28 Haziran 2015 Pazar

Turnusol Adam

Gecenin bir yarısı genç bir kızın bir grup adam tarafından taciz edilmesine şahit olan Ogün'ün bu tacize nasıl müdahale ettiğini ev arkadaşıyla paylaşmasını konu alan Turnusol Adam "Litmus Man" adlı kısa filmin yazarı ve yönetmeni ile konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1992 Kayseri doğumluyum ama yıllardır Mersin'de yaşıyorum. Akdeniz Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü öğrencisi olmakla birlikte müzik ve sinemayla da yakından ilgileniyorum. "Karaya Oturan Deniz" kısa filminin konusunu yazıp, filmin yönetmen yardımcılığını yaptım . "Turnusol Adam" ise hem yazıp hem yönettiğim ilk kısa filmimdir.

Yazıp yönettiğiniz "Litmus Man" Turnusol Adam adlı kısa filmde geçen konu gerçekten yaşanmış mı yoksa hayal ürünü mü?

Bence simdiye kadar gerçekleşmiş olma ihtimali çok yüksek olan, hayal ürünüm.

Film'de anlatmak istediğiniz, dikkat çekmeye çalıştığınız konu nedir?

Dünyanın ve ne yazık ki ülkemizin genelinde; cesaret, sahiplenme, kahramanlık, güçlü kişilikli olmak gibi bazı karakter özellikleri, erkeklerin genel kişilik özellikleri olarak sunuluyor. Bence bu tip niteliklere sahip olmanın önceden belirlenmiş cinsiyet rolleriyle zerre alakası yok. Bu nitelikler sadece yürekli insanlarin sahip olabildikleri nitelikler. Bunu anlatmak istedim.

Filminizde gerçek bir trans bireyi oynatmayı düşündünüz mü?

Gerçek bir transı filmimde oynatmak istedim ne yazık ki tanıdığım trans bireylerin hiçbiri oyunculuğuna güvenmedi

Filminizin adı neden Turnusol Adam?

Toplumda bir çok şey tek renk olarak lanse ediliyor. Tek tip. Fakat turnusol kağıdı farklı. Duruma göre mavi de oluyor kırmızı da. Yani illa mavi veya illa kırmızı olacak diye bir şey yok. Seçimi yapmak sana kalıyor. Tıpkı hayatımızdaki seçimlerde olması gerektiği gibi..

Neden filminizde argo kullandınız ?

İnsanlar arkadaşlarıyla muhabbet ederken daha doğal bir dil kullanırlar. Daha samimi ve doğal olacağını düşündüm.

Teşekkür Ederiz.

Stonewall Ayaklanmasından Bugüne Onur Yürüyüşü

1969 yılı Haziran sonunda, ABD'de bazı LGBTİ'ler kendilerine uygulanan ayrımcılığa ve şiddete baş kaldırarak Stonewall adı verilen gay barda protestoya başladılar. Polisin baskıyla olayı kontrol altına almaya çalışması sonucu barın dışında da büyük bir kalabalık toplandı ve uzun süren çatışmalar yaşandı. Bu olay eşcinsellerin cinsel azınlıklara uygulanan baskı ve şiddete karşı toplu halde seslerini çıkardıkları ilk olaydı ve sonrasında gittikçe güçlenecek olan LGBTİ hareketlerinin de ilk kıvılcımı olarak kabul edildi.

Stonewall ayaklanmasının ilk yıldönümünde New York'ta ilk Onur Yürüyüşü düzenlendi. Oldukça kalabalık, coşkulu ve Stonewall Ayaklanması'nda omuz omuza yapılan direnişin verdiği dayanışmayla bu yürüyüş gerçekleştirildi.

İlk yürüyüşten sonra, dünyanın çeşitli ülkelerinde Onur Haftası kutlanmaya başlandı ve LGBTİ bireylere yönelik ayrımcılık, zorbalık, şiddet, dışlama ve istismar çeşitli etkinliklerle protesto edildi. Onur Haftası'nın Pazar gününe denk gelen son gününde yapılan yürüyüş ülkemizde de 2003 yılından beri gittikçe artan katılımcı sayısıyla gerçekleştirilmektedir.

Onur yürüyüşü bu yıl 28 Haziran saat 17:00'de Taksim Meydanı'nda başlayacak. LGBTİ'ler haklarını savunmak için hazır olduklarını bu yıl da gösterecekler.

23 Haziran 2015 Salı

Nerdesin Aşkım? Burdayım Aşkım! Homofobi Nedir?

321 Media   web için özgün içerikler üreten bir prodüksiyon şirketi.

Nedir? Her bölüm farklı bir konu başlığı ile ilgili bilgi verirken sarkastik bakış açısı ile eğlendirmeyi hedefliyor. Metinler sunucuları Billur Bolu tarafından hazırlanıyor, 321 Media stüdyolarında çekiliyor ve yayına hazırlanıyor.

