Aslında yeşili farklı gördümü söyleyebilirim sanırım. Yanlış anlamayın renk körlüğü gibisinden değil... Daha çok yoldan geçen bir sokak hayvanına selam vermek gibi. yine mi olmadı? Peki büyük resmin ayrıntılarına bakmak desem?
aslında olduğum şeyi kabul etmeyerek çok büyük sıkıntılar yaşamışım ve bunları şimdi fark ediyorum. Yıllarca anaroksia ve blumia gibi hastalıklarla uğraştım ki bunun başlıca sebebi kendimi sevmememdi.
Kim olduğumu kabul ettiğimden beri mutluyum. Kim olduğumu kabul ettiğimden beri sakinim, olaylara daha olumlu yaklaşıyorum. Biz LGBTİ bireyler bence dünyayı daha güzel görebilme yetisine sahibiz. Bakış açımızı geniş tutuyoruz. Çoğu dinde günahkar deniyor LGBTİ olmaya. Biz bu görüşten uzağız. Yanlış anlamayın elbette ki hepimizin inançları var hatta eminim ki dindar olanlarımız vardır fakat bir şekilde, bir yerlerden bakış açımızı genişletmeyi başardık. Belki de bunun nedeni özgürlük arayışı içinde olmamız... Bizler insanoğlu olarak zorda kalmadıkça ilerleyemeyiz. Demek istediğim şu, yeterince tatlı su varsa tuzlu suyu damıtmaya ihtiyaç duymayız.
Kendimi sevdiğim süre boyunca iyileştim. Dış görünüşüm ve kilom konusundaki takıntılarımı aştım. Aynaya bakmayı sever oldum. Bütün iç savaşlarım bitti. İlaç kullanmayı bıraktım. Bütün insanları sevmeyi, sinirlensem bile kırmamayı öğrendim. Herkesin kendi hikayesi olduğunu ve her hikayenin kendince önemli olduğunun tekrar farkına vardım. Peki bunlara yıllarca sahip olamamamdaki neden neydi? Dar görüşlü insanların lezbiyen olmam konusunda beni hor görmesi mi? Bunu kabul etmeseler ne değişirdi ki? Ben sevdiğim insanı sevmeye devam edecektim. Hayallerimi elimden alamayacaklardı halbuki... Tek engel bendim... Tek engel benim korkmamdı. Kelebek idim fakat kozamdan çıkmaya korkuyordum. İnsanları umursamamaya karar verdiğimde ise kanatlarımı açıp uçmayı öğrendim. Ve bu çok hoşuma gitti... Kendim olmayı seviyorum. LGBTİ olmayı seviyorum. Ve korkmuyorum. Varsın hor görsünler. Ben sevdiğim sürece gerisinin önemi yok...
30 Ağustos 2015 Pazar
29 Ağustos 2015 Cumartesi
ve EYLÜL GELDİ
Eylül yenilenme ayıdır; güneş artık erken bitirir mesaisini olduğumuz yarımkürede Ağustosa nazaran... silkelenme, kendini toparlama, aile olanların akşam eve daha erken toplanma , televizyonların dizileri artırma ,radyolarda romantizm şarkılarının daha çok yükseldiği aydır.Bireysel yaşamayı seçenlerin yada yaşamak zorun da kalanların sa en çok kendini dinlemek zorun da kaldığı ayların başlangıcıdır eylül.
Bir çoğu için yıllık alışverişin en hengamelisidir; okullar açılacaktır, yeni aşklar kapıdadır, yaprakların önünüze düşüşü havanın tatlı talı üşütmeye başladığı yazın bitişini hem kabullenememin hemde bu tatlı üşüntünün insana verdiği garip mutluluğun, tazelenmeniz için verdiği bastıralamayan coşkusunu bir arada yaşayarak geldi eylül.Umutlar dolu doludur ; kolay kolay kimse umutsuz değildir eylül ayında. Kimimiz yeni kararlar alır işimizde bu yıl sonuna alacağımız terfi için , kimimiz bitiş hikayelerini hayra yorup yeni başlangıçların umudunu yeşertir . Sanatçıları bambaşka heyecan sarar hepsi yeni doğumlara tek tek -çifter çifter gebe kalır , yaratıcılığının zirvesindedir en konu sıkıntısı çekenleri bile. Heleki şairler için eylül sonsuz ilhmdır; sınırsız aşk , dolu dizgin kalp savaşları, erguvan erguvan hüzünler, bohem ruhlarını besledikleri bohem arkadaş toplantıları, bir fincanlık kahvede bin aşk bitiriştir aşkları satır satır dökülürken kağıtlara aslında hiç bir aşklarının bitmemişliğidir Eylül, şairler için.En çok hepimizin de olsa Eylül en çok yine en çok Şairlerindir.
Romantizm kokan filmler ardarda vizyona girer ,yağmurlar başlar sinemalar dolar aşıklar sarmaş dolaş izler "anca filmlerde mi kalacak bu romantizm anları" diye iç geçiren tek koltuk bileti alanlarda ordadır.. Ve eylül yalnızlara hep teselli verir; kokusunda umut vardır ,üşütüşünde kendine getirişi vardır sersemlemişleri. Narsistlerin bile ateşini kısar Eylül onlar da kendileriyle konuşur , ölçer tartar hatta daha ılımlıdırlar kendilerinden başkalarını görebilmeye sevebilme yetenekleri gün ışığına çıkar uzun zamandır uykuya bıraktıkları atlas yorganlarının altından Eylülde .
Eylül sadece bir sonbahar başlangıcı değildir;oldukça renkli günlerdir.Yıldızlara bir bakın isterseniz diğer aylardan daha parlak olduklarıyla kalmazlar Eylül de daha yakın dururlar bize .
Eylül'e kulak verin size fısıldağı kişisel devrimleriniz için kaçırılmayacak bir fırsat,yoksa bir sene daha beklemek zorunda kalmak hoş bir durum değil.
PENELOPE
Bir çoğu için yıllık alışverişin en hengamelisidir; okullar açılacaktır, yeni aşklar kapıdadır, yaprakların önünüze düşüşü havanın tatlı talı üşütmeye başladığı yazın bitişini hem kabullenememin hemde bu tatlı üşüntünün insana verdiği garip mutluluğun, tazelenmeniz için verdiği bastıralamayan coşkusunu bir arada yaşayarak geldi eylül.Umutlar dolu doludur ; kolay kolay kimse umutsuz değildir eylül ayında. Kimimiz yeni kararlar alır işimizde bu yıl sonuna alacağımız terfi için , kimimiz bitiş hikayelerini hayra yorup yeni başlangıçların umudunu yeşertir . Sanatçıları bambaşka heyecan sarar hepsi yeni doğumlara tek tek -çifter çifter gebe kalır , yaratıcılığının zirvesindedir en konu sıkıntısı çekenleri bile. Heleki şairler için eylül sonsuz ilhmdır; sınırsız aşk , dolu dizgin kalp savaşları, erguvan erguvan hüzünler, bohem ruhlarını besledikleri bohem arkadaş toplantıları, bir fincanlık kahvede bin aşk bitiriştir aşkları satır satır dökülürken kağıtlara aslında hiç bir aşklarının bitmemişliğidir Eylül, şairler için.En çok hepimizin de olsa Eylül en çok yine en çok Şairlerindir.
Romantizm kokan filmler ardarda vizyona girer ,yağmurlar başlar sinemalar dolar aşıklar sarmaş dolaş izler "anca filmlerde mi kalacak bu romantizm anları" diye iç geçiren tek koltuk bileti alanlarda ordadır.. Ve eylül yalnızlara hep teselli verir; kokusunda umut vardır ,üşütüşünde kendine getirişi vardır sersemlemişleri. Narsistlerin bile ateşini kısar Eylül onlar da kendileriyle konuşur , ölçer tartar hatta daha ılımlıdırlar kendilerinden başkalarını görebilmeye sevebilme yetenekleri gün ışığına çıkar uzun zamandır uykuya bıraktıkları atlas yorganlarının altından Eylülde .
Eylül sadece bir sonbahar başlangıcı değildir;oldukça renkli günlerdir.Yıldızlara bir bakın isterseniz diğer aylardan daha parlak olduklarıyla kalmazlar Eylül de daha yakın dururlar bize .
Eylül'e kulak verin size fısıldağı kişisel devrimleriniz için kaçırılmayacak bir fırsat,yoksa bir sene daha beklemek zorunda kalmak hoş bir durum değil.
PENELOPE
22 Ağustos 2015 Cumartesi
Belki de gerçekten delirdik…
Einstain'ın söyle bir denklemi var: Ego= 1/ bilgi… Bu şu demek, bilgi arttıkça ego azalır ve bir konu hakkında bilgimiz azsa egomuz fazladır. O kadar bilgisiz bir toplumuz ki egolarımız tavan yapmış durumda. Cahilliğimiz belli olmasın diye daha pahalı giyiniyor, daha çok para harcıyor gereksiz güç gösterileri yapıyoruz. Kendimizde aslında bize ait olmayan haklar bulmaya başladık. Kimin kimi seveceği, kimin yaşayıp kimin öleceği, erkeğin görevleri kadının yapması gerekenler vs… bu listeyi daha uzatabiliriz. Peki biz kimiz? Ne oldu nasıl oldu da böyle bir hak buluyoruz kendimizde? Ülke olarak yaşadığımız onca problem, ölüm, yoksulluk, haksızlıklar ve acı varken neden tüm hıncımızı ve öfkemizi elele tutuşan erkeklerden çıkarır olduk? Neden tahammülümüz yok sevgiiye? Ne zaman bu kadar hastalıklı bir bakış açısına sahip olduk? Neden eşekle ilişkiye giren adama laf söylemiyoruz da iki erkek birbirini severse bu problem oluyor?
Öncelikle eşcinsellik hakkında en ufak bir fikrimiz yok bunu kabul edelim. Gay ya da Lezbiyen kelimesi beynimizde sadece pornografik görüntüler canlandırıyor. Unutuyoruz insan olduklarını. Ayıplıyoruz nedensiz. Oysa o pornoları izleyen biz değil miyiz? Eşcinselleri sürekli sevişen, fit vücutlu, evlerinde sürekli sexi iç çamaşırlarıyla gezen sado mazo insanlar sanıyoruz sanırım. Unutuyoruz onların birbirlerini sevdiklerini. Her ilişkide olduğu gibi tartıştıklarını, güldüklerini, hastalandıklarını, bazı geceler başları ağrıdığını, sürekli sexi olmadıklarını sadece insan olduklarını unutuyoruz. Bütün bunları atlıyor ve tek bir soruya odaklanıyoruz… Şimdi yatakta hanginiz erkek?
