28 Ocak 2015 Çarşamba

Fırat Söyle'den Homofobik ve Transfobik İthamlara yanıt

Medya'da Lambdaistanbul Derneği  Avukatı olarak bilinen Fırat Söyle'nin kişisel Facebook sayfasından paylaştığı  “bazı transların ölümüne çok sevineceğim bir de birkaç gay’in”" ifadelerine Can Çavuşoğlu "Şeytanlar ve İnsanlar" başlıklı bir yazıyla lgbti.org'da yanıt vermişti.

[caption id="attachment_2097" align="alignnone" width="769"]avukat fırat söyle avukat fırat söyle[/caption]

Fırat Söyle o ifadelere çok sinirlenmiş olacak ki kişisel Facebook sayfasından Can Çavuşoğlu'na; "Can çavuşoğlu sende ölsen mesela :D biliyorsun bu doğanın bir döngüsü. birileri doğarken birileri ölüyor. sende o savcı gibi halt etmişsin. canın çok sıkılıyorsa, savcılığa git, aym olmazsa aihm e git. ne de olsa zamanın var, iyi bir eğlence çıkar sana... homofobik transfobik avukat. bu güne kadar kesik bir parmağa işemeyen sen ve senin gibilerin yeri tarihin çöplüğü olacağını bilesin." şeklinde yanıt verdi.

[caption id="attachment_2106" align="alignnone" width="769"]can çavuşoğlu can çavuşoğlu[/caption]

Can Çavuşoğlu da bu yanıta karşılık olarak

"#transfobik ve #homofobik sn. avukat Firat FiratFirat doğmak ve ölmek hayatın döngüsüdür, doğru... lakin insanların ölmesini istemek, öldürülürlerse şayet buna sevinmek ve sonrasında belki insanları öldürmek bu döngüde yer almaz. olsa olsa hastalıklı ruh halinin söze veya fiziksel eyleme dönüşme şeklidir. tehlikelidir! hem şahsıma hem de topluma karşı tehlike içerir. yapmış olduğunuz gülücük işareti, (şaka yapmıştım, mesela gibi sözlerle) "sen de ölsen" ihtiyacını, arzusunu ve beklentisini hafifletmez. insanlık suçu kalmaya mahkumdur. buyurun, çevrenize nefret kusmakta serbestsiniz. aynası sözdür kişinin." şeklinde yanıt verdi.

 

Ayrıca Fırat Söyle kişisel Facebook sayfasından sarf ettiği "bazı transların ölümüne çok sevineceğim bir de birkaç gay'in", sözlerine de açıklık getirdi.

İşte Fırat Söyle'nin kişisel Facebook sayfasından paylaştığı o açıklama

"23 Ocaktaki paylaşımda bulunduğum cümleden dolayı 3-5 kişi haricinde özür dilerim. Bir kaç trans ve gay yerine adını anmak istemediğim 3-5 kişiye dair bir söz olup aynısı ile bedduamı ediyorum.

"Üyesi olmadığım bir facebook grubunda aleyhimde transfobik, hırsız ve bir kaç hakaret içeren yazışmalar olmuş.

Bu yazışmaların başında yüz yüze geldiğim insanlar ile hayatımda görmediğim insanlar arasında geçmiş durumda.

Ben 2006 dan bu güne kadar ister bir dernek bünyesinde ister bağımsız olarak pek çok davayı takip ettiğim gibi, yüzlerce insanın gözaltına alınmasından sorgu hakimliğine giden süreçte hukuksal destek verdim. Vermeye devam ediyorum.

Demet Demir ve bir kaç arkadaşı LGBTİ derneklerine saldırmaktan yorulmuş olacak ki bana yaftalamalarda bulunmayı kendilerine görev edinmişlerdir. Şimdi isim isim yazıp bunların canı cehenneme deseydim hedef göstermiş kabul edilecektim.

Ancak birilerini hedef göstermek yerine "hazı" kelimesini kullandım. Benim kim olduğumu, ne dediğimi, NE DEMEK İSTEMEYECEĞİMİ herkes biliyor. Ancak burada birisi lehte aleyhte birşey yazsa herkes saldırmayı tercih ediyor. Bana TRANSFOBİK DİYENLER, bana NEFRET SUÇU İŞLİYOR diyenler bu gün bu saatte kadar eşcinsel hareketi bırakın TRANS hareketine ne katıkınız olmuştur? Hangi trans kadının davasını takip ettiniz, hangi trans kadının veya trans erkeğin hukuksal sürecinde yardımlarımız oldu? Benim aleyhimde kullacağı bir hazine bulmuş durumda Asya Elmas (özgür). Bir yerde barınamayan bu ve buna benzer insanların yapacağı tek şey başkalarına saldırmaktır. Demet Demir, benim transofik oldugumu, kzların parasını haksız yere aldığımı yazmış. Haksız yere kimsenin parasını almadığım gibi karakola düşmüş bir seks işçisinin parasını haksız yere alacak kadar alçak değilim. A. V. isimli bir lubunya, Lambdaistanbulun kapatma davasında Af Örgütü ile ortak çalışmadığımı vs birşeyler yazmış. Dava dosyası ortada, duruşma zabıtlarında her bir duruşmaya kaç avukatın katıldığını ben ispatlayabilirim de kendisi iddiasını nasıl ispatlayacak? Öykü Evren, 2000 li yıllarda Bursa Gökkuşağı Derneğindeki trans kadınlara ne yaptığını merak ediyorsanız Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/394 Esas sayılı dosyayı incelesinler. Bu da yetmez İstanbul DGM de yargılandığı 2007/426 Esas Sayılı dosyayı inceleyip o şekilde yorum yapmaya devam ediniz. Konu dışında olan trans kadın ve erkekler ile eşcinsel, biseksüel ve de heteroseksüel insanlardan böyle bir yorumda bulunduğum için özür dilerim! Ancak yorum yaparken esen rüzgara kapılmadan yapınız, google elinizin altında."