İlgilerini çeken özel günlere de nedir konu başlığı altında yer veriyorlar. LGBTİ "Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks" bireyleri desteklemek amacıyla da "Homofobi Nedir?" adlı onur haftasına özel bir video çekmek istemişler.

İşte o video;



Nedir?’in resmi kanalına şuradan ulaşabilirsiniz; http://www.dailymotion.com/nedir

22 Haziran 2015 Pazartesi

#OnurDuyuyoruz Hayrettin

Homofobik açıklamaları nedeniyle Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman'a tepkilerin ardı arkası kesilmiyor. İşte o tepkilerden biri de eşcinsel blog yazarı Geylesof'tan geldi. İşte o yazı:

Gün geçmiyor ki insan haklarını ayaklar altına alan bir talihsiz açıklamaya daha tanık olmayalım...

Özgür düşünceden mahrum, akıl ve bilimden ise nasibini almamışların içine düştüğü bu ruh hâli, cahil cesareti şeklinde dillerine vuruyor olsa gerek ki bu günlerde çokça duyar olduk.

Elbette gönül isterdi ki öğrendikleri ve üzerine düşündüklerinin sayısı, konuştuklarının ve yazdıklarının sayısından fazla olsun. Ama "fıtrat"tan mıdır nedir? Bir türlü özgür düşüncenin bir parçası olmaları mümkün olmuyor. Onun yerine "gizli kabahat"lerinin ardına saklanan, kendi fikirlerini "ahlak" adı altında topluma empoze etmeye çalışan, "mutlu insanların yakasına nasıl yapışırız, mutsuzluğumuzu başkalarına da nasıl bulaştırırız" diye çırpınan bir zümre olup çıktılar.

Bu zümreye bir kişi daha katılmış veya hep oradaymış: Hayrettin.

Açıklamasında ne had bilmiş, ne de hak; saydırmış da saydırmış... "Ahlaksız" demiş, ardından hızını alamayıp önce nefretine destek bulmak için manevî değerleri suistimal etmeye çalışmış:

"Bu ülkenin düzeni laik, seküler, liberal demokrat vs. olabilir, ama kimse unutmasın ki halkımızın kahir çoğunluğu Müslümandır"

Ardından da -yine de canı sağ olsun- bizleri tehdit etmiş:

"Savaşı onlar başlatınca da görmeleri muhtemel olan tepkiden şikayet etmemeleri gerekir."

Yazının tamamını buraya taşıyarak kimsenin sinirlerini harap etmek istemiyorum. Özetle demek istediği şu:

LGBTİ bireyler olarak var olma mücadelesi veremezsiniz! Onurlu olamazsınız! Sizlerin var olmasına izin vermeyiz! Sizlerin varlığı "toplumun ahlakına, geleneğine, kırmızı çizgilerine karşı savaş ilan etmek"tir.

Bir de sürekli "ahlaksızsınız" diyor onu zaten biliyorsunuz.

Şimdi gözünü dört aç ve iyi oku Hayrettin...

1- Bu ülkenin düzeni "laik, seküler, liberal demokrat" ise öyledir! Aması maması olmaz. Bunda bir anlaşalım. Yani "laikiz ama o kadar da laik olamayız" gibi bir şey devşirmeye kalkmayalım, o iş tutmaz.

2- Farz edelim ki bu ülkenin belli bir çoğunluğu Müslüman olmayı seçmiş olsun; bu yalnızca o kişilerin bireysel seçimidir, yaptıkları ibadet de günah da o bireyleri ilgilendirir.

Yani kişinin Müslüman olması başkalarının da Müslüman olmasını veya o dine uygun hareket etmesini gerektirmeyeceği gibi, Müslüman olsalar dahi başkalarının "kabahat"i de yine o kişiyi ilgilendirmez!

Diyeceğim o ki herkes kendi "kabahat"iyle ilgilensin, Hayrettin.

3- Ahlaksızlığı eğer iki insanın birbirini sevmesi olarak görüyorsan, bu kısmı daha da iyi oku:

Biz ahlaksızlığı;

-İkiyüzlü davranmak, yalan söylemek, kendi çıkarın uğruna insanlarını aldatmak!
-Senin insanın açken tok yatmak, senin insanın ağlarken gülmek, senin insanın yas tutarken kutlama yapmak!
-Hakkın olmayana göz dikmek, zorla ve hileyle ona sahip olmak! Çalmak çırpmak, hırsızlık yapmak!

diye biliriz.

Yani sevgiye öyle ahlaksızlık filan denmez! Diyen varsa yukarıda saydığım "ahlak"ından şüphe ederiz; bu adam niye "ahlak"ı çarpıtıyor acaba diye?

