaların gerçekleştirilmesi, sosyal medyanın kamusal bilgi merkezine dönüştürülmesi ve İstanbullu olmayan katılımcıların İstanbullu katılımcılar tarafından ağırlanması gibi başlıklarla da konferansın yenilikçi yönünü öngörüyoruz.
Poedat Konferansı 2015’e katılım nasıl sağlanabilir?
Konferansa konuşmacı olarak katılmak isteyenler duyurduğumuz 10 bildiri alanını poedat.org/poedat-konferansi-2015 sayfasından inceleyip kendilerine en uygun düşen bildiri alanı için 15 Ekim’e kadar 300 sözcüklük bir bildiri özeti gönderebilirler. Yapılacak değerlendirme sonucunda kabul edilen bildiri özetlerinin sahiplerinden bildirilerin tam metnini isteyeceğiz. Konferansa dinleyici olarak katılmak isteyenlerin ise gelişmeler için Facebook etkinliğimizi takip etmelerini öneriyorum. Konferansla ilgili önerileri olanlara da bilgi@poedat.org adresinden açığız.
Konferansta LGBTİ araştırmaları üstüne de bildiri beklediğinizi belirtmişsiniz. Bildiri alanlarınıza LGBTİ araştırmalarını neden dâhil ettiniz?
LGBTİ, üstüne biyolojik ve antropolojik çalışmalar yapılabilecek bir alan, dahası, sosyolojik olarak da irdelenebilecek tarihsel bir dağarcığa sahip; söz konusu dağarcık Türkiye’nin sosyal dokusundaki kapalılık nedeniyle tanınmıyor, yeterince işlenemiyor, hak ettiği konuma ulaşamıyor. LGBTİ kimliğinin ve hareketinin bilinmesine ve bir değer olarak yükseltilmesine katkı sağlamak amacıyla bildiri alanlarından bir tanesini de LGBTİ araştırmaları dâhil olmak üzere bedensellik, cinsiyet, feminist dalgalar, kuir konularına ayırdık.
LGBTİ, ne yazık ki henüz fısıldanarak konuşulan gerçeklerden biri. Ancak son yıllarda LGBTİ bireylerin varlığı ve talepleri belirgin olmaya başladı. Konferans, LGBTİ bireylerin çoğunlukla yok sayıldığı bir coğrafyada bir bakıma onları ve onların umutlarını, kaygılarını, koşullarını öne çıkararak “Biz onlarlayız ve tanığız” diyor. O açıdan bildiri alanlarımızın içinde LGBTİ araştırmalarının yer almasını onlardan yana alınmış bir tutum sayıyoruz. Üstelik LGBTİ bireylere yönelik olumlu gelişmelerin sadece yurt dışında kalmasını istemedik ve LGBTİ araştırmalarını konferansın bildiri alanına koyarak yeni bir sayfanın Türkiye’de de açılmakta olduğunu herkese anımsatma amacını güttük.
Kolektifin çalışma ekibinde LGBTİ üyeler var mı? Etkinliklerinize LGBTİ bireyler katılım sağlıyor mu?
Kolektifin çalışma ekibinde kimliğini açıktan LGBTİ olarak tanımlayan bir dostumuz şimdiye kadar görev almamış olsa da etkinliklerimizde kimliklerini açıktan LGBTİ olarak tanımlayan katılımcılarımız oldu.
İnanıyoruz ki LGBTİ bireylerin kabulü ve haklarının teslim edilişi, herkesin durumu bildiği ancak hiçbir şey demediği, diken üstünde olmayı hissettiren bir suskunluktan değil, kimliklerinin ve yüzleştikleri sorunların olabildiğince dile döküldüğü bir açıklıktan geçiyor. O nedenle etkinliklerimizde LGBTİ bireyler için samimi bir ortam oluşturmaya özen gösterdik, zaman zaman deneyimledikleri duygusal ve toplumsal durumlar hakkında onlarla sohbet ettik, kolektifte Güvenli Bölge aracılığıyla korunduklarını her daim vurguladık.
Güvenli Bölge nedir? LGBTİ bireylere nasıl bir koruma sağlıyor?