 

25 Ocak 2015 Pazar

Şeytanlar ve İnsanlar

Her şey Facebook’da dâhil olduğum LGBTİ Derneklerini tartışan, gerçeklerin ortaya çıkmasını isteyen bir grupta yapılan paylaşımla başladı.

LGBTİ aktivisti, derneklerle içli dışlı tanınmış bir avukattan bahsediliyordu; dayağa maruz kalıp gasp edildiği bir dava ile ilgili savcılıkta ifade verirken aşağılandığını hisseden trans birey konuyu malum avukat ile paylaşmış. Karşılığında “savcı halt etmiş!” cevabıyla sarsılmış. Dolayısıyla TV’lerde, gazete söyleşilerinde LGBTİ haklarını savunur gözüken bu avukatın gerçek yüzünü grubumuzla paylaşmak istemiş.

Bu noktada kendisine yaklaşımım avukatın bahsedilen ayıplı davranışını belgeleyen bir SMS kaydı veya ekran çıktısı bulunup bulunmadığı üzerine yoğunlaştı.

Derken, aynı grupta Fırat Söyle isimli bu avukatın, kendi Facebook hesabında yaptığı bir paylaşım su götürmez bir gerçekle yüzleşmemi sağladı.

Fırat Söyle; “bazı transların ölümüne çok sevineceğim bir de birkaç gay’in”

firat söyler

Kendisi de eşcinsel olan bir insan nasıl başka bir trans bireyin veya eşcinselin ölmesini arzulayabilir, yetmedi buna sevinebilirdi? Cinsel kimliğimiz bir kenara insan olmaktan bahsediyorum.

Gözümün önüne daha geçenlerde Boğaziçi köprüsünden atlayarak canına kıyan Eylül, çekyat içerisinde cansız bedeni bulunan Bülent ve niceleri geldi.

Sonra dayanamayarak Fırat Söyle kimdir diye internetten kısa bir araştırma yaptım. Gerçekten de pek çok haberde Lambaİstanbul Derneğinin avukatı olarak adı geçiyor, SPoD Derneğinin hak ihlalleri ile ilgili bazı eğitimlerinde, hem de eğitmen olarak yer almış... Ahmet Yıldız davasıyla ilgili bir de Youtube videosu var. Yani LGBTİ hareketi içerisinde kendine yer edinmiş, bizim haklarımızı savunur kisvesi altında içinde insan sevgisi olmayan, aslında transfobik ve homofobik bir şahıs...

Yetmezmiş gibi Fırat Söyle’nin nefret söylemi altında yer alan yorumlardan bir tanesi Kırmızı Şemsiye’de (Cinsel Şağlık ve İnsan Hakları Derneği) özellikle İnsan Hakları’nın altını çizdim, Yönetim Kurulunda yer alan Belgin Çelik’e ait.

Belgin Çelik; “Ben göbek atacağım.”

[caption id="attachment_2090" align="alignnone" width="742"]Belgin Çakır Belgin Çakır[/caption]

Yahu daha kaç gün oldu, T-Der Derneğinden Doğa cinsiyet değişimi ameliyatı geçirirken gözlerini hayata yumalı?

Yok, yok anladım!

Bu kişilerin içlerine Şeytan kaçmış.

Çünkü bu sözler eşitliği, hak mücadelesini savunan insanlara ait olamaz, aksine benliklerini esir alan kötülük iltihabının LGBTİ toplumuna fışkıran cerahati bunlar.

Malum avukatın ve dernek çalışanının insanlık dışı tutumu ve nefret söylemi hakkında başta Lambaİstanbul, SPoD ve Kırmızı Şemsiye olmak üzere bütün LGBTİ Derneklerinden bir açıklama bekliyorum.

Bu tür kişilerle organik bağınızın bulunması, şimdi ve gelecekte işleyecekleri her türlü insanlık suçuna aracılık etmeniz demektir.