Günlük hayatta yaşadığımız onca dert arasında mesela komşumuzun yatakta en çok sevdiğimiz pozisyonu sorması gibi bir şey bu. Hem sanane hem bu kadar sıkıntı içinde bu mu kaldı merak edilecek? Anlaşılan o ki aşağılamak birini kendimizi daha üstün daha önemli hissettiriyor.
Gerçi ülkece genel olarak sevgiye tahammülümüz yok. heteroseksüel homoseksüel farketmeden sevdiğimiz için öldürülüyor aşağılanıyoruz. Ya da geçtiğimiz aylarda tanık olduğumuz gibi çalışma hakkımız elimizden alınıyor, aşağılanıyor ve kendimizi öldürmeye mahkum ediliyoruz. Ülkemde çocuklara, hayvanlara, damacanaya hatta cansız vitrin mankenine tecavüz edenler var. Bunlarda sorun bulmuyoruz. Peki aynı adam erkek vitrin mankenine tecavüz etseydi? Burada sorun mankenin cinsiyeti değil tecavüzcünün sapık zihniyeti. Bu konuyu kesinlikle anlamıyoruz.
Artık beyinlerimizi insanların yatak odalarından uzaklaştırmalıyız… Kimin kimi seveceğine karışmak haddimiz değil.
iki erkeğin ya da iki kadının birbirini seviyor oluşu damacanaya tecavüz eden zihniyet kadar tehlikeli değil. 17 günlük bebeğe çok neşeliydi tahrik etti diye tecavüz eden akrabaları kadar tehlikeli değil. Tavuğa tecavüz etmeye kalkan adamın tavuk gagaladı diye tavuğu suçlaması kadar tehlikeli değil. Sevgiyi rahat bırakın artık! Sapkınlıklarla uğraşın! Kendinize gelin!
Öncelikle eşcinsellik hakkında en ufak bir fikrimiz yok bunu kabul edelim. Gay ya da Lezbiyen kelimesi beynimizde sadece pornografik görüntüler canlandırıyor. Unutuyoruz insan olduklarını. Ayıplıyoruz nedensiz. Oysa o pornoları izleyen biz değil miyiz? Eşcinselleri sürekli sevişen, fit vücutlu, evlerinde sürekli sexi iç çamaşırlarıyla gezen sado mazo insanlar sanıyoruz sanırım. Unutuyoruz onların birbirlerini sevdiklerini. Her ilişkide olduğu gibi tartıştıklarını, güldüklerini, hastalandıklarını, bazı geceler başları ağrıdığını, sürekli sexi olmadıklarını sadece insan olduklarını unutuyoruz. Bütün bunları atlıyor ve tek bir soruya odaklanıyoruz… Şimdi yatakta hanginiz erkek?
Günlük hayatta yaşadığımız onca dert arasında mesela komşumuzun yatakta en çok sevdiğimiz pozisyonu sorması gibi bir şey bu. Hem sanane hem bu kadar sıkıntı içinde bu mu kaldı merak edilecek? Anlaşılan o ki aşağılamak birini kendimizi daha üstün daha önemli hissettiriyor.
Gerçi ülkece genel olarak sevgiye tahammülümüz yok. heteroseksüel homoseksüel farketmeden sevdiğimiz için öldürülüyor aşağılanıyoruz. Ya da geçtiğimiz aylarda tanık olduğumuz gibi çalışma hakkımız elimizden alınıyor, aşağılanıyor ve kendimizi öldürmeye mahkum ediliyoruz. Ülkemde çocuklara, hayvanlara, damacanaya hatta cansız vitrin mankenine tecavüz edenler var. Bunlarda sorun bulmuyoruz. Peki aynı adam erkek vitrin mankenine tecavüz etseydi? Burada sorun mankenin cinsiyeti değil tecavüzcünün sapık zihniyeti. Bu konuyu kesinlikle anlamıyoruz.
Artık beyinlerimizi insanların yatak odalarından uzaklaştırmalıyız… Kimin kimi seveceğine karışmak haddimiz değil.
iki erkeğin ya da iki kadının birbirini seviyor oluşu damacanaya tecavüz eden zihniyet kadar tehlikeli değil. 17 günlük bebeğe çok neşeliydi tahrik etti diye tecavüz eden akrabaları kadar tehlikeli değil. Tavuğa tecavüz etmeye kalkan adamın tavuk gagaladı diye tavuğu suçlaması kadar tehlikeli değil. Sevgiyi rahat bırakın artık! Sapkınlıklarla uğraşın! Kendinize gelin!
20 Ağustos 2015 Perşembe
Sevgilim ortamdan olmamalı! Adımızı karalıyorlar!
Uzun zamandır akşam yemeklerimi, facebook profilimin anasayfasını izleyerek yiyorum.. İştahımı açıyorlar, “Bunca gerizekalı varken yaşamak adına bir güzel, afiyetle, yemeliyim!” dedirtiyorlar.
Profilinde 5000’e yakın arkadaşı var ve “Ortamdan kimseyle sevgili olunmaz!” diye bir taraflarını yırtıyor haspam! “Kimden bahsediyor?” diye sorma kendine, bu kişi “sen” bile olabilirsin.
Haa bir de şu iki çiçek, bir kaplan, üç penguen fotoğrafı koyarak “Ben sizin gibi kendimi pazarlamam asla!”vari geçinen arkadaşlar var. Aşkım ev boşken kiminle oynaşacağını şaşırıyorsun; senin o “pazarlama” dediğine biz “fragman” diyoruz.. Kolaları, mısırları alıp da berbat bir filmde hayatımızın o hiç geri dönmeyecek 2-3 saatini kaybetmektense; “dürüst” oluyoruz. Hani dürüstlük diyorsun ya; “İşte biz o fotoğraflı profillerimizle bunun ilk adımını atabilmiş insanlarız.”
İnsanız diyorum; ama hiç oralı olmuyorsun!
Çeşitli sebepler yüzünden kendini hedef göstermekten çekinerek profiline fotoğraf koyamayan; ve kimseyi “Kendini pazarlıyorsun seni kepaze!” diyerek taşa tutmayan arkadaşlara şapka çıkarıyorum.
Gelelim şu “Ortamdan sevgilim olamaz! Asla!”cı takılan “ortam çocuklarımız”a. Yavrum; hunharca, aç gözlü bir şekilde o önüne gelen arkadaşlık teklifini kabul ediyorsun ya; yanlış anlama buna saygım var, ama fütursuzca yazdıklarına yok! Sen orada belli bir kitleye hitap ediyorsun..
Katil misiniz? Zalim mi? Yemin ediyorum ki hiç anlayamıyorum.
Ne biçim bir gaflettesiniz? Hiç mi aklınız yok şöyle okkalı iki üç fikir üretebileceğiniz?
Oturup dünyayı eleştiriyorsunuz. Âlâ! Eleştirin tabii ki; eleştirin fakat “HEDEF GÖSTERMEDEN ELEŞTİRİN!”.. Kalkıp “Trans bireylerin yanındayım, bu nefreti kınıyorum!” diyorsun; ayakta alkışlıyorum.. Ardından “Kadınsı gaylerden nefret ediyorum. Erkek gibi erkek kalmamış piyasada!” diye zıplıyorsun. Baktın sağlam beğeni geldi; daha da arsızlaşıyor ve “Ortamın içine ettiler! Adımızı karalıyor şu şekilde giyinen zırıllar! Hepsi pislik!” diyorsun. Ulan! Bir yerden “nefreti kınarken”, öbür tarafta “nefret körüklüyorsun”.
Ahkâm Kasabısınız. En kötüsü de cahil.. İki tur İstiklâl’de yürümeyi “Tamam ben insanları tanıyorum, ortam hakkında her şeyi gördüm, herkesin ne mal olduğu da ortada”yla karıştırıyorsunuz. Sen sadece “görüyorsun” canımın içi; “konuşmuyor”, “dinlemiyor”, “anlamaya çalışmıyor”,sadece ve sadece “sanıyorsun”.. Hey gidi aptal erkeğim! Hey gidi şapşal kadınım! Hey gidi hey be!
İnsan aşağılamak için yarışa girmişsiniz. Sana ne onun makyajından! Sana ne benim şortumdan! Sana ne ötekinin kız gibi giyinmesinden! Sana ne berikinin soyunmasından!
Son zamanlarda yaşanan “nefret suçlarının” bir çoğunda parmağınız var. Bunun farkında olmamanız, sizi masum kılmıyor. Kökünüz çürümüş; haberiniz yok.
Sahi sizin adamlığınız kaç cm? İnsanları hedef göstererek lanetleyebilecek kadar ne yaşadınız? Kimsiniz? Nesiniz? Nimetlerini sömürdüğünüz hayata katkınız kaç cm?
İstanbul2015 Onur Yürüyüşü sonrasında da bu saçma linç girişimlerinde bulundunuz. Güldüm.. Neremle olduğunu merak etme, cumartesi akşamları burnunda tüten yerimle güldüm!
Sen “normal” olabilirsin. Bu “normal”e de çok gülüyorum. Aşkım neyin “normal”isin sen? Gerizekalının mı?
5000 arkadaşına sesleniyor katil; “Ortamın adına leke sürdüler! Şunu bunu yaptılar!” diye hedef göstererek.. Bir de kendini bilmek diye bir şey var ki bunu da hiç beceremiyorsunuz; ve utanmadan “Onur Yürüyüşü dediğin böyle olmaz!” diye ciyaklıyorsunuz..
Aşkım kaç tane Onur Yürüyüşünde bayrak salladın?
Kaç ülkede bulundun? Kaç değişik derneğin toplantısına katıldın?
Eylemler hakkında ne biliyorsun?
“Ramazanda yapılacak şey değildi bu!” diyorsun. Dinimiz hoşgörü ve saygı dini olmalıydı; zulüm ve saldırı değil! Ben 12 aydan 1 tanesine saygı duyuyorum; peki ya neden bu ülke, bu cennet ülkemiz, benim o 365 günden 1 taneme saygı duyamıyor? Bunu hiç sordun mu kendine? Sorma! Fikir üretebilseydin “Bizden değil; kendinden utanırdın.”.