Güvenli Bölge, tek bir cümleden oluşan, içini olabildiğince geniş tuttuğumuz bir ilke, olmazsa olmazımız: “Herkes ırkı, etnik kökeni, dili, biyolojik cinsiyeti, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, fiziksel ve zihinsel özellikleri, yaşı, eğitim seviyesi, kültürel alışkanlıkları, toplumsal konumu, maddi durumu, inancı, politik düşünceleri, dünya görüşü ve yaşam biçimi ne olursa olsun kişiliği ölçüsünde hak ettiği saygıyı özgürlükçü ve barışçıl bir ortamda bulur.”
Güvenli Bölge, toplumsal dezavantaja sahip diğer kesimler gibi, LGBTİ bireyleri de koruyor. Aslında biz Güvenli Bölge’yi uygulamakla ek bir şey yapmıyoruz, zaten olması gerekeni, yani ayrımcılığa karşı sokaklarda, parklarda, okullarda, iş yerlerinde, hastanelerde, hapishanelerde, her türlü kamusal ve özel alanda sağlanması gereken asgari koruma pratiğini yerleşik kılmaya çabalıyoruz. Her etkinliğimizde Güvenli Bölge'yi açıklıyoruz ve tüm katılımcılarımızın ilkemize uymasını bekliyoruz. Çok az yaşanmış olsa da Güvenli Bölge'nin ihlal edildiği ya da ihlal edilmesine yakın olan durumlar oluştuğunda katılımcılarımızdan biri ya da birkaçı mutlaka Güvenli Bölge'yi anımsatıyor ve içinde bulunulan durumun neden Güvenli Bölge'yi ihlal ettiğini, kendisini ya da kendisi dışındaki kimseleri neden rahatsız edebileceğini bildiriyor. Ortamın olgunluğu ve Güvenli Bölge’nin içselleştirilmiş olması sayesinde ciddi bir sıkıntı yaşamadık. Güvenli Bölge'yi bilerek, isteyerek, ısrarla ihlal etme niyetini kolektiften çıkış nedeni sayıyoruz.
Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Size ulaşmak isteyenler ne yapmalı?
Çok teşekkür ederiz. Bize ulaşmak isteyenler bilgi@poedat.org adresinden bize yazabilir, etkinlikler hakkında bilgi alabilir, konferansta gönüllü olmak ya da ekipte çalışmak için başvuruda bulunabilirler.
6 Eylül 2015 Pazar
Boysan Yakar ve Zeliş Deniz'i kaybettik!
LGBTİ aktivistleri Boysan Yakar ve Zeliş Deniz, Çanakkale’de meydana gelen trafik kazasında hayatlarını kaybetti.
Çanakkale’nin Gelibolu İlçesi Bolayır Mevkii’nde 3 aracın karıştığı zincirleme trafik kazasında 5 kişi hayatını kaybetti, 1 kişi de ağır yaralandı.
Hürriyet gazetesinin haberine göre Çanakkale-İstanbul karayolunun Gelibolu İlçesi Bolayır mevkiinde meydana gelen feci kazada yaşamını yitiren 5 kişinin kimlik tespitleri Gelibolu Devlet Hastanesi’nde yapıldı.
Kazadan ağır yaralı olarak kurtulan ve Çanakkale Devlet Hastanesi Yoğun Bakım Servisi’nde tedavi altında olan Kemal Tahiroğlu (52) yönetimindeki 06 DD 9736 plakalı otomobilde yaşamını yitiren iki kişinin Ali Çiftçi (37) ve Sadık Toker (43) olduğu belirlendi.
34 BS 9699 plakalı otomobilde yaşamını yitiren 3 kişinin ise otomobilin sürücüsü Şişli Belediye Başkan Danışmanı, LGBTİ aktivisti Boysan Yakar (31), feminist, LGBTİ aktivisti Zeliş Deniz (33) ve Mert Serçe (27) oldukları tespit edildi.
Türkiye LGBTİ Birliği olarak; tüm LGBTİ toplumuna, Yakar ve Deniz'in dost ve yakınlarına baş sağlığı dileriz.
Çanakkale’nin Gelibolu İlçesi Bolayır Mevkii’nde 3 aracın karıştığı zincirleme trafik kazasında 5 kişi hayatını kaybetti, 1 kişi de ağır yaralandı.