Can Çavuşoğlu

http://cancavusoglu.info

Twitter @cancavusglu

İlgili Haber: Fırat Söyle’den Homofobik ve Transfobik İthamlara yanıt

19 Ocak 2015 Pazartesi

Türkiye'deki LGBTİ Derneklerinin gizli misyonu

Can Çavuşoğlu Facebook sayfasında Türkiye'deki LGBTİ Derneklerinin gizli misyonu; başlıklı bir yazı yayınladı.
İşte üzerinden çokça tartışılacak o yazı.
Şimdi konu aslında çok basit... Bu dernekler AB fonları kullanıyorlar, az buz değil milyonlarca lira alıyorlar, bütçelerinin neredeyse 90%'ı bu fonlardan oluşuyor. Karşılığında kendilerine verilen siyasi ajanda içerisinde hareket ediyorlar.
1. Önceden örnekleri hazır 3-5 seminer düzenleyerek iş yapıyor gözükmek.
2. Türkiye'yi her fırsatta kötülemek, karalamak ve aşağılamak.
3. HDP çizgisinde bir siyaset yapmak, Kürtler de mağdur, sonuçta ortak bir mağdurlar korosu kurmak.
4. Belli başlı 20 kişi, kıyak maaşlarla haklarımızı savunuyor adı altında bu sisteme hizmet etmek.
Birisi bu çizginin dışındaysa eğer hemen ötekileştiriliyor. Yok edilmeye çalışılıyor!
Kişi eşcinsel değilse yöntem çok kolay, insanlık suçu işliyor, homofobik vs...
Kişi eğer eşcinselse; faşist, hain, ajan, ırkçı, göt kılı, hülog, paralel, komünist, sen ne anlarsın, cahil, aktivist olarak ne yaptın, kitap oku, gel dernek kursana gibi daha onlarca yöntemle saldırıyorlar.
Aslında karşılarında duran kişiyi ötekileştirdiklerinin, asıl kendilerinin faşistlik ve ayrımcılık yaptıklarının belki farkında olarak (aptal değiller) belki de olmayarak bunu yapıyorlar.
Bu olaylar büyüdükçe tabi toplum da yazılan çizilenleri okuyor, kendi mantık süzgecinden geçiriyor ve bizim durduğumuz noktaya park ediyor.
O yüzden LGBTİ oluşumu içerisine çöreklenmiş tehlikeli, çıkarcı ve başkasının piyonu olmuş kurumlarla mücadeleye yılmadan devam edeceğiz...

Kaynak

9 Ocak 2015 Cuma

Eşcinsellik nedir, ne değildir?

Eşcinsellik , ayni cinse ait iki bireyin duygusal ve cinsel birlikteliğidir.Eşcinsellik herhangi bir hastalık, zihinsel uyumsuzluk ya da duygusal bir problem değildir. Eşcinsel ilişki iki kadın ya da iki erkek arasinda gelişir, duygusal veya cinsel tatmin açısından heteroseksüel bir ilişkiden hiçbir farkı yoktur.

Eşcinsel eğilimler sadece belli bir insan tipi için geçerli değildir.Toplumun herhangi bir alanında hiç eşcinsel bulunmaz gibi bir kısıtlama yapmak mümkün değildir. Eşcinseller de heterosksüeller gibi toplumun her kesiminde varlık gösterirler. Doktorlar , akademisyenler gibi yüksek kültür sevisyesinde eşcinseller olduğu gibi, taksicilik ya da hemşirelik yapan, ya da sadece ilkokul mezunu olabilmiş eşcinseller de mevcuttur. Bir insanın cinsel yönelimleri , onun eğitim seviyesine, okur-yazarlığına, yaşına, konuştuğu dile, inandığı ya da inanmadığı dine, mensup olduğu millete bağlı değildir. Yani toplumun her kesiminde , her yaştan,dil,din ve ırktan eşcinsel birey bulunabilir.

İnsanların cinsel yönelimlerini birçok biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktör etkiler , ancak bilim adamları yine de insanın cinsel yönelimlerindeki çeşitliliğin sebeplerini kesin bir şekilde açıklayamamaktadırlar. Bir grup embriyolojist ve psikolog ,bireyin henuz anne karnındayken cinsel yönelimlerinin belirginleşitiğini savunurken; bir grup da bunu ,bireyin genlerinin yani sira içinde yetiştiği sosyolojik ve psikolojik çevrenin belirlediğine inanıyor. Ancak iki grubun da varsayımları kesin kanıtlara dayandırılamamakta .Bilinen gerçekler şunlardir ki ilk cinsel eğilimler bireyin erken ergenlik döneminde, henüz hiçbir cinsle hiçbir cinsel birliktelik yaşamadan ortaya cıkar , ve bireyin seçimine bağlı değildir.Bence eşcinsellik çoğumuzun sandığı gibi "cinsel tercih" değildir , yemekte kırmızı mı beyaz mı sarap içeceğinizi seçebilirsiniz ama eşcinsel mi heteroseksüel mi olacağınızı seçmek gibi bir durumunuz yok. Eğer eşcinselseniz eşcinselsiniz "Ben bu işi sevmedim, hem kendime uygun sevgili bulamıyorum hem de üzerimde çok baskı var , ben heteroseksüel olacağım" demek gibi bir seçeneğiniz yok.

Cinsel yönelimler de insanın benliğinin, karakterinin, varlığının bir parçası. "Normal"den farklı cinsel yönelimlerinizi inkar ederek, görmezden gelerek ya da bastırarak gerçek bir mutluluğa, sağlam bir kişiliğe asla sahip olamazsınız. Eşcinsellik psikolog ve psikiyatristler tarafından uzun yıllar boyunca kişinin bütünlüğünü sağlayan doğal bir cinsel yönelim olarak değil de kişinin mutsuzluğuna sebep olan bir psikolojik bozukluk olarak görüldü, ve bir hastalık olarak değerlendirildiği için de tedavisi olduğu düşünüldü .Bunun için eşcinsel bireye türlü terapiler uygulandı. Freud'un "Bir eşcinseli heteroseksüelle dönüştürmedeki başarı olasılığı tersinden fazla değildir." uyarsısına rağmen bu konuda çalışmalar yürütüldü. Geçici başarılar sağlandığı iddia edilse de kesin bir başarı hiçbir zaman sağlanamadı. Ve sonunda eşcinsellik 1976 yılında Amerikan Psikiyatri Derneği'nin zihinsel hastalıklara ilişkin resmi listesinden çıkarıldı.