Uzun lafın kısası; istediğin gibi bir dünyada yaşamak istiyorsan, istediğin gibi olmamızı bekleme bizden. Çünkü hepimizin düşlediği farklı bir dünya var. Buna saygı duyup “Onu bunu lanetlemeden” yaşayacaksın ki, o duyduğun saygı sana katlanarak dönsün.
Aksi takdirde; o tatlı kuyruk acısı yanına kâr kalan tek şey olacak.
Benim sevgilim mümkünse “ortam”dan olsun. “Adımızı lekeliyorlar!” dediğin insanlar sayesinde LGBTİ’nin farkına varılıyor; senin gibi ışıklar kapanınca kendini şaşıranlar sayesinde değil.
Sevilmek istiyorsan; sevmeyi, nefret etmemeyi öğreneceksin. Sonra geleceksin, elinden öpeceğim.
ve “Adamsın!” diyeceğim. Adamsın.
Profilinde 5000’e yakın arkadaşı var ve “Ortamdan kimseyle sevgili olunmaz!” diye bir taraflarını yırtıyor haspam! “Kimden bahsediyor?” diye sorma kendine, bu kişi “sen” bile olabilirsin.
Haa bir de şu iki çiçek, bir kaplan, üç penguen fotoğrafı koyarak “Ben sizin gibi kendimi pazarlamam asla!”vari geçinen arkadaşlar var. Aşkım ev boşken kiminle oynaşacağını şaşırıyorsun; senin o “pazarlama” dediğine biz “fragman” diyoruz.. Kolaları, mısırları alıp da berbat bir filmde hayatımızın o hiç geri dönmeyecek 2-3 saatini kaybetmektense; “dürüst” oluyoruz. Hani dürüstlük diyorsun ya; “İşte biz o fotoğraflı profillerimizle bunun ilk adımını atabilmiş insanlarız.”
İnsanız diyorum; ama hiç oralı olmuyorsun!
Çeşitli sebepler yüzünden kendini hedef göstermekten çekinerek profiline fotoğraf koyamayan; ve kimseyi “Kendini pazarlıyorsun seni kepaze!” diyerek taşa tutmayan arkadaşlara şapka çıkarıyorum.
Gelelim şu “Ortamdan sevgilim olamaz! Asla!”cı takılan “ortam çocuklarımız”a. Yavrum; hunharca, aç gözlü bir şekilde o önüne gelen arkadaşlık teklifini kabul ediyorsun ya; yanlış anlama buna saygım var, ama fütursuzca yazdıklarına yok! Sen orada belli bir kitleye hitap ediyorsun..
Katil misiniz? Zalim mi? Yemin ediyorum ki hiç anlayamıyorum.
Ne biçim bir gaflettesiniz? Hiç mi aklınız yok şöyle okkalı iki üç fikir üretebileceğiniz?
Oturup dünyayı eleştiriyorsunuz. Âlâ! Eleştirin tabii ki; eleştirin fakat “HEDEF GÖSTERMEDEN ELEŞTİRİN!”.. Kalkıp “Trans bireylerin yanındayım, bu nefreti kınıyorum!” diyorsun; ayakta alkışlıyorum.. Ardından “Kadınsı gaylerden nefret ediyorum. Erkek gibi erkek kalmamış piyasada!” diye zıplıyorsun. Baktın sağlam beğeni geldi; daha da arsızlaşıyor ve “Ortamın içine ettiler! Adımızı karalıyor şu şekilde giyinen zırıllar! Hepsi pislik!” diyorsun. Ulan! Bir yerden “nefreti kınarken”, öbür tarafta “nefret körüklüyorsun”.
Ahkâm Kasabısınız. En kötüsü de cahil.. İki tur İstiklâl’de yürümeyi “Tamam ben insanları tanıyorum, ortam hakkında her şeyi gördüm, herkesin ne mal olduğu da ortada”yla karıştırıyorsunuz. Sen sadece “görüyorsun” canımın içi; “konuşmuyor”, “dinlemiyor”, “anlamaya çalışmıyor”,sadece ve sadece “sanıyorsun”.. Hey gidi aptal erkeğim! Hey gidi şapşal kadınım! Hey gidi hey be!
İnsan aşağılamak için yarışa girmişsiniz. Sana ne onun makyajından! Sana ne benim şortumdan! Sana ne ötekinin kız gibi giyinmesinden! Sana ne berikinin soyunmasından!
Son zamanlarda yaşanan “nefret suçlarının” bir çoğunda parmağınız var. Bunun farkında olmamanız, sizi masum kılmıyor. Kökünüz çürümüş; haberiniz yok.
Sahi sizin adamlığınız kaç cm? İnsanları hedef göstererek lanetleyebilecek kadar ne yaşadınız? Kimsiniz? Nesiniz? Nimetlerini sömürdüğünüz hayata katkınız kaç cm?
İstanbul2015 Onur Yürüyüşü sonrasında da bu saçma linç girişimlerinde bulundunuz. Güldüm.. Neremle olduğunu merak etme, cumartesi akşamları burnunda tüten yerimle güldüm!
Sen “normal” olabilirsin. Bu “normal”e de çok gülüyorum. Aşkım neyin “normal”isin sen? Gerizekalının mı?
5000 arkadaşına sesleniyor katil; “Ortamın adına leke sürdüler! Şunu bunu yaptılar!” diye hedef göstererek.. Bir de kendini bilmek diye bir şey var ki bunu da hiç beceremiyorsunuz; ve utanmadan “Onur Yürüyüşü dediğin böyle olmaz!” diye ciyaklıyorsunuz..
Aşkım kaç tane Onur Yürüyüşünde bayrak salladın?
Kaç ülkede bulundun? Kaç değişik derneğin toplantısına katıldın?
Eylemler hakkında ne biliyorsun?
“Ramazanda yapılacak şey değildi bu!” diyorsun. Dinimiz hoşgörü ve saygı dini olmalıydı; zulüm ve saldırı değil! Ben 12 aydan 1 tanesine saygı duyuyorum; peki ya neden bu ülke, bu cennet ülkemiz, benim o 365 günden 1 taneme saygı duyamıyor? Bunu hiç sordun mu kendine? Sorma! Fikir üretebilseydin “Bizden değil; kendinden utanırdın.”.
Uzun lafın kısası; istediğin gibi bir dünyada yaşamak istiyorsan, istediğin gibi olmamızı bekleme bizden. Çünkü hepimizin düşlediği farklı bir dünya var. Buna saygı duyup “Onu bunu lanetlemeden” yaşayacaksın ki, o duyduğun saygı sana katlanarak dönsün.
Aksi takdirde; o tatlı kuyruk acısı yanına kâr kalan tek şey olacak.
Benim sevgilim mümkünse “ortam”dan olsun. “Adımızı lekeliyorlar!” dediğin insanlar sayesinde LGBTİ’nin farkına varılıyor; senin gibi ışıklar kapanınca kendini şaşıranlar sayesinde değil.
Sevilmek istiyorsan; sevmeyi, nefret etmemeyi öğreneceksin. Sonra geleceksin, elinden öpeceğim.
ve “Adamsın!” diyeceğim. Adamsın.
Kimliğinizi ezdirmeyin!
Yıl olmuş 2015; ve biz develerle yaşıyoruz.
İnternet sitelerinin ve telefon uygulamalarının nimetlerinden faydalanmaya başladım başlayalı, hayatıma girip çıkan insanlardaki seçiciliğim köreldi arkadaş! Evdeyim, yalnızım ve ne hikmetse aniden bir “Yalnız öleceğim” kaygısına kapılıyorum.. Bir sonraki dakika elimde telefonum, malum uygulamalardan “Evlenilecek adam” bakıyorum..
Evet, evet! Çok fena bir şekilde görüntüye aldanıyorum.. “Eli, yüzü temiz birine benziyor yaa! Yazsam mı? Hah yazdım, yanıt da verdi! Çağırsam gelir mi bir kahve içmeye? Sevse ya beni keşke… En azından arkadaş olurum. Yaşasın, yarım saate burada olurmuş!” temalı sohbetler işte..
Adam telefonla arıyor, gayet güzel konuşuyorsun.. Bayık bayık “Sesini beğendim.” diyor.. Görüntülü konuşuyorsun, mimiklerini izleyip “Çok sempatiksin yaa seninle nasıl oldu da bunca zamandır tanışmadık!” diye hayretler içinde kalıyor.. ve ve ve Üşenmiyorsun; uykundan feragat edip, hesap sorarcasına yazdığı tüm mesajları büyük bir sabırla yanıtlıyorsun.. Bir şekilde yıldırım hızıyla hayatının merkezine oturtuyorsun.
Sonra “o gece” geliyor ve buluşuyorsun.. Hazırlanmışsın, saçlarını taramış, temiz kıyafetler giyip, o en sevdiğin parfümünü kullanmışsın.. Adam içeri giriyor, gayet güzel bir sohbet ortamı var.. Kahveler içiliyor.. Muhabbet derinleşiyor.. Güzel şarkılar dinletiyor sana, senin bilgisayarını kullanarak.. ve Finalde o beklenen seks gerçekleşiyor.. Sarılarak uyuyorsunuz.. Sabah oluyor..
Güneş doğar ve doğanın tüm renkleri geri döner ya.. Dönen tek şey renkler olacağına, genelde bu develer oluyor; sayelerinde renkler sabah olunca daha da bir kararıyor..
Onu geçirmek için metro durağına kadar yürümek istiyorsun.. “Dur ben önden çıkayım bi gören olur şimdi.. Hem yorulmanı istemiyorum.” diyor. İlk cümlesinden akan pislik, ikinci cümleyi de kirlettiğinden o “yorulmanı istemiyorum” olayını hiç birimiz yemiyoruz..
“Eee görsünler; ne olacak ki?” diyorsun.. “Ben gizliyim, hem sevmiyorum öyle..” diyerek kestirip atıyor..
Bundan daha güzel hakaret var mı? İnsan düşmanına yapmaz bunu.. Bizi kendimizden utandırmaya ne hakları var…
Kendime geldim geleli insanlarla ilk buluşmalarımı halka açık yerlerde gerçekleştirmeye başladım.. Ben “Hadi dışarıda bir kahve içelim” mottosunu tutturduğumdan beri, buluşabildiğim kişi sayısında ciddi azalmalar oldu.. Şikayetçi miyim? Asla!
Ne derler bilirsiniz; “Hem böylesi daha sağlıklı be!”
Aynı yolda yan yana yürümekten utanmayan insanla “aynı yolda yürünür”. Gerisine sadece gülünür.