Hürriyet gazetesinin haberine göre Çanakkale-İstanbul karayolunun Gelibolu İlçesi Bolayır mevkiinde meydana gelen feci kazada yaşamını yitiren 5 kişinin kimlik tespitleri Gelibolu Devlet Hastanesi’nde yapıldı.
Kazadan ağır yaralı olarak kurtulan ve Çanakkale Devlet Hastanesi Yoğun Bakım Servisi’nde tedavi altında olan Kemal Tahiroğlu (52) yönetimindeki 06 DD 9736 plakalı otomobilde yaşamını yitiren iki kişinin Ali Çiftçi (37) ve Sadık Toker (43) olduğu belirlendi.
34 BS 9699 plakalı otomobilde yaşamını yitiren 3 kişinin ise otomobilin sürücüsü Şişli Belediye Başkan Danışmanı, LGBTİ aktivisti Boysan Yakar (31), feminist, LGBTİ aktivisti Zeliş Deniz (33) ve Mert Serçe (27) oldukları tespit edildi.
Türkiye LGBTİ Birliği olarak; tüm LGBTİ toplumuna, Yakar ve Deniz'in dost ve yakınlarına baş sağlığı dileriz.
2 Eylül 2015 Çarşamba
Dolaptan Çıkma Hikayesi
Bu benim hikayem...
11 yaşındayken, okuldan bir kıza karşı, cinsellik içermeyen ama arkadaşlığın ötesinde olduğunu bildiğim ve anlamlandıramadığım duygular beslemeye başladım. Çocukluk ya, kızın adını da defterlere falan yazıyorum estikçe. Ablam kızın ismini defterimde (sayfaları kaplıyordu tamam da ne var yani) görene kadar çok masum olan bu olay, onun bağıra çağıra “bir kızın ismini deftere yazmamın aptallık olduğunu ve benim akılsız bir özenti olduğumu”, hayatım boyunca görebileceğim en aşağılayıcı biçimde ifade etmesiyle 18 yıl sürecek utancın başlangıcı olacaktı benim için.
Bir süre sonra bir erkek arkadaş edindim. Edindim diyorum çünkü yapmak zorundaymışım gibi hissediyordum, seçtim ve kabullendim. Ailem bu ilişkiden çok memnun olup akşamları da onunla dışarı çıkmama izin verince (lise döneminde bu izinleri almak başka türlü mümkün olmuyordu) uzun süre devam ettirdim birlikteliği. 3,5 senenin sonunda, ne olduğunu anlamadığım “eksiklik” nedeniyle bitirdim ama o eksiklik her ne ise başka erkeklerde illaki tamamlanacaktı ve ben doğru erkeği bulmalıydım. Başka başka hatta bissürü bissürü erkekle devam eden arayışım sırasında yeniden bir kadın girdi hayatıma. Sevgilimin arkadaşıydı… Kurduğumuz sağlam dostluk benim için boyut değiştiriyordu ama ne olduğunu yine kestiremiyordum. Ablamın dediği gibi özentimiydim acaba, özenti neydi ki ayrıca?
Lezbiyen falan olamayacağıma göre kesin çok sağlam dostluk anlayışım vardı. Aşk acısı çeken tüm kız arkadaşlarıma da “amaaan alt tarafı erkek, kızım ben baktım, pipi hepsinde var… Arkadaşlık daha önemli salla yenisi gelir” deyip duruyordum zaten. Pipi demişken; onu kaldıran şeylerin benim için özel bir anlam ifade etmediğini belirtmek isterim. Homofobik bir karakterim zira. Şöyle ki; kadınlar soyunurken bakmam, yanlarında soyunmam, millet kadın doktor ararken ben erkek doktor bulana kadar dolanırım ve ailem ya da dostlarım dışındaki kadınlarla fiziksel temas kurmaktan özenle kaçınırım (erkek ağdacı bile aradım, o derece). Hatta bir gay arkadaşım bu tavırlarım nedeniyle imalı imalı sırıtıp “sende de var bir şeyler ama çözücem ben” diyerek gerdan kırmıştı. Cevap verememiştim! Ne demek istediğini bal gibi anladığım halde her zaman yaptığım