Eşcinsellik aslında sanıldığı kadar da doğaya aykırı bir durum değil. Hayvanlar aleminde de hemcinsiyle ilişki kuran hayvanlar var. Aslında belki de bizim düştüğümüz yalnış iki cinsi yani erkeği ve kadını birbirinden tamamen ayrı düşünmek . Ama o kadar da birbirinden farklı değil bu iki cins, yani kadınlar da erkeklerle simgeleştirilen davranışlar sıkça görülebilir, erkekler de kadınsal davranışlar gösterebilir ve bunun hiçbir anormalliği de yoktur. Sonuçta erkekte de kadınlık hormonu salgılanıyor, kadında da, aynı sey erkeklik hormonu için de geçerli. Yani kadınlığı ya da erkekliği sınırlı çizgiler içine oturtmaya çalısmak çok yalnış. Ayrıca embriyolojist ve psikologlarin fikir birliğine vardığı bir konu şudur ki insan hormonal ve kas yapısı olarak biseksüel bir yapıya sahiptir.

Eşcinselliğin cinsellikle değil de sevgiyle ilgili olduğu söylenmiştir. Eşcinselligi tanımlamak her ne kadar zor olsa da ; eşcinselin kendi cinsinden birine aşık olan kişi olduğu açıkça söylenebilir. Karl Wrich'in dediği gibi : " Doğa, gerçek aşkın olduğu yerdedir."

Toplumsal bakış:

Eşcinsellerin nasıl bir yaşamı olacağını büyük ölçüde yaşadikları toplumun eşcinselliğe karşı tutumu belirlemektedir. Eşcinselliğe karşı önyargı farklı olan bireye duyulan düşmanlık olarak açıklanabilir. Eşcinsellik karşıtı olan bağnazlık eşcinselligin birçok toplumda "cinsiyete bağlı güç" yapısını tehdit etmesinden de kaynaklanır. Amerika yerlilerinde kadın ve erkek toplumsal anlamda eşit rollere sahipmiş, bu yerli kabilelerde eşcinsel birey coğu zaman özel yetenekleri nedeniyle el üzerinde tutulurmuş. Öte yandan , askeri ve erkek egemen bir hiyerarşiye sahip olan Aztek uygarlığında ise eşcinsellik ölüm cezasıyla cezalandırılan bir suçmuş.

Tarihte eşcinsellik sık sık kurum ve kişilere iftira ederek onları kötülemek , karalamak hatta yok etmek için bir araç olarak kullanılmış. 13.yüzyilda Fransa kralı IV.Philippe hazinesine göz diktiği Templer Şövalyelerini dağıtmak için onları "tasavvur edilmesi korkunç, öğrenilmesi dehset verici ,iğrenç bir suç, lanetli bir kötülük, şeytan işi , iğrenç bir utançla" suçladı.Bu devletten ayrı , gizli toplantılar yapan salt erkeklerden oluşan bir topluluk için oldukça ideal bir suçlamaydı. Ve sonunda şövalyelerin çoğu tutuklandı ve öldürüldü.

Yakın tarihte yani 19. Yüzyılda bu sefer eşcinsellik suçlamaları iftira etmek için değil de , gerçek eşcinselleri toplumdan dışlamak ve mahkum etmek amaçlıydı. Bu mahkumiyetlerin en bilinen örneği ise İngiliz yazar ve şair Oscar Wilde'ınkidir. Oscar Wilde zengin ve güçlü bir markini oğluna aşık olur, ancak bu Queensberry Markisinin kaldirabilceği birşey değildir. Oscar Wilde' ı karalamak için oyununun gösterildiği tiyatronun kapısına onu eşcinsellikle suçlayan bir not bırakır. Wilde kendi sonunu hazırlayan bir kararla markiye hakaret davasi acar. Yalnız onun için işler tersine dönmüştür çünki marki Wilde'a karşi çok kesin kanıtlar ortaya çıkarmıştır. Wilde mahkeme salonunda şu etkili konuşmayı yapar ve ceza almaktan kurtulur :

" Bu yüzyılda "adı ağza alınmaktan korkulan aşk" David ve Jonathan'ın arasında olan, Platon'un felsefesinin temel direği, Michealangelo'nun, Shakespeare'in sonelerinde bulacagınız türden genç bir adamın kendinden büyük bir erkeğe duyduğu derin sevgidir… Güzeldir, niteliklidir, sevginin en asıl biçimidir. Doğadışı hiçbir yanı yoktur . Dünya onunla dalga geçer ve bazen onunla kişiyi ceza boyunduruğuna gönderir…"

Ancak açılan diğer mahkemede bu kadar dokunaklı konusamaz ve mahkum olur.