İnternet sitelerinin ve telefon uygulamalarının nimetlerinden faydalanmaya başladım başlayalı, hayatıma girip çıkan insanlardaki seçiciliğim köreldi arkadaş! Evdeyim, yalnızım ve ne hikmetse aniden bir “Yalnız öleceğim” kaygısına kapılıyorum.. Bir sonraki dakika elimde telefonum, malum uygulamalardan “Evlenilecek adam” bakıyorum..
Evet, evet! Çok fena bir şekilde görüntüye aldanıyorum.. “Eli, yüzü temiz birine benziyor yaa! Yazsam mı? Hah yazdım, yanıt da verdi! Çağırsam gelir mi bir kahve içmeye? Sevse ya beni keşke… En azından arkadaş olurum. Yaşasın, yarım saate burada olurmuş!” temalı sohbetler işte..
Adam telefonla arıyor, gayet güzel konuşuyorsun.. Bayık bayık “Sesini beğendim.” diyor.. Görüntülü konuşuyorsun, mimiklerini izleyip “Çok sempatiksin yaa seninle nasıl oldu da bunca zamandır tanışmadık!” diye hayretler içinde kalıyor.. ve ve ve Üşenmiyorsun; uykundan feragat edip, hesap sorarcasına yazdığı tüm mesajları büyük bir sabırla yanıtlıyorsun.. Bir şekilde yıldırım hızıyla hayatının merkezine oturtuyorsun.
Sonra “o gece” geliyor ve buluşuyorsun.. Hazırlanmışsın, saçlarını taramış, temiz kıyafetler giyip, o en sevdiğin parfümünü kullanmışsın.. Adam içeri giriyor, gayet güzel bir sohbet ortamı var.. Kahveler içiliyor.. Muhabbet derinleşiyor.. Güzel şarkılar dinletiyor sana, senin bilgisayarını kullanarak.. ve Finalde o beklenen seks gerçekleşiyor.. Sarılarak uyuyorsunuz.. Sabah oluyor..
Güneş doğar ve doğanın tüm renkleri geri döner ya.. Dönen tek şey renkler olacağına, genelde bu develer oluyor; sayelerinde renkler sabah olunca daha da bir kararıyor..
Onu geçirmek için metro durağına kadar yürümek istiyorsun.. “Dur ben önden çıkayım bi gören olur şimdi.. Hem yorulmanı istemiyorum.” diyor. İlk cümlesinden akan pislik, ikinci cümleyi de kirlettiğinden o “yorulmanı istemiyorum” olayını hiç birimiz yemiyoruz..
“Eee görsünler; ne olacak ki?” diyorsun.. “Ben gizliyim, hem sevmiyorum öyle..” diyerek kestirip atıyor..
Bundan daha güzel hakaret var mı? İnsan düşmanına yapmaz bunu.. Bizi kendimizden utandırmaya ne hakları var…
Kendime geldim geleli insanlarla ilk buluşmalarımı halka açık yerlerde gerçekleştirmeye başladım.. Ben “Hadi dışarıda bir kahve içelim” mottosunu tutturduğumdan beri, buluşabildiğim kişi sayısında ciddi azalmalar oldu.. Şikayetçi miyim? Asla!
Ne derler bilirsiniz; “Hem böylesi daha sağlıklı be!”
Aynı yolda yan yana yürümekten utanmayan insanla “aynı yolda yürünür”. Gerisine sadece gülünür.
11 Ağustos 2015 Salı
Türklerin Periskop ile imtihanı
Periskop!..
Gençlerin yeni çılgınlığı!?
Yoksa yalnızlaşan gençlerin kendini beğendirmek için her yolu denediği bir sosyal ağ çılgınlığı mı desek??
İsimlendirmek oldukça zor!!!
Ortaokul çağından itibaren kız ve genç erkeklerin biraz daha renkli kalp alabilmek için her yolu denediği twiter'ın yan uygulaması PERİSKOP ta canlı kameralarda neler sergileniyor bir bilse anne babalar!!!
Neler oluyor??
Göğüsler fora!!
Cinsel bölgeleri göstererek daha çok izleyeci,daha çok kalp,daha çok twork... peşinde bu gençler...
Kimisi sokakta travestilerle habersiz canlı canlı pazarlık yapıyor sonra da kahkahaya boğuluyorlar içlerindeki gizli eşçinseliklerini bu şekilde yaşayarak!.. Hatta rastgele birilerinin numarasını yayın anında alarak adamları arayıp yağız delikanlı birden kadın olan sesi ile amcamla dalga geçerek yine ruhunda ki bastırılmış ortaya çıkaramadığı gizli eşçinselliğini yaşıyor yağız delikanlı!..
Genç kız ise sokakta daha büyürken erkekler hakkında kötü konuşan anne babasından gizlice seksi iç çamaşırlarını giyerek daha sonra soyunarak kendini beğendiriyor erkeklere!.. Yeni iletişim şekli bu olmuş gençlerin!
Toplumca AÇ kalmışız cinselliğe!
Oysa erkekler hep suçlanır aç diye!
Oysa bulamıyorlar birbirlerini!
Gencecik kızların ve genç erkeklerin bilumum şekillerde kendini pazarlaması sosyal medya çılgınlığı olmuş bu günlerde.
Yaşı 20 lerde olanlar ise ne anlıyorlarsa kameralar karşısında iki kişi değil birkaç kişi bir arada sevişerek kendilerini sergiliyorlar!..
Ne meraklıymışız aslında 7 den 70 e kendimizi göstermeye!
Sosyal medya hesapları penis ve vajinalardan oluşan profil fotoları ile dolu!.. Bütün orada bulunanlar haykırıyorlar aç aç vajinanı ,aç aç penisini,.. Diye mesajların kalplerin ardı arkası kesilmiyor CANLI VİDEO yayını esnasında.Tabi memeleride unutmayalım. Hadi bunun ticaretini yapanları anladık ta ya ticaretini yapmayan bu gençlik ne yapmak istiyor? Bunu düşünmeden edemiyorum.
Artık o kadar çılgınlık olmuş ki yayın yapmadan duramayan PERİSKOP üyeleri dakika başı banyodan ,yataktan ,mutfaktan...bilumum her yerden eline cep telefonunu alan canlı yayında.
Acaba biz teknolojiyi cinsel açlık dışında ne kadar kullanıyoruz çok merak ediyorum.
Oysa ne güzel bir uygulama. Anında canlı canlı dünyanın her tarafına sesini duyurabilirsin.Konuşabilirsin, haber geçebilirsin, anlık olaylar paylaşılabilir.Bu tarz yayın organlarında dile getirilecek paylaşılacak o kadar çok konu var ki!.. Vallahi Haydar Dümen buradan canlı yayın yapsa ve soruları cevaplasa inanılmaz ilgi görür. Müthiş kalp delisi olur.
Bazı gazeteci dostlarda yayın yapıyorlar gündeme dair ama ne yazık ki takipçileri çok fazla değil. Zaten bu tarz konuları da orada bulunan kimse izlemek istemiyor. Çünkü eğlence sadece istiyor insanlar.
Düşündüm acaba dünyada nasıl diye dünya yayınlarını takip ettim izledim. İşte o zaman aradaki farkı gördüm. O yayınlar arasında cinsellik içeren yayınlar boş yayınlar otomatikmen azalıyor. Dünyaya ve insana ait her şey gündeme düşüyor canlı canlı. Galiba Türk halkı olarak çocuklarımızı ve kendimizi çokkkkk eğitmeliyiz.
Yasaklarla, ayıplarla, el alem ne der baskısı ile yetiştirdiğimiz bu gençler içlerindeki yasakları bu şekilde aşmak istiyor. Çünkü o kız dışarda bir erkek arkadaşı ile zaman geçiremiyor. Cinsel bilgisi yok ne öğreniyorsa internetten ve arkadaşlarından öğreniyor. Taciz ve tecavüzlerin bu kadar yaygın olmasında ailelerde oldukça suçlu ama asıl suçlu ise devlet.
Bu gençlik nereye gidiyor derken yasakçı zihniyeti aşıp çocuklarla konuşmayı öğrenmek gerekiyor.
Özgürleşmek,
Yasaklarla değilde anlatarak öğretmek gerekiyor galiba.
Çocuklarla arkadaş olabilmek,
Onlara doğru ve yanlışı fark ettirecek eğitimde önemli .
Ama tabi ki cinsel ihtiyacı düşünmeyerek yasaklarsak ve bunu tabu halini getirirsek zannedersem;
Zina ,
Tecavüz,
Bebek aldırma,
Bu ülkede bitmez!!!
Daha ne PERİSKOP lar görürüz biz bu ülkemizde.
Bu nedenle bu uygulamaya bir girin bakın ondan sonra çocuklarınıza nasıl eğitim vereceğinize karar verin diyorum.
Son sözüm;
Ey aileler,
Ey konu komşu,
Ey toplum,
Ey devlet,
BU GENÇLİK NEREYE GİDİYOR!!!
Gençlerin yeni çılgınlığı!?
Yoksa yalnızlaşan gençlerin kendini beğendirmek için her yolu denediği bir sosyal ağ çılgınlığı mı desek??
İsimlendirmek oldukça zor!!!
Ortaokul çağından itibaren kız ve genç erkeklerin biraz daha renkli kalp alabilmek için her yolu denediği twiter'ın yan uygulaması PERİSKOP ta canlı kameralarda neler sergileniyor bir bilse anne babalar!!!
Neler oluyor??
Göğüsler fora!!
Cinsel bölgeleri göstererek daha çok izleyeci,daha çok kalp,daha çok twork... peşinde bu gençler...
Kimisi sokakta travestilerle habersiz canlı canlı pazarlık yapıyor sonra da kahkahaya boğuluyorlar içlerindeki gizli eşçinseliklerini bu şekilde yaşayarak!.. Hatta rastgele birilerinin numarasını yayın anında alarak adamları arayıp yağız delikanlı birden kadın olan sesi ile amcamla dalga geçerek yine ruhunda ki bastırılmış ortaya çıkaramadığı gizli eşçinselliğini yaşıyor yağız delikanlı!..
Genç kız ise sokakta daha büyürken erkekler hakkında kötü konuşan anne babasından gizlice seksi iç çamaşırlarını giyerek daha sonra soyunarak kendini beğendiriyor erkeklere!.. Yeni iletişim şekli bu olmuş gençlerin!
Toplumca AÇ kalmışız cinselliğe!
Oysa erkekler hep suçlanır aç diye!