Ayrıca Hayrettin, belli ki bilmiyorsun, ama sevgi içten gelir. İnsanlar kimi seveceğine karar veremezler ve bu yüzden de hiç kimse sevgisinden sorumlu değildir. Çünkü bu insanın "fıtrat"ı gereğidir! Her kim olursa olsun, sevmek ve sevilmek bir haktır!

Hatta sana bir şey diyeyim Hayrettin, yalnızca insanın değil doğadaki daha 450'ye yakın eşeyli canlının da fıtratı böyledir. Yani gayet doğadan olan, gayet doğal olan bir şey.

Soruyorum sana Hayrettin, penguenin de mi "imtihan"ıdır eşcinsellik? O da mı "kabahat"lidir?

Yanıt alacağımı sanmıyorum. Çünkü üzerine düşünmeyeceğini, asıl niyetinin insanların elinden mutluluğunu almak, onlara nefretle saldırmak, onları hedef göstermek olduğunu biliyorum.

Uzun lafın kısası:

Halkımızın kahir çoğunluğu Müslümandır, ama kimse unutmasın ki bu ülkenin düzeni laik, seküler, liberal demokrattır!

Eğer o yürüyüşte onurlu herhangi bir LGBTİ bireyin kılına dahi zarar gelirse, "görmeleri muhtemel olan tepkiden şikayet etmemeleri gerekir" diyenler sorumludur! Bu da böyle biline!

Sevgiler sana Hayrettin, daha çok sevgiler...

Dipnot: Haklarımızın yasal güvence altına alınmasını isteyen birinin de sana selamı var. ;)



Geysel Notlarım

 

13 Haziran 2015 Cumartesi

Sen Yoksan Bir Eksiğiz

Sarıgazi LGBTİ Topluluğu yöneticisi Devrim Kargın ile kısa bir söyleşi...

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Öncelikle merhaba. Ben 22 yaşında transseksüel bir bireyim. İstanbul sarigazide oturmaktayım.

LGBTİ bir birey olduğunuzu ne zaman anladınız?

Ben 13 yaşında trans erkek bir birey olduğumu hissetmeye başladım.

Aileniz trans erkek olduğunuzu biliyor mu?

Ailem trans bir birey olduğumu şuan bilmiyor.

Anlatmayı düşünüyor musunuz?

Anlatmayı en yakın zamanda düşünüyorum. Şuan kendimi aileme nasıl aileme nasıl ifade edebileceğimin alt yapısını oluşturmaktayım.

Ne tür bir tepki vermelerini bekliyorsunuz?

Açıkcası nasıl bir tepki vereceklerini bilmiyorum , bu ailem için zor bir durum olacak alt yapımı ne kadar sağlamlaştırırsam onlara kendimi net bir biçimde anlatabileceğim.

Karşılaştığınız transfobik bir olay oldu mu?

Elbette her LGBTi bireylerinin homofobik yaklaşımlarla karşı karşıya kaldıklarını söyleyebiliriz. Benimde oldu böyle sorunlarım. Genel olarak sokaklarda, toplu taşıma araçlarında gözlerini kaçırmadan alay eden alaycı tavır sergileyen insanlarla karşılaşa biliyorum.

Facebook'ta Sarıgazi LGBTİ adlı topluluğun yöneticisisiniz. Neden böyle bir topluluk kurma gereksinimi duydunuz?

Ezilen bir toplum olarak duyarlılığı arttırmak, dayanışmayı büyütmek ve toplumun gözündeki var olan nefreti ve önyargıları kırmak için Sarigazi LGBTİ sayfasını kurduk.

Topluluğa ait Facebook Sayfası: http://facebook.com/sarigazilgbti

Söyleşi için Devrim Kargın'a teşekkür ederim.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Mürekkep Haber Onur Haftası Aktivistleri ile konuştu

Mürekkep Haber; Mürekkep Söyleşiler'de  Yusuf Çiftçi ve Gül Şengül  bu hafta LGBTİ Onur Haftası organize komitesi aktivistleriyle Onur Haftası'nı konuştu.

İşte Mürekkep Haber'de yayınlanan o röpörtaj...

Türkiye'de düzenlenen Onur Haftası etkinlikleri, çeşitli aşamalardan geçti ve günümüze kadar geldi. Bu süreci bize özetler misiniz?

İlk Onur Yürüyüşü, 2003 yılında 40 kişilik “kalabalık” bir grupla gerçekleştiğinde İstiklal Caddesi’ndeki insanlar “Kim bu deliler?” ya da “sapıklar” gözüyle bakmıştı bizlere.