Oscar Wilde'ın yukarıda bahsettigi gibi hepimizin çok yakından tanıdığı bazı isimler tahmin edildiğinin aksine eşcinseldiler : İlkcağ filozoflarından Sokrates, Platon, tarihte bilinen ilk kadın şair Sappho , Rönesans'ın en meşhur isimleri Leonardo Da Vinci, Michealangelo , hemşirelik tarihinin en büyük ismi Florance Nightingale, yazar Virginia Woolf, Emily Dickonson, Jean Genet, Edward Morgan Forster ….

Ve iki sürpriz isim , ünlü kompozitör Tchailkovsky, ve William Shakespeare.( Shakespeare' in sonelerinin 126 tanesi bir erkege , geri kalan 28 tanesiyse karanlık bir kadına yazılmıştır.)

Kaynaklar:
"Eşcinselliğin Doğal Tarihi" _ Francis Mark Mondimore
"From the Closet to the Courts" _ Ruth Simpson
"Love Between Women" _ Charlotte Woolff
"100 Gay " _ Paul Russell

egenurtr

6 Ocak 2015 Salı

Eylül Cansın'ın Anısına

Türk toplumunun ahlak yapısına uymadığına karar verildiği için, toplumsal baskı altında ezilmiş, çalıştırılmamış, yaşatılmamış, insan yerine konmamış ve gencecik yaşında intihar etmeye itilmiş bir vatandaşımız. Türk toplumunun ahlak anlayışına ters olduğu için kimse arkasından üzülmez, kimse geride kalan nice aynı durumda ki genç için çaba sarf etmez. destek olmadığı gibi destek olan LGBTİ gibi kurumları da topa tutar bu halk, trans der yolda bıçaklar, lezbiyen der zorla erkeğe nikahlar ve altına yatırır, biseksüel der ırzına geçip mahallece sarkıntılık yapar, ibne der evlenmesine karışır, iş vermez, aş vermez, ev kiralamaz, kaldırımdan yola iter, üstüne araba sürer, ırzına geçer, tecavüz eder, aşağılar............. daha saatlerce yazabiliriz örnekleri değil mi? Nedeni ise bu insanların Türk toplumunun ahlak yapısına uymamaları, Türk halkı bu konuda yaptıklarında sonuna kadar haklı mıdır?
Türk ahlak anlayışı:
Küçücük kızları babaları vasıtasıyla satmayı uygun görür,
Çocuk yaştaki kızları erkek yatağına atıp, düğün demeyi uygun görür,
Kendi akrabasına, gelinine, kızına ve oğluna cinsel saldırıyı uygun görür,
Hırsızlığı, tembelliği, sapkınlığı uygun görür.
Töre diye, adet diye adam öldürmeyi uygun görür.
Adalate, kanunlara saygısızlığı ve uymamazlığı uygun görür,
Her türlü dolandırıcılığı, yalancılığı, namussuzluğu (dillendirmemek koşuluyla) uygun görür.
Tecavüzü, tacizi hak görür, yapanı ödüllendirir.......... (bu örneklerde belki saymakla bitmez. ama uygun görmediği şeyler den biri de doğuştan gelen biyolojik etmenlere dayalı cinsel kimliktir ve insana saygıdır. Türk ahlak anlayışı bunu affetmez.

Meseleye Eylül Cansın(Mehtap Zengin) gibi Trans olanlara karşı durmak olarak bakmamak gerek, meselenin özü Türk halkının ahlak anlayışının konuları dillendirmemek üzerine olmasıyla ele alalım, o zaman daha aydınlatıcı olur. Uzun uzun yazmaya gerek yok, ki açıp bakabilir merak edenler. Türkiye erkek erkeğe ahlaksızlığın en çok olduğu ülkelerdendir, milli inancımız islam’ın coğrafyası en sık görüldüğü yerdir (eşcinsellik değil, uygunsuz ilişki yani ensest, zorlama, istismar vb), her türlü ahlaksızlığı ve vicdansızlığın en kolay hazmedildiği yerlerdir bu coğrafyalar. Ama yüzyıllardır hazmedemediğimiz tek şey bunları kendimize yakıştıramamak, yapmayı yakıştırırken başkasının dillendirmesini yakıştıramamak. Bu yüzden Mehtap gibi insanlara yer yoktur. Mehtap dediğin çaresiz 22 yaşında birisi sadece, genç olmak, güçlü olmakla falan alakası yok bunun. Bu milletin ataları bile saraylarda saklandılar, mahalle aralarında evlerde saklandılar, camilerde okullarda saklandılar. 7 cihan’a hükmetmiş padişahları bile gizli gizli yaşadılar erkek erkeğe ilişkilerini ve yıllar sonra bile torunları atamız ibne olamaz diye çıkıştı.

Mesele mehtap değil elbette, Mehtap'ın kendini gizlememesi, rol yapmaması, yalan söylememesi, asıl mesele bu insanların Türk toplumuna gerçek yüzünü göstermesi.