Oysa bulamıyorlar birbirlerini!
Gencecik kızların ve genç erkeklerin bilumum şekillerde kendini pazarlaması sosyal medya çılgınlığı olmuş bu günlerde.
Yaşı 20 lerde olanlar ise ne anlıyorlarsa kameralar karşısında iki kişi değil birkaç kişi bir arada sevişerek kendilerini sergiliyorlar!..
Ne meraklıymışız aslında 7 den 70 e kendimizi göstermeye!
Sosyal medya hesapları penis ve vajinalardan oluşan profil fotoları ile dolu!.. Bütün orada bulunanlar haykırıyorlar aç aç vajinanı ,aç aç penisini,.. Diye mesajların kalplerin ardı arkası kesilmiyor CANLI VİDEO yayını esnasında.Tabi memeleride unutmayalım. Hadi bunun ticaretini yapanları anladık ta ya ticaretini yapmayan bu gençlik ne yapmak istiyor? Bunu düşünmeden edemiyorum.
Artık o kadar çılgınlık olmuş ki yayın yapmadan duramayan PERİSKOP üyeleri dakika başı banyodan ,yataktan ,mutfaktan...bilumum her yerden eline cep telefonunu alan canlı yayında.
Acaba biz teknolojiyi cinsel açlık dışında ne kadar kullanıyoruz çok merak ediyorum.
Oysa ne güzel bir uygulama. Anında canlı canlı dünyanın her tarafına sesini duyurabilirsin.Konuşabilirsin, haber geçebilirsin, anlık olaylar paylaşılabilir.Bu tarz yayın organlarında dile getirilecek paylaşılacak o kadar çok konu var ki!.. Vallahi Haydar Dümen buradan canlı yayın yapsa ve soruları cevaplasa inanılmaz ilgi görür. Müthiş kalp delisi olur.
Bazı gazeteci dostlarda yayın yapıyorlar gündeme dair ama ne yazık ki takipçileri çok fazla değil. Zaten bu tarz konuları da orada bulunan kimse izlemek istemiyor. Çünkü eğlence sadece istiyor insanlar.
Düşündüm acaba dünyada nasıl diye dünya yayınlarını takip ettim izledim. İşte o zaman aradaki farkı gördüm. O yayınlar arasında cinsellik içeren yayınlar boş yayınlar otomatikmen azalıyor. Dünyaya ve insana ait her şey gündeme düşüyor canlı canlı. Galiba Türk halkı olarak çocuklarımızı ve kendimizi çokkkkk eğitmeliyiz.
Yasaklarla, ayıplarla, el alem ne der baskısı ile yetiştirdiğimiz bu gençler içlerindeki yasakları bu şekilde aşmak istiyor. Çünkü o kız dışarda bir erkek arkadaşı ile zaman geçiremiyor. Cinsel bilgisi yok ne öğreniyorsa internetten ve arkadaşlarından öğreniyor. Taciz ve tecavüzlerin bu kadar yaygın olmasında ailelerde oldukça suçlu ama asıl suçlu ise devlet.
Bu gençlik nereye gidiyor derken yasakçı zihniyeti aşıp çocuklarla konuşmayı öğrenmek gerekiyor.
Özgürleşmek,
Yasaklarla değilde anlatarak öğretmek gerekiyor galiba.
Çocuklarla arkadaş olabilmek,
Onlara doğru ve yanlışı fark ettirecek eğitimde önemli .
Ama tabi ki cinsel ihtiyacı düşünmeyerek yasaklarsak ve bunu tabu halini getirirsek zannedersem;
Zina ,
Tecavüz,
Bebek aldırma,
Bu ülkede bitmez!!!
Daha ne PERİSKOP lar görürüz biz bu ülkemizde.
Bu nedenle bu uygulamaya bir girin bakın ondan sonra çocuklarınıza nasıl eğitim vereceğinize karar verin diyorum.
Son sözüm;
Ey aileler,
Ey konu komşu,
Ey toplum,
Ey devlet,
BU GENÇLİK NEREYE GİDİYOR!!!
7 Ağustos 2015 Cuma
Eylül Yağmur Saraçoğlu: Tecavüze uğradım
Bursa Hayatın Renkleri ve Özgürlük Derneği Başkanı Eylül Yağmur Saraçoğlu tecavüze uğradığını yazdı.
Saraçoglu, yaşadığı travmayı yazarlığını yaptiğı koyulaci.com'daki köşesinde itiraf etti
İşte Eylül Yağmur Saraçoğlu''nun koyulaci.com'da yer alan o yazısı..
"Hani her şey çok güzel olacak diye bir yalan var ya; ben artık o yalana inanmıyorum. Şimdi anlatacaklarımı saklama taraftarı idim; ancak bencillik ettiğimi farkettim. Çünkü bu sadece benim değil bütün insanlığın meselesi…
Kolay bir yazı olmayacak benim için; yaşayan bilir ya yaşadıklarım hiç kolay değil. Aslında bir taraftanda artık hiç bir şey umrumda değil. Kim hangi gözle bakacaksa baksın. Kim nerede ne konuşacaksa konuşsun. Merak ediyorum ben hayatım boyunca seks işçiliğide yapmadım; bakalım şimdi ne bahane bulacaklar trans tecavüzünü aklamak için. Neyse zaten elalem ne der korkusuyla gelmedi mi korktuğumuz herşey başımıza?
09 Mayıs 2015, Cumartesi saat 23:00 sıralarında dernekle ilgili bir görüşmeden evime dönerken eski iş yerinden tanıdığım biri ve ilk kez o akşam gördüğüm biri ile birlikte bana tecavüz etmeye çalıştı. Daha önce hiç tanımadığım o kişi arabası ile önümü kesip beni aracına bindirdi. Ve önceden planlandığı belli ki beni biraz ileride ki boş bir araziye götürdü ve bana orada tecavüz etti. Sonra daha önce eski iş yerimden tanıdığım o kişi geldi. Bir süre onada direndim. Fazla sarhoş olacaktı ki direndiğim için amacına ulaşamadı. Beni orada araçtan indirip uzaklaştılar. Bir süre orada öylece oturdum. Ne hissettiğimi, canımın nasıl yandığını tarif etmem imkansız. Dünyanın bütün ağırlığı benim üzerimdeydi sanki. Biraz daha bıraksam kendimi o koyu karanlık koparacaktı beni hayattan. Sonra biraz kendimi toparlayıp kalktım. Bir kaç adımla olay yerinden biraz uzaklaşabildim ve tekrar oturdurup polisi aradım.
O gece, o bitmeyen gece. Ben hala o geceyi yaşıyorum. Kendimi neden toparlanmak zorunda hissedeyim ki? Hayatın acı gerçekliği değil mi bu? Toparlansam daha mı güzel olacak sanki herşey? Her acı o gece orada bitti mi? Bitmedi. Bitmeyecek. Eğer transeksüelsem bu ülkede daha çok şey var sırada. Yaşama dair en ufak bir isteğim kalmadı. Bazen zorluyorum kendimi gülmeye. İşte o zaman daha çok yanıyor insanın canı. Gece diyorum gece… Korkmuyorum artık… İçimde ölesi bir yangın var. Mutlu olmak denen o şeyi kaybettim ben artık.
Şimdi 16 Eylül’de ilk duruşması var bu olayın. Tecavüz duruşmaları katil ile öldürülenin birlikte katıldığı duruşmalardır. Yalan değil şimdi kim iddia edebilir ki yaşadığımı. Yaşamak değil bu, hayat değil. Biliyorum beni kimse anlamayacak. Benimdi yanan can. Olay evimin çok yakınlarında olmasına rağmen ben hala anneme bile söyleyemedim. Nasıl söylenir ki? Tecavüze uğranyanlar banada öğretir misiniz nasıl silinir o geceden kalanlar? İnancım yok ama yinede çok isterim böyle bir olayı kimse yaşamasın artık. Kimsenin hayatta iken çalınmasın yaşama hevesi. Çünkü gerçekten zoraki yaşamak çok zor!"
Saraçoglu, yaşadığı travmayı yazarlığını yaptiğı koyulaci.com'daki köşesinde itiraf etti
İşte Eylül Yağmur Saraçoğlu''nun koyulaci.com'da yer alan o yazısı..
"Hani her şey çok güzel olacak diye bir yalan var ya; ben artık o yalana inanmıyorum. Şimdi anlatacaklarımı saklama taraftarı idim; ancak bencillik ettiğimi farkettim. Çünkü bu sadece benim değil bütün insanlığın meselesi…
Kolay bir yazı olmayacak benim için; yaşayan bilir ya yaşadıklarım hiç kolay değil. Aslında bir taraftanda artık hiç bir şey umrumda değil. Kim hangi gözle bakacaksa baksın. Kim nerede ne konuşacaksa konuşsun. Merak ediyorum ben hayatım boyunca seks işçiliğide yapmadım; bakalım şimdi ne bahane bulacaklar trans tecavüzünü aklamak için. Neyse zaten elalem ne der korkusuyla gelmedi mi korktuğumuz herşey başımıza?
09 Mayıs 2015, Cumartesi saat 23:00 sıralarında dernekle ilgili bir görüşmeden evime dönerken eski iş yerinden tanıdığım biri ve ilk kez o akşam gördüğüm biri ile birlikte bana tecavüz etmeye çalıştı. Daha önce hiç tanımadığım o kişi arabası ile önümü kesip beni aracına bindirdi. Ve önceden planlandığı belli ki beni biraz ileride ki boş bir araziye götürdü ve bana orada tecavüz etti. Sonra daha önce eski iş yerimden tanıdığım o kişi geldi. Bir süre onada direndim. Fazla sarhoş olacaktı ki direndiğim için amacına ulaşamadı. Beni orada araçtan indirip uzaklaştılar. Bir süre orada öylece oturdum. Ne hissettiğimi, canımın nasıl yandığını tarif etmem imkansız. Dünyanın bütün ağırlığı benim üzerimdeydi sanki. Biraz daha bıraksam kendimi o koyu karanlık koparacaktı beni hayattan. Sonra biraz kendimi toparlayıp kalktım. Bir kaç adımla olay yerinden biraz uzaklaşabildim ve tekrar oturdurup polisi aradım.