gibi “hadi len, ibinee” demektense odama kaçmayı tercih etmiştim. Ben onun ima ettiği şey olamazdım. Hem zaten biseksüel olduğunu öğrendiğim ev arkadaşımla evi ayırmam üzerine geçmişti bu konuşma aramızda. Ne alaka yani, çüşş... Neyse kadına geri dönelim; gayet güzel bir dostluğumuz vardı. Tek sıkıntım sık sık sevgilisiyle arasını düzeltmek zorunda kalmamdı. O çocuğun hayatımızdaki varlığından hiç hoşlanmıyordum. Lezbiyen değildim arkadaşlar, çocuk gıcıktı. Bir gün aceleyle dışarı çıkmamız gerektiğinde yanımda aniden soyundu. Hemen kafamı çevirdim ama o an gördüğüm beden ve sevgilisi olacak erkek kısmısı gözümün önünde birleşiverdi. Ögghhh dedim ya lanet gelsin, seksten soğudum yeminle (içimden tabi) Niye böyle bir şey düşündüm diye şaşırdım kendime. Başkasıyla sevişmesini kıskanmış olamayacağıma göre o sinir çocukla yakıştıramadığımdan öyle olmuştur o. Öyledir öyle…
Çevremdeki kimse onu sevmiyordu ne yazık ki. O yüzden hep savunma durumundaydım. O anlardan birinde “sen de ona hiç laf ettirmiyosun haa, sevgilini korumadın bu kadar” diyen ses beni 11 yaşına geri götürdü. Sanki ablam bağırıyordu. Onun alaycı aşağılayıcı sesi kulağımdaydı resmen. Kanım dondu! O kadar rahatsız oldum ki hiç istemesem de, saçma sapan bir bahane uydurup arkadaşlığımızı bitirdim. Yeni sevgililer buldum bu süreçte ama hiçbiri benim bir erkeği sevebilmem için sıraladığım 1.590.384.837 kriteri karşılamıyordu. İki sene sonra dünyada tanıyabileceğim en iyi kadınlardan biri çıktı karşıma. İkimizin hayatının da karışık olduğu bir dönemdi ve ben yine çok mu çok dost oluyordum. Bu sefer sevgilimden derhal ayrılmıştım, derslerden kalan tüm zamanımı ona ayırıyordum. Öpüşmeyi hem duygusal hem de kadınsı bulduğum için liseden sonra hiçbir erkekle öpüşmemiş hatta filmlerdeki öpüşme sahnelerine bile bakamayan bir insan olarak konuşurken dudaklarına baktığımı fark ettiğimde, “Aaa! İyice azdım ayol uçana kaçana yürüyorum” diyerek eski sevgilimi aradım. Lezbiyen olamayacağıma göre abazaydım. Bu duygular bir süre daha devam edince araya mesafe koymayı uygun buldum ve kafamda bitene kadar görüşmedim onunla.
3 sene sonra çok yakın arkadaşlarımdan biriyle nişanlandım. Nişan günü giyotine gidiyormuşum gibi hissediyordum kendimi. Kısa süre sonra nişanı attım ve uzun müddet bir sevgilim olmadı. Sonunda bir adamla tanıştım. Yakışıklı, kültürlü, çok keyifli biri ama ben yine hiçbir şey hissedemiyordum. Ailemin “aman da ne güzel çocuk, konuşun, buluşun bak bunu da beğenmedim dersen gebertirim seni” tehdit ve telkinleri ile tamam dedim. Aramızdaki cinsel yakınlaşma esnasında hiçbir şey hissetmeyince aklım çıktı. O kadar bir şey hissetmiyordum ki; içimden geçen “O dokunduğu yer neresi ya? Neresi ki o? niye hissetmiyorum ki ben? Kız yoksa seks, yapmayınca unutulan bir şey miydi?” sorularıyla şaşkın şaşkın vücuduma bakıyordum. Devam edemedim…
Bu olayın sonrasında biricik dostumla ilişkiler üzerine konuşurken bana NORMAL olmadığımı ifade etti. Şaşkındı yaptığım yorum karşısında…
O şaşırınca ben de şaşırdım bu bana özgü bir şey mi ki diye…
Ben biseksüel miydim yoksa?