Beyoğlu’nda 2 Temmuz 1993’te ‘Cinsel Özgürlük Etkinlikleri’ adı altında yapılması planlanan ilk Onur Yürüyüşü ve üç günlük etkinlik programı, İstanbul Valiliği tarafından ‘‘Örf ve adetlerimize, toplumumuzun değer hükümlerine aykırı’’ olduğu gerekçesiyle yasaklanmıştı. Yürüyüşten önceki gece polis, aktivistlerin kapılarını kırıp evlerini basmış, yürüyüş günü de İstiklal Caddesi’ni ablukaya almıştı. Cadde'de eşcinsel olduğundan şüphelenilenler gözaltına alınmış ve yurt dışından gelen katılımcılar sınır dışı edilmişti. İlk Onur Yürüyüşü ancak on sene sonra 2003’te, yaklaşık 40 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirilecekti.

Haftanın etkinlikleri de oldukça kısıtlı imkanlarla gerçekleşmişti. Hafta diyoruz lakin birkaç günlük bir etkinlik dizisi idi. İlerleyen yıllarda LGBTİ hareketi büyüyüp geliştikçe Onur Haftası etkinlikleri de hem içerik hem de katılımcılar açısından zenginleşti, kalabalıklaştı. İlkini 40 kişiyle yaptığımız bu yürüyüşün bugün 80 binden fazla insanla gerçekleşiyor olması birçok zorlukla mücadele eden hareketin tüm bu olumsuzluklara rağmen nasıl direnç gösterdiği ve bugünlere geldiğini gösteriyor.

Bu süreci kısaca özetlersek; Her yıl artan katılımcı sayısı sonraki yıllardaki etkinliklerin organizasyonuna daha fazla insanın katılması ve hareketin görünürlüğünün artması Onur Haftaları'nın da daha çok duyulmasına ve daha çok insan tarafından sahiplenilmesini sağladı. Elbette ki birçok olumsuzluk yaşandı lakin geldiğimiz noktada bizler bu olumsuzluklara değil, 80 bin kişinin barışçıl bir biçimde yürüdüğü fotoğrafa bakmayı tercih ediyoruz.

Peki bu süreç içerisinde ne gibi zorluklarla karşılaşıldı?

En sık yaşadığımız etkinliklerimizi yapmak için mekan bulamamaktı sanırım. “Sapıklara yer yok” diyen de oluyordu, “buraya aileler geliyor” diyen de. Birçok mekan bize kapılarını açmak istemiyordu. Yürüyüş öncesi ofisi arayıp tehdit edenler oluyordu. Bu birkaç yıl sürdü sektirmeden. Lakin tehditler telefonda kaldı şükür. Kalabalıklaştıkça o telefonlar da kesildi. Maddi imkansızlıklar nedeniyle de istediğimiz her etkinliği yapamıyorduk. Yurt dışından katılımcı davet edemiyorduk, sanatçıları sahneye çıkartamıyorduk... Medyadaki sorunlu ve hedef gösterici haberler birçok kişinin etkinliklere katılmasını engelliyordu.

Bu sene 22- 28 Haziran 2015 tarihleri arasında Onur Haftası gerçekleştirilecek. Bu süre zarfında ne gibi etkinlikler düzenlenecek?

Hafta programımız paneller, atölyeler, forumlar, piknik ve partilerden oluşuyor. Paneller kapsamında Türkiye'deki eşcinseller, translar ve seks işçilerinin sorunlarına odaklanan iki araştırmanın sunumu olacak. LGBTİ bireylerin toplumda yaşadıkları sorunları biliyoruz ama bu sorunlar ne düzeyde ve ne gibi çözümler gerekli bu anlamda rapor sunumları çok önemli.

Hapisteki LGBTİ'lerin deneyimlerinin aktarılacağı panelde "özel" hapishaneleri konuşacağız. Türkiye'deki LGBTİ örgütlenmeleri (Kocaeli'nden Mersin'e bu örgütlerin sayısı son yıllarda arttı) bir araya geldiği forum, bu yılın Onur Haftası teması Normal'in konuşulacağı forumlarımız var. LGBTİ bireyler olarak toplumsal normlara uyum sağlamaya çalışmıyoruz, şöyle ki toplumsal normlar kadın-erkek ikiliğine, tek cinsel yönelime yani heteroseksüelliğe, tek aile biçimine, belirli davranış, giyiniş kalıplarına dayanıyor, bunlar aracılığıyla sınıflı, heteronormativ ataerkil toplum onaylanıyor. Forumumuzda hem bu bağlamda "normal olmayı" hem de LGBTİ hareket içinde ne gibi normlar hayatımızı şekillendiriyor ya da tek tip eşcinsel ve trans algısı dışında varoluşumuzu ifade edebiliyor muyuz, bunları konuşacağız.

Atölyeler arasında, liseli LGBTİ'lerin akran zorbalığını konuşacağı buluşma, lezbiyenler için cinsel sağlık atölyesi, beden atölyesi, ruh sağlığı çalışanlarının buluşacağı atölye, pedagojiye queer yaklaşım, şiddetsizlik, lgbtiqa (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks, queer, aseksüel) bireyler ve cinsel şiddet, sakatlık ve lgbti hareketi, Hiv, işaret dili konulu atölyelerimiz var.