O gece, o bitmeyen gece. Ben hala o geceyi yaşıyorum. Kendimi neden toparlanmak zorunda hissedeyim ki? Hayatın acı gerçekliği değil mi bu? Toparlansam daha mı güzel olacak sanki herşey? Her acı o gece orada bitti mi? Bitmedi. Bitmeyecek. Eğer transeksüelsem bu ülkede daha çok şey var sırada. Yaşama dair en ufak bir isteğim kalmadı. Bazen zorluyorum kendimi gülmeye. İşte o zaman daha çok yanıyor insanın canı. Gece diyorum gece… Korkmuyorum artık… İçimde ölesi bir yangın var. Mutlu olmak denen o şeyi kaybettim ben artık.
Şimdi 16 Eylül’de ilk duruşması var bu olayın. Tecavüz duruşmaları katil ile öldürülenin birlikte katıldığı duruşmalardır. Yalan değil şimdi kim iddia edebilir ki yaşadığımı. Yaşamak değil bu, hayat değil. Biliyorum beni kimse anlamayacak. Benimdi yanan can. Olay evimin çok yakınlarında olmasına rağmen ben hala anneme bile söyleyemedim. Nasıl söylenir ki? Tecavüze uğranyanlar banada öğretir misiniz nasıl silinir o geceden kalanlar? İnancım yok ama yinede çok isterim böyle bir olayı kimse yaşamasın artık. Kimsenin hayatta iken çalınmasın yaşama hevesi. Çünkü gerçekten zoraki yaşamak çok zor!"
4 Ağustos 2015 Salı
Minik dostlarımızı ne kadar tanıyoruz?
Merhaba lgbti ailesi ;
Sizlere evde kedi köpek beslemenin kolaylıkaları, zorlukları ve karakterleri hakkında bilgi vereceğiz.
Kısaca kediler kendi karakterleri oturtmuş, özgür, pek kimseye itat etmeyen ve genel olarak uysal bir yapıdadır. Canını sıkarsanız tırnaklarını gösterir.
Köpekler ise, genelde bir veya iki kişiye bağlanan, sahibine kalbi ile bağlanabilme yapısındadır,
Koruma içgüdüsü, genel anlamda kendiliğinden ortaya çıkmaktadır ( bir kaç ırkta koruma iç güdüsü nadirdir )
Kediler bakım besleme yönünden daha kolay bir yapıya sahiptir.
Mama ve suyu taze ise birde kum kabı temiz ise ondan iyisi yoktur.
Bol bol uyurlar keyifleri İsterse sizlerle oynarlar ve sevdirirler. Zaten kendi kendini temizlerler ama yinede onlarıda taramak, bazen yıkamak gerekebilir .
Sizlere direk şu ırk şöyledir diyemem.
Her kedinin ayrı ayrı karakteri ve yapısı vardır.
Hiç beklenmedik bir ırktan nasıl bir kedi olacagını kestirmek zordur.
Ama evinizde asi, başına buyruk bir kedi arıyorsanız, tekirler çok güzeldir.
Tabi bu genel anlamda ama bu sizin elinizde nasıl olacağı yada taramayı ilgilenmeyi istediğiniz bır kedi olmasını istiyorsanız cins kedilere yönelebilirsiniz ama hiçbiri bir tekirin yani sokak kedisinin yerini tutamaz, kısacası aldığınız yavrunun nasıl olacağı genel anlamda sizin elinizde o yuzden bir bilene danışmak nasıl davranılacağı nasıl yaklaşılağını bildiğinizde istediğinize yakın bir kedi sahibi olabilirsiniz .
Her kedi sevilmeyi sever ve gerktiğinde çok yalaka oluyorlar bu biraz size ve onun keyfine bağlı.
Köpek bakmak isteyen arkadaşlar öncelikle zamanınız olmalı.
Sabah akşam en az bir iki saat kadar ilgilenmelisiniz.
Gezdirmeli ve zaman geçirmelisiniz yoksa köpek besliyorum dememelisiniz.
Onlarda bir can insan gibi ilgi ve alaka isterler köpeklerin bahçe ve ya terasta bakımı daha kolay olsada evdede bakılmasıda kolaydır.
Tuvalet eğitimini alan bir köpek günde iki üç kez dışarıya çıkarıldıgında hiç bir problem oluşturmaz.
Tüy dökmekten başka diğer sıkıntılar yerinde ve zamanında müdahalelerle çok kolay önlenebilmektedir.
Küçük ırklar
Koruma iç güdüsü daha fazla olan ve sahibinden başkasını tanımayan
Bir vazo kadar yer kaplayan ufak tefek tüylü canlılardır yabancılara karşı pek sıcak olmayabilirler.
Orta ırk köpekler
Genel anlamda sakin şımarık söz dinlemeyi sevmezler. Ama zamanında alınacak önlemler ve tavsiyeler, köpeğinizle olan bağınızı çok artırır. Ve zamanın nasıl geçtiğinizi anlamazsınız.
Büyük ırklar
Evde beslemesi zordur.
Çünkü heyecanlandığında kuyrugu ile evi tamamen dagıtabilir.
Ama bununda önüne geçile bilir, alan olarak fazla yer kaplar ve kontrol edebilecek kişi ya çok otoriter biri olmalı ya da çok güçlü olmalıdır .
Kısacası köpekler
Sahibine aşık, onları dünyada en çok sevebilecek tek canlıdır.
Kin tutmazlar, çünkü hangi ırk olursa olsun, iyi bir ilgi zaman geçirme ve tasiyeler ile
100 kg lık bir köpek ile 2 kg köpek arasında, kuvvet güç yönü hariç bir fark yoktur.
Hayvan beslemek, onlarla zaman geçirmek, çok farklı bir duygu yükler size
Düşünün, tüm sırlarınızı anlatıyorsunuz ve sadece ve sadece ikiniz arasında kalıyor.
Sizi gerçekten seven hiç kusmeyecek kadar sevebilen tek canlılardır.
Sizlere evde kedi köpek beslemenin kolaylıkaları, zorlukları ve karakterleri hakkında bilgi vereceğiz.
Kısaca kediler kendi karakterleri oturtmuş, özgür, pek kimseye itat etmeyen ve genel olarak uysal bir yapıdadır. Canını sıkarsanız tırnaklarını gösterir.
Köpekler ise, genelde bir veya iki kişiye bağlanan, sahibine kalbi ile bağlanabilme yapısındadır,
Koruma içgüdüsü, genel anlamda kendiliğinden ortaya çıkmaktadır ( bir kaç ırkta koruma iç güdüsü nadirdir )
Kediler bakım besleme yönünden daha kolay bir yapıya sahiptir.
Mama ve suyu taze ise birde kum kabı temiz ise ondan iyisi yoktur.
Bol bol uyurlar keyifleri İsterse sizlerle oynarlar ve sevdirirler. Zaten kendi kendini temizlerler ama yinede onlarıda taramak, bazen yıkamak gerekebilir .
Sizlere direk şu ırk şöyledir diyemem.
Her kedinin ayrı ayrı karakteri ve yapısı vardır.
Hiç beklenmedik bir ırktan nasıl bir kedi olacagını kestirmek zordur.
Ama evinizde asi, başına buyruk bir kedi arıyorsanız, tekirler çok güzeldir.
Tabi bu genel anlamda ama bu sizin elinizde nasıl olacağı yada taramayı ilgilenmeyi istediğiniz bır kedi olmasını istiyorsanız cins kedilere yönelebilirsiniz ama hiçbiri bir tekirin yani sokak kedisinin yerini tutamaz, kısacası aldığınız yavrunun nasıl olacağı genel anlamda sizin elinizde o yuzden bir bilene danışmak nasıl davranılacağı nasıl yaklaşılağını bildiğinizde istediğinize yakın bir kedi sahibi olabilirsiniz .
Her kedi sevilmeyi sever ve gerktiğinde çok yalaka oluyorlar bu biraz size ve onun keyfine bağlı.
Köpek bakmak isteyen arkadaşlar öncelikle zamanınız olmalı.
Sabah akşam en az bir iki saat kadar ilgilenmelisiniz.
Gezdirmeli ve zaman geçirmelisiniz yoksa köpek besliyorum dememelisiniz.
Onlarda bir can insan gibi ilgi ve alaka isterler köpeklerin bahçe ve ya terasta bakımı daha kolay olsada evdede bakılmasıda kolaydır.
Tuvalet eğitimini alan bir köpek günde iki üç kez dışarıya çıkarıldıgında hiç bir problem oluşturmaz.
Tüy dökmekten başka diğer sıkıntılar yerinde ve zamanında müdahalelerle çok kolay önlenebilmektedir.
Küçük ırklar
Koruma iç güdüsü daha fazla olan ve sahibinden başkasını tanımayan
Bir vazo kadar yer kaplayan ufak tefek tüylü canlılardır yabancılara karşı pek sıcak olmayabilirler.
Orta ırk köpekler
Genel anlamda sakin şımarık söz dinlemeyi sevmezler. Ama zamanında alınacak önlemler ve tavsiyeler, köpeğinizle olan bağınızı çok artırır. Ve zamanın nasıl geçtiğinizi anlamazsınız.
Büyük ırklar
Evde beslemesi zordur.
Çünkü heyecanlandığında kuyrugu ile evi tamamen dagıtabilir.
Ama bununda önüne geçile bilir, alan olarak fazla yer kaplar ve kontrol edebilecek kişi ya çok otoriter biri olmalı ya da çok güçlü olmalıdır .
Kısacası köpekler
Sahibine aşık, onları dünyada en çok sevebilecek tek canlıdır.
Kin tutmazlar, çünkü hangi ırk olursa olsun, iyi bir ilgi zaman geçirme ve tasiyeler ile
100 kg lık bir köpek ile 2 kg köpek arasında, kuvvet güç yönü hariç bir fark yoktur.
Hayvan beslemek, onlarla zaman geçirmek, çok farklı bir duygu yükler size
Düşünün, tüm sırlarınızı anlatıyorsunuz ve sadece ve sadece ikiniz arasında kalıyor.
Sizi gerçekten seven hiç kusmeyecek kadar sevebilen tek canlılardır.
2 Ağustos 2015 Pazar
Camiamızın Renkleri
Toprak Vesta: "Bizler, yani Hestia Topluluğu olarak, lgbti bireylerinin hak ve özgürlüklerini
savunmak,
Ve aynı kararlılıkta, onların da, kendilerine verilmiş bu haklarını korumaları için, çaba
sarfetmelerini istiyor, ayrıca gelecekte oluşacak, yeni hakları elde edebilmeleri içinde, inanç
aşılıyoruz, topluluğumuzda yer alan, her bir üyemize/bireyimize...”