Ne yapmış Mehtap hem intihar etmiş hem de video ya çekip duyurmuş, konu komşu öğrenmiş onu, insanlar duymuş, kendini anlatmış mehtap, konuyu dillendirmiş. Olmamış tabi ki de Türk ahlak anlayışına ters. O yüzden bir kısmımız üzülürken bir kısmımızda küfretsin. İki üç güne hayıflanırız ve eski hayatımıza döneriz.
Başkasının fikirlerine, yaşam biçimine saygısı olmayan, aklı kıt şerefsizlerin intihara sürüklediği toplumumuzun bir bireyi.

kendi yaşam biçimlerini dayatmak için elinden geleni yapan, kendi gerçekliğinden ve neyi savunduğundan bihaber olan cahil it sürüsü bu intiharı yine görmezden gelecek.
Gerçekten çok üzücü. "o eve çişini kakasını yapmaz" derken boğazım düğümlendi. Belki de yarı sarhoş kafa ile betimlemek istediği şey; "o benim gibi değil, evden atılmayı hak etmiyor" demekti. Ne acı.
Ve "neden şunu yapmadın" "neden bunu yapmadın" demenin bir anlamı yok. Yapabileceği seks işçiliğinden başka hiçbir şeyin kalmadığı aşikar. Hatta o kadar aleni ki; seks işçiliği dışındaki bir olasılık aklına dahi gelmiyor. Anladığım kadarıyla "beni çalıştırmadılar" demesinin ilk anladığımızdan farklı ve çok daha vahim bir anlamı var;

Yani seks işçiliği gibi bir insanlığın yüz karası meslek bile yaptırılmamış kendisine.(seks işçilerinden bahsetmiyorum, insanların bunu yapmak zorunda kalmasından bahsediyorum burada)

Düşünün şimdi; transları sokaklara iten ve seks işçiliği yapmaya mecbur eden bu garabet devlet ve toplumun yanı sıra mekan kapmak için mafyalaşan üstelik kendi oluşturdukları oluşumlar var. Bu oluşum veya bu yaşama savaşı (adına ne derseniz deyin) döverek sokak ortasında çırılçıplak bırakacak kadar vahşileşmiş.
Şimdi ben bu insanlardan nefret eden hatta yok edilmelerini savunan arkadaşlara sormak istiyorum; Allah, bu insanları neyle sınıyor böyle, nasıl bir imtihan bu?
Orospudur, ahlaksızdır, köpek kadar değeri yoktur, cehennemliktir, münafıktır, ibnedir, totoştur, g.tverendir, karı kılıklıdır, değersizdir, sapkındır, hastadır, toptur, fahişedir...

Evet ölmeden önce bunların hepsiydi, bunların hepsi üzerine yapışmıştı ve çok ahlaklı bir toplum yapmıştı bunu, o toplum öyle ahlaklı ki gözünden tanır adamı ve basar damgayı işte öyle güzel Müslümandır.
Öyle Müslümandır ki asla dinlemez karşısındakini, o öyle diyorsa öyledir kime saygı duyup duymayacağını iyi bilir, herkes insan değildir çünkü ve Müslümanlar sadece insana saygı duyarlar.
ve Mehtap sen ne kadar temiz kalpli bir insan olsan da cehenneme gideceksin çünkü senin görünüşün kalbinden daha önemli kızım.
Ve "normal" bir işte çalışamadığı için fuhuş yapmak zorunda kalan ve bu hayatı hazmedemeyip yitip giden, öyle ya da böyle harcanan gencecik insanlardan yalnızca biri.

Keşke dünya da senin yüzün kadar güzel olsaydı. keşke dünya senin sesinin titreyişi kadar naif olsaydı. Sana değil, hepimize yazık. Toprağın en güzel çiçeklere yaşam olsun.
Arkadaşının karısıyla yatıp bunu arkadaşının karısının orospu olduğu için hak ettiğine bağlayan bu şekilde namussuzluğunu perdeleyip sabah akşam namus, şeref naraları atan bir toplumda, ortak arkadaşlarının bir diğer ortak arkadaşlarının karısıyla yattığını bilip bunu hak eden kadın s.kilir diyerek açıklayıp bu namussuzluklarını örtüp sabah akşam namus, şeref nutukları aran bir toplumda, daha çocuk yaştaki kızlarla evlenecek kadar namussuz insanlarla dolu bir toplumda, milletin karısına kızına ağzından salyalar akarak sarkan şerefsizlerle dolu bir toplumda canına kıymış insan.

İsmini hatırlamadığım bir ilahiyat hocası vardı kadınların çalışmaması gerektiğini savunuyordu daha sonra kızının bir şirkette üst düzey yöneticiliği ortaya çıktı. Aslında bu toplumumuzun genel resmi. Hiç kimse aslında kendisi değil. Kurnazlık bu toplumda var olmak için geliştirilen bir sonuç. çoğu insan kendisini saklayıp, muhafazakar değerlerin bayraktarlığını yaparak kapalı kapılar ardında aslında kendisi olup kendini yaşayabiliyor.

İntihar eden bu insan kendisi olduğu için cezalandırılmış. Bu toplum kendisi olabilen insanları sevmez, bununla yüzleşirse, aslında kendisiyle, kim olduğuyla yüzleşmek zorunda kalır o yüzden yok etmek ister.
Ve maalesef "it iti ısırıyor". Seks işçiliği yapan trans kadınlar arasında çok bariz bir şiddet söz konusu. Seks işçiliği yapan bazı translar arasında mafyalaşma var. Belli bölgelerde belli translar çalışıyor ve başkalarını oraya sokmuyorlar. Rant kavgası belki, müşteri kapma kavgası. Şiddet gördüğü müşteriyi başka bir seks işçisine kaptırmamak için o seks işçisine şiddet uygulayan trans bu.
Yazık, hayatının son anlarında bile herkese sevgi dağıtan, herkesi kucaklayan, öpen bir kadına sahip çıkamamışız,
Yazık, "ben ölüyorum, hemen bak şimdi, çok yakında" diyen bir kadına "dur, yapma!" diyememişiz,
Yazık, seçimini yapmış bir kadına "bedeninden" başka bir geçim kaynağı bırakmamışız,
Yazık, binlerce Eylül ile beraber yaşarken binlercesini görmezden gelmişiz,
Yazık, gündüzleri biz almışız -başı dik mağrur yaşarken- geceleri ve tekinsizlikleri onlara satmışız,

Yazık, sana yazık, bana yazık, hepimize yazık ...