Ayrıca Onur Haftası sırasında düzenleyeceğimiz "Nerdeen Nereye" sergisi kapsamında sergi sanatçıları, seçici kurul ve kuratörlerin katılımıyla bir buluşma gerçekleştireceğiz. 80'lerde "Lubunya Olmak" tiyatro oyunu, "Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim" tek kişilik gösterisi ve "Seni Seviyorum" performansı gerçekleştirilecek.

24 Haziran Çarşamba akşamı Şişli Kent Kültür Merkezi'nde ise bu yılın homofobik, transfobiklerinin ödül olacağı 11. Hormonlu Domates Ödül Gecemiz var. Onur Haftası her yıl olduğu gibi bu yıl da kitlesel Onur Yürüyüşü ile sonlanacak. 28 Haziran Pazar günü 17.00'da hep birlikte Taksim'den Tünel'e şarkılarımız, sloganlarımızla yürüyeceğiz.

Onur Haftası kapsamında bir de Onur Yürüyüşü düzenleniyor. Bu yürüyüşe sadece eşcinseller değil aynı zamanda heteroseksüel bireyler de katılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yürüyüşün eşcinsel sorunlarının anlaşılması noktasında bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?

LGBTİ hareket olarak yıllardır yalnızca LGBTİ bireylerin özgürlüğü için mücadele yürütmüyoruz; homofobiye, transfobiye, heteroseksizme, heteronormativiteye, ataerkilliğe, ırkçılığa, militarizme, milliyetçiliğe, sınıf eşitsizliğine yıllardır esaslı eleştiriler yöneltiyoruz. Sınıflı ve eşitsizliğe dayalı bir toplumda herkesi heteroseksüel olarak gören, cinselliği belirli kalıplara sıkıştıran, erkekliğin yüceltildiği, dinsel normları dayatan sistem yalnızca LGBTİ'lerin değil, herkesin sorunu. Özgürlük ve eşitlik talebimize bu nedenle sadece LGBTİ'lere değil, herkese yönelik bir çağrı olarak yöneltiyoruz.

Diğer yandan kendimiz dışında ezilen, yaşam hakkı başta olmak üzere hakları baskılanan her birey ve grupla da birlikte söz üretmeye çalışıyoruz, bu nedenle yıl boyunca çeşitli etkinlikler, eylemler ve işbirlikleri yapıyoruz: Gezi direnişi konusunda LGBTİ'lerin aktif bir bileşen olması, translara yönelik şiddete karşı çıkarken polis ve devlet şiddetinin son bulmasına yönelik söz üretmemiz gibi... Dolayısıyla LGBTİ'lerin sorunlarına destek verenlerle birlikte yürümek ve söz üretmek bizim için çok önemli.

Özellikle Gezi eylemleri sürecinde eşcinsel bireyler bu eylemleri destekledi. Geçtiğimiz yıl düzenlenen Onur Yürüyüşü'ne ise 70 bin kişilik rekor bir katılım gerçekleşti. Eşcinsellerin Gezi sürecini desteklemesi Onur Yürüyüşü'ne olan ilgiyi arttırmış diyebilir miyiz?

Onur Yürüyüşü'ne yıllardır artan bir katılım var. Gezi'den önce de katlanarak artıyordu. Gezi zamanında farklı gruplarının birbirini tanıması etken olmuş olabilir. Gezi direnişinden sonra en yakın tarihli sokağa çıkma Onur Yürüyüşüydü. Ayrıca LGBTİ hareketin diğer sosyal hareketlerle birlikte iş yapması, taleplerine destek bulması, siyasi partiler ve sosyal hareketlerde (Gezi Direnişi'nde LGBT Blok gibi) LGBTİ oluşumlarının söz söylemesi ve görünürlüğünün artması da yürüyüşün kalabalıklaşmasına etken olabilir.

Türkiye'deki Onur Haftası kutlamaları ile dünya genelinde yapılan kutlamalar arasında ne gibi farklar var?

Dünya genelinde kutlanan onur haftalarıyla kıyaslayacak olursak, Türkiye’deki haftanın özellikle Batı'daki haftalardan içerik ve söylem açısından ayrıldığını söyleyebiliriz. Batı'daki haftaların birçoğu artık sponsorlarla gerçekleştiriliyor ve içerikleri sadece partilerden oluşuyor. Daha çok bir kutlama havası hakim.