Türkiye LGBTİ Birliğinden, bir ilk!
Fever Lgbti'nin hazırladığı "Camiamızın Renkleri" adlı, yeni yazı dizisiyle, lgbti bireylerinin
haklarını savunan, ve sosyal sorumluluk projeleriyle, farkındalık yaratan Aileleri, Toplulukları, özel
söyleşilerle, her hafta konuk edecektir.
Camiamızın Renkleri'nin bu hafta ki konuğu, Hestia Topluluğunun kurucusu, sayın Toprak
Vesta'dır.
Kısaca kendinizi anlatır mısınız?
Ben, Toprak Vesta
1989 İzmir doğumluyum,
Bu camiaya 18 yaşında girdim.
Peki camiada yer alan, aile oluşumlarına, ne zaman katıldınız?
Son üç dört yıldır.
Ama bunun öncesinde, camia da yer alan ailelerin, aslında ne için var olduklarını bilmiyordum!
Fakat, yakın bir arkadaşımın verdiği bilgi sayesinde, ve benimde yaptığım, küçük bir araştırma
sonrasında
Bu oluşumların aslında, yaşadığımız toplumda kendimizi anlatabilme
Homofobik düşünceyi yıkma, daha özgür yaşamsal alanlar oluşturma gibi,
Ve benim düşünce çizgime yakın insanların, bir araya geldiği, küçük küçük gruplar, olduğunu
farkettim.
İşte bu vesileyle, kendimi keşfetmek, kimliğimi özgürce yaşamak adına, ayrıca bu oluşumlara
veyahut camiaya ne gibi katkım olabilir düşüncesinin verdiği tutkuyla, bende dahil oldum.
Üyesi olduğunuz, aileler hakkında ki, ilk izlenimleriniz nelerdir?
Aslında tek bir aileye dahil oldum.
O da, doğup büyüdüğüm şehir İzmirdeydi. İzlenimlerime gelince
Güzel arkadaşlıklar kurduğum, farklı fikirlerin zihnime işlendiği, ve bu işlenen fikirlerin
Geleceğe dair projelerime, katkısı olduğunu düşünüyorum. Tabii ki bu düşüncelerimi, ilerleyen
söyleşi içeriğimizde, aktaracağım sizlere.
Peki "Hestia Topluluğunun" kuruluş amacı, ve içeriği kısaca nedir?
Bizler, yani Hestia Topluluğu olarak,
Lgbti bireylerinin hak ve özgürlüklerini savunmayı hedefliyoruz.
Ve aynı kararlılıkta, onların da, kendilerine verilmiş bu haklarını korumaları için, çaba
sarfetmelerini istiyor, ayrıca gelecekte oluşacak, yeni hakları elde edebilmeleri içinde, inanç
aşılıyoruz, topluluğumuzda yer alan, her bir üyemize...
Gerçektende güzel bir amaç, ve düşünceymiş.
Toprak Vesta: Teşekkür ederim.
Mesela diyelim ki;
Hestia Topluluğunun bir üyesi/bireyi
Homofobik bir saldırıya maruz kalarak, hastanelik oldu (Allah göstermesin)
Peki bu üyenize/bireyinize, hukuki destek veyahut sağlık hizmetini, sağlıyor musunuz?
Sağlıyor iseniz, bunu nasıl yapıyorsunuz? Bir bütçeniz, ya da kaynaklarınız var mı?
Çok güzel bir soru, teşekkür ederim.
Şu an hali hazırda, çalışmalarını yürüttüğümüz "ortak havuz" projemiz var.
Bu projenin amacı da, sizinde yönelttiğiniz soruya, cevap niteliğindedir.
Bu ortak havuz projesinde ki amaç, herhangi bir üyemiz/bireyimiz darp veyahut hastalandığında
Ya da, daha farklı ihtiyaçları oluştuğunda, bu proje kapsamında, üyelerimizden toplanılacak olan
Cüzzi miktarlarda ki kaynaklar, bu havuzda birikecek ve gerektiğinde, o üyemize/bireyimize
verilerek, destek sağlanmış olacaktır.
Size, söyleşinin başında da söylemiştim hatırlarsanız?
Geleceğe dair düşüncelerim, ve fikirlerim var demiştim. Şu an bunlar, Yöneticilerimizin düşünce
ve fikirleri ile harmanlanıp, uygulamaya sokuluyor.
Peki şu an uygulamakta olduğunuz, her hangi bir projeniz var mı?
1. Topluluğumuzun bünyesinde oluşturduğumuz, bir network ağımız var
Ve bu network ağıyla, işe ihtiyacı olan üyelerimize, iş imkanı sağlıyoruz.
2. Bir diğer projemizde, sosyal sorumluluğu tüm camiamıza yaymak istediğimiz
Ve yüzlerce, binlerce lgbti bireyinin katkı sağlayarak destek olduğu, ve amacımıza fazlası ile
ulaştığımız
"Çocuklarımıza bir kitapta sen gönder" kampanyasıydı. Sizlerin vesilesiyle, tekrardan destek
olanlara sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.
3. Ortak havuz sistemi
Bu projemizin temelinde, hak ve hukuk özlük oluşturmaktadır.
Yani bir üyemize/bireyimize hukuki, ve sağlık giderlerine dair destekler önceliklidir.
Daha farklı ihtiyaçlarda söz konusu olursa, yine aynı şekilde, aynı ölçü de desteklerimiz devam
edecektir.
Hestia Topluluğunun kuralları nelerdir?
Sizde bilirsiniz ki;
Düzenin ve disiplinin olmadığı bir yer
Asla başarılı olamaz, ve hedeflediklerine ulaşamaz.
Yani üyelerimize/bireylerimize ve camiamıza, daha iyilerini sunma adına
Her yıl, zamanın getirdiklerine göre düzenlenen, sürekli güncel kalan kurallarımız vardır.
Bazen katı, bazen orta yolu, fikri düşünceyi bulmayı hedefleyen, ama asla düzenden ve
disiplinden ödün verilmeyen "hiyerarşik" denetim zincirine sahibiz.
Hestia Topluluğuna, üye/birey seçimi nasıl gerçekleşmektedir?
Ve yasalarımızda yer alan, yaş sınırlaması var mı?
Öncelikle topluluğumuza, 18 yaş altı kimseyi almamaya özen gösteriyoruz.
Nedeni de, 18 yaş altını korumaya yönelik bir davranış biçimidir bu.
Tabii bu çoğunlukta, anlamak istemediklerinden dolayı, kırgınlıklara sebebiyet vermektedir.
Ayrıca bu yıl güncellenen, ve 20 yaş sınırlandırmasını uygun gördüğümüz, bir kuralımız var,
kurallarımızda.
Şimdi diyeceksiniz ki;
Hiç mi, 18 yaş altı üyeniz yok? Var!
Ama bu topluluğumuz ilk kurulduğu zamanlarda
Ve camiamıza, biraz da yabancı olduğumuz dönemlerde
Bir iki arkadaşımızı aldık. Ve ilk üyelerimizden/bireylerimizden oldukları için, çıkarılma yaptırımı
uygulamıyoruz şu an.
Yaş sınırlandırması dışında kalan, üye/birey seçimine gelirsek;
Öncelikle kendisine katkısı olan, ardından bulunduğu camiaya bir şeyler yapmak isteyen
Kişileri bilgisi dahilinde bilinçlendirme, sosyal kültürel alt yapıya sahip, kendisine ve topluma
saygısı olanları, seçmeye özen gösteriyoruz.
Peki Lgbti camiası ve dışından, hangi oluşumu, grubu, derneği, ya da topluluğu destekliyorsunuz?
Şu an için Camiamızda;
Öykü Ay'ın, tüm olumsuzluklara rağmen, asla pes etmediği
Canını dişine kattığı, ve ülkemizin lgbti bireylerinin olduğu illere, trans misafirhaneleri
Açmayı, yaygınlaştırmayı planladığı "Trans Melekler" topluluğuna, desteğimiz var.
Bunun dışında;
Malumunuz üzere, son zamanlarda
Ülkemize ve ülkemizin kolluk güçlerine
Aynı zamanda Atatürk'ümüzün devrimlerine karşı haince gerçekleştirilen, saldırılar var
Bu hassasiyeti göz önünde bulunduraraktan "Çağdaş yaşamı destekleme derneğini"
destekliyoruz.
Şu an camiada bir çok kişinin dilinde olan "Hestia kimliği" hakkında bilgi alabilir miyiz?
Nedir bu kimlik olayı? Ve üyenize/bireyinize ne gibi katkıları olacak? Amacı nedir yani.
Burada ki amaç;
Üye/birey ile topluluğu özleştirmek,
Kendisinin gerçektende, önemli olduğunu hissettirmek
Kendisine, ve fikirlerine, düşüncelerine saygı duyulduğunu vurgulamak
Onlar için, daha özgür yaşamsal alanlar için, çaba sarfettiğimizi, bilmelerini istemek
Ve ayrıca, ilerleyen zamanlarda, kimlikle bir bütün olmasını düşündüğümüz, topluluk içi
projelerimiz olacak! Üyelerimize/bireylerimize özel.
Beklesinler, çok harika uygulamalarımız, kendileri için hayata geçirilecek.
Hestia demek "kalite" demek...
Sayın Vesta;
Türkiye LGBTİ Birliği adına
Bu güzel söyleşi için, öncelikle size teşekkür ediyorum.
Ve ayrıca;
İlerleyen zamanlarda
Lgbti camiamıza kazandıracağınız
O güzel fikirlerinizle oluşacak, yeni projelerinizde
Proje sorumlusu (yöneticiniz) sayın Jason Perty Hestia, ve Deniz Hestia ile proje içerik söyleşileri
yapmak üzere, sizden söz aldık. Bu söyleşileri, heyecanla bekliyoruz.
Tekrardan teşekkürler.
Toprak Vesta: Asıl ben size teşekkür ediyorum.
Oldukça keyifli, eğlenceli, neşeli, bir söyleşiydi.
Ve dediğim gibi, projelerimiz lgbti camiasına sunulmadan önce
Değerli yöneticim, Jason Perty Hestia ve Deniz Hestia ile projelerimizin söyleşilerini, ilk sizinle
yapacağız.
Bu söyleşiyi hazırlayan size, ve Türkiye LGBTİ Birliğine, tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
savunmak,
Ve aynı kararlılıkta, onların da, kendilerine verilmiş bu haklarını korumaları için, çaba
sarfetmelerini istiyor, ayrıca gelecekte oluşacak, yeni hakları elde edebilmeleri içinde, inanç
aşılıyoruz, topluluğumuzda yer alan, her bir üyemize/bireyimize...”