ÖYKÜ EVREN ÖZEN

5 Ocak 2015 Pazartesi

Renkli dostlarıma;

Benden eşcinsellerle ilgili bir yazı kaleme almam istendiğinde ne yalan söyleyeyim biraz tedirgin oldum.Ve sonra bundan da utandım. Çünkü hayatın kıyısını köşesini bırakın en arka taraflarına itilmiş insanlarla ilgili bir yazı kaleme almak bile, homofobik insanların hedefi haline gelmek ve onların iğrenç yakıştırmalarıyla yüzleşmek demekti. Ve tam bu yazıyı nasıl yazarım? Nerden başlarım diye düşünürken Mehtap Zengin adlı trans bir kardeşimizin Boğaz köprüsünden atlayarak intihar ettiğini büyük bir üzüntüyle öğrendim. Neler yaşamış ne sorunlarla yüzyüze gelmiş, şimdi de canına kıyan ve canına kıyılan yüzlercesi gibi bir istatistik olmuştu. Bu rengarenk kişilikli aslında hayatın her yönünde başarılı bir çok insanın bu kadar haksızca toplum dışına itildiğini görmek, hep hakaret ve alay ve komedi malzemesi edildiklerini görmek, gerçekten çok üzücü! Benim de tanıdığım müzik Dünyasından film  ve moda Dünyasından, Edebiyat Dünyasından bir çok değerli sanatçı, prodüktör, hatta bilim insanlarının olduğu bir büyük bir kitleden bahsediyorum. Kimi cesaret edip halka açıklamış kimi de korkuyla susmuş ya da susturulmuş insanlar. Hepsi de çok özel, duygusal, özellikke kreatif işlerde çok başarılılar. Ama sadece cinsellikleriyle değerlendiriliyorlar ne yazık ki! Ülkemizdeki iki yüzlü Homofobik yaklaşım, onlarla beraber olup, daha sonra döven, öldüren soyan aşağılayan homofobiklerin varlığı midemi bulandırıyor. Oysa içlerinde derinde bir yerde birazcık insanlık kalmış, insanları rengi, dini, ırkı, ve cinsiyetiyle değil, saf ve tertemiz insanlığıyla görebilen gerçek insanlara sesleniyorum! Bu insanları daha fazla görmezden gelemezsiniz! Bir durum, bir bakın bir dinleyin! Ne istiyorlar? Hiç bir şey! Onlar da senin gibi özgürce, mutlu bir şekilde yaşamak istiyorlar. Hiç birşey yapamıyorsan bari özgür yaşam haklarına karışma. Diyojen'in Büyük İskender'e söylediği gibi, Gölge etme, başka ihsan istemem senden! Sevgiyke kalın renkli dostlarım.

https://twitter.com/atillatasnet

4 Ocak 2015 Pazar

Trans Mehtap intihar etti

İstanbul'da dün gece Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden trans bireyin intihar öncesi çektiği video kaydı ortaya çıktı.

İstanbul Nişantaşı'nda 16 Ekim 2014 tarihinde intihar edeceğine dair video paylaştıktan sonra kendini asan Mehmet Pişkin'in ardından dün gece de Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden Trans Mehtap Zengin’in intihar öncesi çektiği video kaydı ortaya çıktı. 24 yaşında olduğu öğrenilen ve intihar videosunu çekerken sürekli ağlayan Zengin, intihar etmeden önce annesinden son bir istekte bulunarak, videoda intihar nedenini ve vasiyetini anlattı.

YAPAMADIM, ÇÜNKÜ İNSANLAR BANA İZİN VERMEDİ

Sürekli ağlayan Zengin çektiği videoda, “Bugün benim en güzel günüm, çok mutluyum ama bugün benim için güzel bir gün daha olacak. Herkese teşekkür ediyorum, onları seviyorum. Birçok insan benim arkadaşımdı ama arkadaşım değilmiş. Herkesi vicdanı ile baş başa bırakıyorum. Ben artık yapamıyorum, bunu öğrendim. Herkesin istediği gibi istediği şeyi yapıyorum. Şu anda 24 yaşında olmam lazım ve 24 yaşımda hayatımı sonlandırıyorum. Yapamadım, çünkü insanlar bana izin vermedi, çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım, bana çok engel oldular ve beni çok mağdur ettiler. Herkesi Allah ile baş başa bırakıyorum ve şuan Boğaziçi Köprüsü’ne doğru gidiyorum. Yarın gazetelerin 3., 4., veya 1. sayfalarında benim adımı duyacaksınız. Hepinizi öpüyorum Allah’a emanet olsun” ifadelerine yer verdi.