Türkiye’de bizim hala bir derdimiz var. Dert ettiğimiz meseleler var ve sadece lokal dertler de değil bunlar. Dünyanın birçok yerinde LGBTİ’lerin yaşadıklarını da kendi derdimiz kabul edip onlar için da bağırıyor, slogan atıyor ve kamuoyuna ulaştırmaya çalışıyoruz bunları. Sermayenin ya da sistemin değil kendi bildiğimizi okuyoruz hala. İstanbul Onur Haftası eğlenceyi politikayla harmanlayarak özellikle Batı'daki haftalardan ayrılıyor.

"Velev ki ibneyiz!", "Ayşe Fatmayı, Ahmet Mehmedi; birbirlerini sevebilmeli", "Çürük değil eşcinsel"...Onur yürüyüşü sırasında ortaya renkli görüntüler de çıkıyor. Sanırım bunlardan en eğlencelisi sloganlar. Bu sloganlar nasıl ortaya çıkıyor?

Onur Haftası başlamadan önce yürüyüş için alınan toplantılarda, slogan atölyelerinde ya da bazen kendi aramızdaki toplaşmalarda, partilerde ortaya çıkabiliyor. "Velev ki ibneyiz" yürüyüş öncesi bir toplantıda bir arkadaşımız tarafından ortaya atılmıştı, herkesi heyecanlandırmıştı bu slogan. "Nerdesin aşkım?"ı ilk kez bir doğum günü partisinde uyarlayarak kullanmaya başlamıştık. Belirleyici olan hepsinin ortak bir isyandan, coşkudan çıkıp sahiplenilmesi...

Bu sene temamıza uygun olarak "Normalleşmiyoruz - Genel ahlaksız", "Yoldan çıktım - Böyle iyiyim", "Direnişin O biçimi - yasak ne ayol!" lolipoplarımızla yürüyüşte olacağız. Eşcinselleri düzeltmeyi, normalleştirmeyi, gizlemeyi, küçük düşürmeyi amaçlayan sözleri alıp güçlendirici bir şekilde kullanmak istedik.

Onur Haftası kapsamında bir dizi etkinlik yapılıyor. Bu etkinliklerin finansmanını nasıl sağlıyorsunuz? Ya da şöyle soralım: Bu etkinlikleri kimler destekliyor?

Onur Haftası, sabit bir geliri olmayan, her sene sıfırdan yapılan bir organizasyon yapısına sahip olduğu için, destekleyen kurumlar ya da bireysel yardımlar her yıl farklılık gösteriyor. Bütçemizin en önemli kısmını yürüyüşte kullandığımız bayraklar, yerel örgütlerden aramıza katılacak olan aktivistlerin ulaşım masrafları, basılı materyaller oluşturuyor. Masrafları karşılayabilmek için, bu sene geçen senelerden farklı olarak kendimiz bütçe yaratma yoluna gittik. Uluslararası fonlama sitesi İndiegogo'ya "2015 İstanbul LGBTİ Onur Haftasına Destek Ol" adında bir kampanya yükledik. Kampanya kapsamında ihtiyaçlarımızı kalem kalem yazdıp, yapılan bağış karşılığında destekçilerimize küçük hediyeler hazırladık. Ayrıca; LGBTİ hareketinin içinden açık kimlikli arkadaşlarımızın belediye meclis yönetimlerine katılması, belediyelerin Onur Haftası'na destek olmalarını sağladı. Bu sene Şişli Belediye'si ve Beşiktaş Belediye'sinin desteğini alıyoruz. Bahsettiğimiz kaynaklara ek olarak, her sene hafta başlamadan yaptığımız Pre-Pride partileriyle hem eğleniyor hem de kendimize kaynak yaratıyoruz.

Peki Türkiye'de eşcinseller ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalıyor?

Eşcinsel bireylerin yaşadıkları sorunların başında eşcinselliği hala hastalık olarak görülüp yansıtılması (Selma Aliye Kavaf ve hükümet üyelerinin bu yönde açıklamaları mevcut, bazı doktorların ve sözde terapistlerin bunun düzeltilebilecek bir durum olarak yansıtıp "düzelme terapileri" sunması, ailelerin kişi eşcinsel olarak açıldığında reddetmesi, şiddet uygulaması -ne yazık ki bunun ölümle sonuçlandığını da görüyoruz-, eşcinsel ve trans bireylerin yaşadıkları baskılar sonucu intihar etmesi, kişilerin açık eşcinsel kimlikleriyle iş bulmakta zorlanması ve bunu saklamak zorunda kalmaları ya da işyerinde açıldıklarında işten atılabilmeleri, toplumun eşcinsel bireylere bakışının eşcinselliği kadınlıkla ve erkekliğe ihanetle eşdeğer görmesi nedeniyle ataerkilliğin de etkisiyle sokakta karşılaşılan şiddet ve genel olarak toplumda var olan ön yargılar diyebiliriz. Son olarak Boston Erkek Eşcinsel Korosu'nun Zorlu PSM'de konseri iptal edildi.