Kendimi netteki gay sitelerine attım hemen. Önüme çıkan herkese hislerimi anlatıp “sizce ben biseksüel miyim?” diye sordum. Ben içimi rahatlatacak “HAYIR” cevabını beklerken çoğunluk lezbiyen olduğumu söyleyince haftalarca yemeden içmeden kesildim. Öyle dan diye de söylenmez ki canım…
Şimdi durumu kabullendim ama bastırmış olmamı hala hazmedemiyorum. Kendime yaptığım kötülüğü kabul edemiyorum. Ne için zorladım kendimi erkeklerle birlikteliğe? Yarı yolda bıraktığım nişanlımın ne suçu vardı? Ben o kadar sevgiliye rağmen ki yalnızlığımı kime borçluyum?
Yakın zamanda aileme açıklayacağım. Çektiğim eziyeti anlayacaklarını umuyorum. İyi dileklerinizi eksik etmeyin.
11 yaşındayken, okuldan bir kıza karşı, cinsellik içermeyen ama arkadaşlığın ötesinde olduğunu bildiğim ve anlamlandıramadığım duygular beslemeye başladım. Çocukluk ya, kızın adını da defterlere falan yazıyorum estikçe. Ablam kızın ismini defterimde (sayfaları kaplıyordu tamam da ne var yani) görene kadar çok masum olan bu olay, onun bağıra çağıra “bir kızın ismini deftere yazmamın aptallık olduğunu ve benim akılsız bir özenti olduğumu”, hayatım boyunca görebileceğim en aşağılayıcı biçimde ifade etmesiyle 18 yıl sürecek utancın başlangıcı olacaktı benim için.
Bir süre sonra bir erkek arkadaş edindim. Edindim diyorum çünkü yapmak zorundaymışım gibi hissediyordum, seçtim ve kabullendim. Ailem bu ilişkiden çok memnun olup akşamları da onunla dışarı çıkmama izin verince (lise döneminde bu izinleri almak başka türlü mümkün olmuyordu) uzun süre devam ettirdim birlikteliği. 3,5 senenin sonunda, ne olduğunu anlamadığım “eksiklik” nedeniyle bitirdim ama o eksiklik her ne ise başka erkeklerde illaki tamamlanacaktı ve ben doğru erkeği bulmalıydım. Başka başka hatta bissürü bissürü erkekle devam eden arayışım sırasında yeniden bir kadın girdi hayatıma. Sevgilimin arkadaşıydı… Kurduğumuz sağlam dostluk benim için boyut değiştiriyordu ama ne olduğunu yine kestiremiyordum. Ablamın dediği gibi özentimiydim acaba, özenti neydi ki ayrıca?
Lezbiyen falan olamayacağıma göre kesin çok sağlam dostluk anlayışım vardı. Aşk acısı çeken tüm kız arkadaşlarıma da “amaaan alt tarafı erkek, kızım ben baktım, pipi hepsinde var… Arkadaşlık daha önemli salla yenisi gelir” deyip duruyordum zaten. Pipi demişken; onu kaldıran şeylerin benim için özel bir anlam ifade etmediğini belirtmek isterim. Homofobik bir karakterim zira. Şöyle ki; kadınlar soyunurken bakmam, yanlarında soyunmam, millet kadın doktor ararken ben erkek doktor bulana kadar dolanırım ve ailem ya da dostlarım dışındaki kadınlarla fiziksel temas kurmaktan özenle kaçınırım (erkek ağdacı bile aradım, o derece). Hatta bir gay arkadaşım bu tavırlarım nedeniyle imalı imalı sırıtıp “sende de var bir şeyler ama çözücem ben” diyerek gerdan kırmıştı. Cevap verememiştim! Ne demek istediğini bal gibi anladığım halde her zaman yaptığım gibi “hadi len, ibinee” demektense odama kaçmayı tercih etmiştim. Ben onun ima ettiği şey olamazdım. Hem zaten biseksüel olduğunu öğrendiğim ev arkadaşımla evi ayırmam üzerine geçmişti bu konuşma aramızda. Ne alaka yani, çüşş... Neyse kadına geri dönelim; gayet güzel bir dostluğumuz vardı. Tek sıkıntım sık sık sevgilisiyle arasını düzeltmek zorunda kalmamdı. O çocuğun hayatımızdaki varlığından hiç hoşlanmıyordum. Lezbiyen değildim arkadaşlar, çocuk gıcıktı. Bir gün aceleyle dışarı çıkmamız gerektiğinde yanımda aniden soyundu. Hemen kafamı çevirdim ama o an gördüğüm beden ve sevgilisi olacak erkek kısmısı gözümün önünde birleşiverdi. Ögghhh dedim ya lanet gelsin, seksten soğudum yeminle (içimden tabi) Niye böyle bir şey düşündüm diye şaşırdım kendime. Başkasıyla sevişmesini kıskanmış olamayacağıma göre o sinir çocukla yakıştıramadığımdan öyle olmuştur o. Öyledir öyle…