Türkiye LGBTİ Birliğinden, bir ilk!
Fever Lgbti'nin hazırladığı "Camiamızın Renkleri" adlı, yeni yazı dizisiyle, lgbti bireylerinin
haklarını savunan, ve sosyal sorumluluk projeleriyle, farkındalık yaratan Aileleri, Toplulukları, özel
söyleşilerle, her hafta konuk edecektir.
Camiamızın Renkleri'nin bu hafta ki konuğu, Hestia Topluluğunun kurucusu, sayın Toprak
Vesta'dır.
Kısaca kendinizi anlatır mısınız?
Ben, Toprak Vesta
1989 İzmir doğumluyum,
Bu camiaya 18 yaşında girdim.
Peki camiada yer alan, aile oluşumlarına, ne zaman katıldınız?
Son üç dört yıldır.
Ama bunun öncesinde, camia da yer alan ailelerin, aslında ne için var olduklarını bilmiyordum!
Fakat, yakın bir arkadaşımın verdiği bilgi sayesinde, ve benimde yaptığım, küçük bir araştırma
sonrasında
Bu oluşumların aslında, yaşadığımız toplumda kendimizi anlatabilme
Homofobik düşünceyi yıkma, daha özgür yaşamsal alanlar oluşturma gibi,
Ve benim düşünce çizgime yakın insanların, bir araya geldiği, küçük küçük gruplar, olduğunu
farkettim.
İşte bu vesileyle, kendimi keşfetmek, kimliğimi özgürce yaşamak adına, ayrıca bu oluşumlara
veyahut camiaya ne gibi katkım olabilir düşüncesinin verdiği tutkuyla, bende dahil oldum.
Üyesi olduğunuz, aileler hakkında ki, ilk izlenimleriniz nelerdir?
Aslında tek bir aileye dahil oldum.
O da, doğup büyüdüğüm şehir İzmirdeydi. İzlenimlerime gelince
Güzel arkadaşlıklar kurduğum, farklı fikirlerin zihnime işlendiği, ve bu işlenen fikirlerin
Geleceğe dair projelerime, katkısı olduğunu düşünüyorum. Tabii ki bu düşüncelerimi, ilerleyen
söyleşi içeriğimizde, aktaracağım sizlere.
Peki "Hestia Topluluğunun" kuruluş amacı, ve içeriği kısaca nedir?
Bizler, yani Hestia Topluluğu olarak,
Lgbti bireylerinin hak ve özgürlüklerini savunmayı hedefliyoruz.
Ve aynı kararlılıkta, onların da, kendilerine verilmiş bu haklarını korumaları için, çaba
sarfetmelerini istiyor, ayrıca gelecekte oluşacak, yeni hakları elde edebilmeleri içinde, inanç
aşılıyoruz, topluluğumuzda yer alan, her bir üyemize...
Gerçektende güzel bir amaç, ve düşünceymiş.
Toprak Vesta: Teşekkür ederim.
Mesela diyelim ki;
Hestia Topluluğunun bir üyesi/bireyi
Homofobik bir saldırıya maruz kalarak, hastanelik oldu (Allah göstermesin)
Peki bu üyenize/bireyinize, hukuki destek veyahut sağlık hizmetini, sağlıyor musunuz?
Sağlıyor iseniz, bunu nasıl yapıyorsunuz? Bir bütçeniz, ya da kaynaklarınız var mı?
Çok güzel bir soru, teşekkür ederim.
Şu an hali hazırda, çalışmalarını yürüttüğümüz "ortak havuz" projemiz var.
Bu projenin amacı da, sizinde yönelttiğiniz soruya, cevap niteliğindedir.
Bu ortak havuz projesinde ki amaç, herhangi bir üyemiz/bireyimiz darp veyahut hastalandığında
Ya da, daha farklı ihtiyaçları oluştuğunda, bu proje kapsamında, üyelerimizden toplanılacak olan
Cüzzi miktarlarda ki kaynaklar, bu havuzda birikecek ve gerektiğinde, o üyemize/bireyimize
verilerek, destek sağlanmış olacaktır.
Size, söyleşinin başında da söylemiştim hatırlarsanız?
Geleceğe dair düşüncelerim, ve fikirlerim var demiştim. Şu an bunlar, Yöneticilerimizin düşünce
ve fikirleri ile harmanlanıp, uygulamaya sokuluyor.
Peki şu an uygulamakta olduğunuz, her hangi bir projeniz var mı?
1. Topluluğumuzun bünyesinde oluşturduğumuz, bir network ağımız var
Ve bu network ağıyla, işe ihtiyacı olan üyelerimize, iş imkanı sağlıyoruz.
2. Bir diğer projemizde, sosyal sorumluluğu tüm camiamıza yaymak istediğimiz
Ve yüzlerce, binlerce lgbti bireyinin katkı sağlayarak destek olduğu, ve amacımıza fazlası ile
ulaştığımız
"Çocuklarımıza bir kitapta sen gönder" kampanyasıydı. Sizlerin vesilesiyle, tekrardan destek
olanlara sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.
3. Ortak havuz sistemi
Bu projemizin temelinde, hak ve hukuk özlük oluşturmaktadır.
Yani bir üyemize/bireyimize hukuki, ve sağlık giderlerine dair destekler önceliklidir.
Daha farklı ihtiyaçlarda söz konusu olursa, yine aynı şekilde, aynı ölçü de desteklerimiz devam
edecektir.
Hestia Topluluğunun kuralları nelerdir?
Sizde bilirsiniz ki;
Düzenin ve disiplinin olmadığı bir yer
Asla başarılı olamaz, ve hedeflediklerine ulaşamaz.
Yani üyelerimize/bireylerimize ve camiamıza, daha iyilerini sunma adına
Her yıl, zamanın getirdiklerine göre düzenlenen, sürekli güncel kalan kurallarımız vardır.
Bazen katı, bazen orta yolu, fikri düşünceyi bulmayı hedefleyen, ama asla düzenden ve
disiplinden ödün verilmeyen "hiyerarşik" denetim zincirine sahibiz.
Hestia Topluluğuna, üye/birey seçimi nasıl gerçekleşmektedir?
Ve yasalarımızda yer alan, yaş sınırlaması var mı?
Öncelikle topluluğumuza, 18 yaş altı kimseyi almamaya özen gösteriyoruz.
Nedeni de, 18 yaş altını korumaya yönelik bir davranış biçimidir bu.
Tabii bu çoğunlukta, anlamak istemediklerinden dolayı, kırgınlıklara sebebiyet vermektedir.
Ayrıca bu yıl güncellenen, ve 20 yaş sınırlandırmasını uygun gördüğümüz, bir kuralımız var,
kurallarımızda.
Şimdi diyeceksiniz ki;
Hiç mi, 18 yaş altı üyeniz yok? Var!
Ama bu topluluğumuz ilk kurulduğu zamanlarda
Ve camiamıza, biraz da yabancı olduğumuz dönemlerde
Bir iki arkadaşımızı aldık. Ve ilk üyelerimizden/bireylerimizden oldukları için, çıkarılma yaptırımı
uygulamıyoruz şu an.
Yaş sınırlandırması dışında kalan, üye/birey seçimine gelirsek;
Öncelikle kendisine katkısı olan, ardından bulunduğu camiaya bir şeyler yapmak isteyen
Kişileri bilgisi dahilinde bilinçlendirme, sosyal kültürel alt yapıya sahip, kendisine ve topluma
saygısı olanları, seçmeye özen gösteriyoruz.
Peki Lgbti camiası ve dışından, hangi oluşumu, grubu, derneği, ya da topluluğu destekliyorsunuz?
Şu an için Camiamızda;
Öykü Ay'ın, tüm olumsuzluklara rağmen, asla pes etmediği
Canını dişine kattığı, ve ülkemizin lgbti bireylerinin olduğu illere, trans misafirhaneleri
Açmayı, yaygınlaştırmayı planladığı "Trans Melekler" topluluğuna, desteğimiz var.
Bunun dışında;
Malumunuz üzere, son zamanlarda
Ülkemize ve ülkemizin kolluk güçlerine
Aynı zamanda Atatürk'ümüzün devrimlerine karşı haince gerçekleştirilen, saldırılar var
Bu hassasiyeti göz önünde bulunduraraktan "Çağdaş yaşamı destekleme derneğini"
destekliyoruz.
Şu an camiada bir çok kişinin dilinde olan "Hestia kimliği" hakkında bilgi alabilir miyiz?
Nedir bu kimlik olayı? Ve üyenize/bireyinize ne gibi katkıları olacak? Amacı nedir yani.
Burada ki amaç;
Üye/birey ile topluluğu özleştirmek,
Kendisinin gerçektende, önemli olduğunu hissettirmek
Kendisine, ve fikirlerine, düşüncelerine saygı duyulduğunu vurgulamak
Onlar için, daha özgür yaşamsal alanlar için, çaba sarfettiğimizi, bilmelerini istemek
Ve ayrıca, ilerleyen zamanlarda, kimlikle bir bütün olmasını düşündüğümüz, topluluk içi
projelerimiz olacak! Üyelerimize/bireylerimize özel.
Beklesinler, çok harika uygulamalarımız, kendileri için hayata geçirilecek.
Hestia demek "kalite" demek...
Sayın Vesta;
Türkiye LGBTİ Birliği adına
Bu güzel söyleşi için, öncelikle size teşekkür ediyorum.
Ve ayrıca;
İlerleyen zamanlarda
Lgbti camiamıza kazandıracağınız
O güzel fikirlerinizle oluşacak, yeni projelerinizde
Proje sorumlusu (yöneticiniz) sayın Jason Perty Hestia, ve Deniz Hestia ile proje içerik söyleşileri
yapmak üzere, sizden söz aldık. Bu söyleşileri, heyecanla bekliyoruz.
Tekrardan teşekkürler.
Toprak Vesta: Asıl ben size teşekkür ediyorum.
Oldukça keyifli, eğlenceli, neşeli, bir söyleşiydi.
Ve dediğim gibi, projelerimiz lgbti camiasına sunulmadan önce
Değerli yöneticim, Jason Perty Hestia ve Deniz Hestia ile projelerimizin söyleşilerini, ilk sizinle
yapacağız.
Bu söyleşiyi hazırlayan size, ve Türkiye LGBTİ Birliğine, tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)