Eşcinsellerin varlığına bile tahammül edilmediği durumlarla karşılaşıyoruz. Bu nedenle birçok kişi kimliğini saklamak, ilişkilerini ve hayatını gizli yaşamak zorunda kalıyor. Vahdet gibi gazeteler eşcinselliği "sapkın" olarak niteleyip her gün nefret dilini körükleyen haberler yapılıyor ve buna müdahele edilemiyor. Bizler dayanışma ağlarımızı ve yollarımızı genişleterek tüm bunlara karşı güçlü durmaya ve yalnız olmadığımızı birbirimize söylemeye devam ediyoruz, bu konuda kamuoyu oluşturma çalışıyoruz, eylemler yapıyoruz.

Trans ve interseks bireylerin sorunlarını ise ayrı olarak ele almak gerekiyor. Translık ve intersekslik çok daha görünür olduğu için trans bireyler cinsiyet geçiş sürecini çok daha zor yaşıyor, trans seks işçileri çok sık olarak şiddete maruz kalıyor, öldürülüyor, bu sayının ne yazık ki her gün arttığını görüyoruz. Trans kadın ve erkekler beden geçişi olmak için kısır olmak zorunda, 2 yıl zorunlu terapi görüyorlar. Ayrıca toplumsal normlara uygun şekilde giyinip davranarak mahkemede kendilerini kanıtlamaları gerekiyor. Kısır olma şartının kalkmasını, kişinin kendi beyanıyla kolayca cinsiyet geçişi yapabilmesini istiyoruz. İnterseks bireyler içinse kişinin kendini nasıl hissettiği ve beyanı sorulmadan aile isteğiyle zorla yapılan ameliyatlar söz konusu.

Anayasada "Cinsel yönelim" ve "cinsiyet kimliği"ne yönelik ayrımcılık yapılamayacağına ilişkin bir düzenleme yapılmasını, böylece yaşam hakkımızın garantiye alınmasını istiyoruz. Ayrıca nefret suçlarına karşı bir yasanın çıkması talebimiz de var. Tabii en önemlisi devlet ve hükümet düzeyinde LGBTİ'lerin yaşam hakkının tanınması ve her türlü şiddet ve baskıya karşı önlem alınması, nefret ve ayrımcılık dilinden vazgeçilmesini istiyoruz.

Geçtiğimiz aylarda baskılara dayanamayan Mehtap Zengin isimli trans birey Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak yaşamına son verdi. Ayrıca sık sık da trans bireylerin cinayet haberleri geliyor. Eşcinsel bireylerin güvenliği noktasında devletin bir çalışması yok mu?

Evet, maalesef trans intiharları günden güne artarak devam ediyor. Biz bu intiharların cinayet olarak düşünülmesini istiyoruz.

Ötekileştirmenin ve erkek egemenliğinin "altın yıllarını" yaşadığı bu günlerde toplumda var olan bu agresyon da kendi gibi olmayana tahammül edememe hali de en savunmasız insanların üzerinde patlayabiliyor.

Devletimizin "üreme dışı" olan tüm cinsel aktivitelere karşı olan tutumu malum, bu tutum kürtaj olmak ya da boşanmak isteyen kadınları etkilediği gibi biyolojik olmayan tüm diğer toplumsal cinsiyet ifadelerine sahip insanları da etkilemekte, devlet erkanından tutun da kolluk güçlerine kadar "nefret söylemi" neredeyse meşrulaşmış vaziyette. Devlet görevlilerince en azından nefret söylemi düzleminde kalan bu fobik tutum sokaktaki insan için eylem olarak tezahür edip LGBTİ bireylere yönelik nefret suçu oluyor.

Bununla mücadelenin bir ayağı anayasal değişiklik iken diğer bir ayağı da elbette toplumsal değişim. Toplumsal değişimlerin bir günde olmayacağı bilgisi ise en azından "gezi" ile biraz yıkıldı, yani toplumlar/kitleler bazen çok güçlü uyaranlar olduğu taktirde bir günde de aydınlanabiliyormuş bunu gördük. Daha önce hiç yan yana gelmediğimiz birçok kişi/grup/politika ile gayet küçük bir alanda günlerce hiç bir sorun yaşamadan var olabildik.

İşin çok daha üzücü olan kısmı devletin bu tutumunun sadece ideolojik (dini ya da ahlaki) kaynaklı homofobo/transfobi değil tamamen oy/menfaat kaygıları için körüklendiğini biliyor/görüyor olmamız. Bu devranın değişeceği günler hiç olmadığı kadar yakın.

Gençlik "yeni bir dünya" mümkün diyerek haykırıyor, meclise birden fazla farklı politikaların içinde var olarak geliyoruz. O zaman bütün bu nefret suçları Türkiye'nin ayağına çok ağır prangalar olacak. Dileğimiz devletin bu prangaların sayısı artmadan Türkiye'deki LGBTİ realitesini bir an önce görmesidir, biz zaten toplumsal değişim için yıllardır canımızı dişimize takmış çalışıyor 40 kişi ile başlayan onur yürüyüşünü 100 binlere çıkarıyoruz.