Çevremdeki kimse onu sevmiyordu ne yazık ki. O yüzden hep savunma durumundaydım. O anlardan birinde “sen de ona hiç laf ettirmiyosun haa, sevgilini korumadın bu kadar” diyen ses beni 11 yaşına geri götürdü. Sanki ablam bağırıyordu. Onun alaycı aşağılayıcı sesi kulağımdaydı resmen. Kanım dondu! O kadar rahatsız oldum ki hiç istemesem de, saçma sapan bir bahane uydurup arkadaşlığımızı bitirdim. Yeni sevgililer buldum bu süreçte ama hiçbiri benim bir erkeği sevebilmem için sıraladığım 1.590.384.837 kriteri karşılamıyordu. İki sene sonra dünyada tanıyabileceğim en iyi kadınlardan biri çıktı karşıma. İkimizin hayatının da karışık olduğu bir dönemdi ve ben yine çok mu çok dost oluyordum. Bu sefer sevgilimden derhal ayrılmıştım, derslerden kalan tüm zamanımı ona ayırıyordum. Öpüşmeyi hem duygusal hem de kadınsı bulduğum için liseden sonra hiçbir erkekle öpüşmemiş hatta filmlerdeki öpüşme sahnelerine bile bakamayan bir insan olarak konuşurken dudaklarına baktığımı fark ettiğimde, “Aaa! İyice azdım ayol uçana kaçana yürüyorum” diyerek eski sevgilimi aradım. Lezbiyen olamayacağıma göre abazaydım. Bu duygular bir süre daha devam edince araya mesafe koymayı uygun buldum ve kafamda bitene kadar görüşmedim onunla.
3 sene sonra çok yakın arkadaşlarımdan biriyle nişanlandım. Nişan günü giyotine gidiyormuşum gibi hissediyordum kendimi. Kısa süre sonra nişanı attım ve uzun müddet bir sevgilim olmadı. Sonunda bir adamla tanıştım. Yakışıklı, kültürlü, çok keyifli biri ama ben yine hiçbir şey hissedemiyordum. Ailemin “aman da ne güzel çocuk, konuşun, buluşun bak bunu da beğenmedim dersen gebertirim seni” tehdit ve telkinleri ile tamam dedim. Aramızdaki cinsel yakınlaşma esnasında hiçbir şey hissetmeyince aklım çıktı. O kadar bir şey hissetmiyordum ki; içimden geçen “O dokunduğu yer neresi ya? Neresi ki o? niye hissetmiyorum ki ben? Kız yoksa seks, yapmayınca unutulan bir şey miydi?” sorularıyla şaşkın şaşkın vücuduma bakıyordum. Devam edemedim…
Bu olayın sonrasında biricik dostumla ilişkiler üzerine konuşurken bana NORMAL olmadığımı ifade etti. Şaşkındı yaptığım yorum karşısında…
O şaşırınca ben de şaşırdım bu bana özgü bir şey mi ki diye…
Ben biseksüel miydim yoksa?
Kendimi netteki gay sitelerine attım hemen. Önüme çıkan herkese hislerimi anlatıp “sizce ben biseksüel miyim?” diye sordum. Ben içimi rahatlatacak “HAYIR” cevabını beklerken çoğunluk lezbiyen olduğumu söyleyince haftalarca yemeden içmeden kesildim. Öyle dan diye de söylenmez ki canım…
Şimdi durumu kabullendim ama bastırmış olmamı hala hazmedemiyorum. Kendime yaptığım kötülüğü kabul edemiyorum. Ne için zorladım kendimi erkeklerle birlikteliğe? Yarı yolda bıraktığım nişanlımın ne suçu vardı? Ben o kadar sevgiliye rağmen ki yalnızlığımı kime borçluyum?
Yakın zamanda aileme açıklayacağım. Çektiğim eziyeti anlayacaklarını umuyorum. İyi dileklerinizi eksik etmeyin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)