Kaynak: murekkephaber.com

Ahura LGBTİ için Gezi bir dönüm noktası mıydı?

Haziran olayları belki de çoğu şey için bir başlangıç veya çoğu şey için bir bitim oldu. Polise, medyaya ve devlete karşı olan güven konusu Gezi olayları ile birlikte her kesim tarafından tartışılmaya başlandı. Biz LGBTİ'ler için büyük değişimler oldu mu, derseniz “Amip gibi çoğaldık.” cevabını veririm. Neden bu cevabı verdiğimi yazımın ilerleyen satırlarında açıklayacağım.

LGBTİ'ler ülkede her zaman olan, ezilen, görünürlükleri her zaman arka sayfalara itilen bir kesim oldular. Sağcılar, solcular, devlet, polis, aile arasında kalıp hep üvey evlat damgası yediler. Yıllar önce solcular tarafından dayak atılan ve asalak olarak görülen LGBTİ'ler daha sonraki yıllarda ise potansiyel oy deposu olarak görülmeye başlandılar. Bu büyük oy sandığını siyasal partiler ne kadar iyi değerlendirirlerse o kadar çok oy alabilirlerdi.

ÖDP, CHP, HDP vs gibi partiler bu denizden gani gani faydalanmayı başardılar. Öyle ki biz LGBTİ'leri öyle bir duruma getirdiler ki, LGBTİ mücadelemizi arka plana atmayı başarabildik. Cinsel yönelimlerimize, cinsel tercih diyen kesim bir süre sonra bize “LGBTİ yoldaşım.” demeye başladı.

Derken yıllar sonra Gezi parkı olayları patlak verdi. Ülkenin her yerinde halk, sokağa çıkmaya başladı. Eee biz ibneler durur muyuz?

Tabi ki durmayız. Yıllardır içimizde biriken şeyleri artık bizler de haykırmalıydık. Taksim’de, Ankara’da, Gündoğdu’da kurduğumuz çadırlarda LGBTİ'lerin de her yerde olduğunu göstermeye çalıştık.

İnsanlar polisten kaçarken bizler kaçmadık ve çatıştık.

Çünkü onlar tecrübesizdi biz ise yıllardır bu olaylara maruz kaldığımız için nasıl çatışacağımızı, nasıl kaçacağımızı iyi biliyorduk. Bir sağlık görevlisi gibi ilk yardım yapmayı bile beceriyorduk. Çünkü bizler dayak yerken ve yaralanırken bizleri iyileştiren yine bizler oluyorduk.

Bunları gören halk, siyasal örgütler vs bundan hoşnutluk duymalı ki bizlere; “ibne yoldaşım, LGBTİ’li hevalim!” diye seslenmeye başladılar. Diğer taraftan penguen medya olarak nitelendirilen Türk televizyonlarının güvensiz olduğunu gören halk; Sadettin Teksoy ve Levent Kırca gibi şahsiyetlerin halkın gözünde kötü gösterdiği travestilerin, kötü olmadıklarını, jilet atmadıklarını gördüler. Bu onlar için çok ilginç ve hoş geliyordu sanırım. Çünkü onlara öğretilen ve anlatılan trans veya LGBTİ profili çok farklıydı. Sürekli seks beyinli olan, içen, düşünemeyen her kötü alışkanlığa sahip insanlar olarak tanıtılmıştık. Gezi olayları ile birlikte bu anlatılan mit'lerin yalan olduğunu gören halkın biraz da olsa sempatisi oluşmaya başladı. TV programlarında, kent konseylerinde, gazetelerde sıklıkla yer almaya başladık. Partiler, LGBTİ komisyonları kurmaya başladı ve herkes bir anda politik birer insana dönüştü. Politikanın p’sini bilmeyen apolitik insanlar, birden kırk yıllık siyasetçi kesilmeye başladılar başımıza.

Onlarca LGBTİ örgütü kurulmaya başladı ve hâlâ da kurulmaya devam ediyor. Kısacası gezi sadece görünürlüğümüzü arttırdı...

Şimdi amip gibi çoğaldık lafına gelelim; daha önceleri sol örgütlerle birlikte siyasal alanda artış göstermeye başlayan LGBTİ'ler Gezi olayları ile birlikte birken on, yirmi hatta otuz olmaya başladı. Gün geçtikte level atlaya atlaya çoğaldık. Yani kısacası amip gibi çoğaldık... Yazımı Nor Zartonk’un duvarında gördüğüm ve çok hoşuma giden Ermenice bir söz ile bitirmek istiyorum;

Bizler hep vardık, varız ve var olacağız'.”