ONA HER BAKTIĞINDA SADECE BENİ HATIRLA VE ONU KİMSEYE VERME

Zengin, “Tek isteğim, anne benim evde küçük bir köpeğim var. Onu senin alacağını ve çok iyi bakacağını biliyorum. Anne onu sana emanet ediyorum. Ona her baktığında sadece beni hatırla ve onu kimseye verme. O tuvaletini eve yapmıyor. Ona kızma, hiçbir şekilde hiçbir şey yapmıyor. Benim günahıma giren, vebalimi alan insanları Allah’a havale ediyorum” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Mehtap'ın intiharının sorumlusunun Travesti ve Translardan haraç alan Kürt LGBTİ Mafyası olduğu iddia ediliyor.

https://twitter.com/turkgayclub/status/551872371125395456

3 Ocak 2015 Cumartesi

T-Der, Trans Danışma Merkezi Derneği Kuruldu

Sivil Düşün desteğiyle Ankara’da Trans Danışma Merkezi kuruldu. Trans bireylerin geçiş süreçlerinde tıbbi, hukuki ve sosyal destek alabildikleri merkez aynı zamanda trans bireylerin cinsiyet değiştirme süreçlerinde yaşadıkları insan hakları ihlallerini ve bu süreçteki ayrımcılıkları raporlayarak toplumsal bilinç yaratıyor.

Sivil Düşün, Ankara'da faaliyet göstermeye başlayan T-Der, Trans Danışma Merkezi Derneğine 9.193 TL tutarında Kira, Aidat, Ofis Giderleri, Masaüstü Bilgisayar, Masa, Sandalye, Kitaplık Giderler adı altında destekte bulundu.
Sivil Düşün AB Programı, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun aktivistlerin, sivil toplum örgütleri, ağlar ve platformlarının gereksinimlerine cevap vermek üzere tasarladığı yenilikçi, esnek ve katılımcı bir Avrupa Birliği programıdır. 2016 yılına kadar devam edecek Sivil Düşün AB Programı, Aktivist Destek Programı ile Ağlar ve Platformlar Hibe Programı’ndan oluşuyor.

Sivil Düşün AB Programı, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun 2010-11 tarihlerinde 11 ilde 730 sivil toplum temsilcisiyle gerçekleştirdiği danışma toplantılarından oluşan geniş kapsamlı çalışma sonucunda, sivil toplum örgütlerinin gereksinimlerinin belirlenmesiyle tasarlandı.

Kapasite geliştirmedeki yetersizlikler, destek araçlarının ağır bürokratik uygulamalarla verimsizleşmesi, ortak çalışmalar yapılabilmesi için diğer aktivistler ve sivil toplum örgütleri ile bir araya gelebilmenin zorlukları, birçok sivil toplum temsilcisinin ortak kaygıları olarak belirlendi. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, bu bulgulardan yola çıkarak sivil toplumu gereksinimleri doğrultusunda desteklemek üzere, Sivil Düşün AB Programı’nı tasarlayarak uygulamaya geçirdi.

Sivil Düşün AB Programı ile:
Sivil toplum, kamu ve özel sektör işbirliklerini güçlendiriyor.
Hak temelli çalışmalar yürüten sivil toplum örgütlerini, sivil işbirliklerini, ağları, platformları ve aktivistleri destekliyor.
Katılımcı demokrasi yapıları ve değerlerinin geliştirilmesine katkıda bulunan tüm çalışmalara açık.
Türkiye’de yürütülen hak temelli çalışmaların daha geniş kitlelere duyurulmasına destek oluyor.
Adil rekabet, fırsat eşitliği ve şeffaflık ilkelerini temel alıyor.
Verdikleri desteklerin sivil toplumun gereksinimlerine doğrudan cevap vermesine önem veriyor.
Tüm süreçlerde sivil toplumla katılımcı bir yaklaşım benimsiyor.
Dezavantajlı grupların gereksinimlerine cevap vererek çoğulculuğun sağlanmasına katkı sağlıyor.

Trans Danışma Merkezi Dernek Ofisi
Trans bireyler cinsiyet değiştirme ve geçiş süreçlerinde artık yalnız değil.
Sivil Düşün desteğiyle Ankara’da Trans Danışma Merkezi kuruldu. Trans bireylerin geçiş süreçlerinde tıbbi, hukuki ve sosyal destek alabildikleri merkez aynı zamanda trans bireylerin cinsiyet değiştirme süreçlerinde yaşadıkları insan hakları ihlallerini ve bu süreçteki ayrımcılıkları raporlayarak toplumsal bilinç yaratıyor.

Trans Danışma Merkezini daha yakından tanımak için http://t-der.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

Proje Detayları

Kategori: Aktivist Programı
Etiketler: LGBTİ
Uygulama Yeri: Ankara
Bütçe: 9.193 TL
Destek Verilen Kalemler: Kira, Aidat, Ofis Giderleri, Masaüstü Bilgisayar, Masa, Sandalye, Kitaplık Giderleri
Proje Sahibi: Trans Danışma Merkezi Derneği

Kaynak: sivildusun.net

Haber: Özcan Özer

 

Dernekler Ne Getirdi Ne Götürdü!

Uzun zamandır bu konu da yazmayı istiyordum. Ama bu bugüne kısmetmiş. Yaklaşık 22 yıldır eşcinsel örgütlenmelerinde yer aldım. Kiminde sadece katılımcı ama çoğunda aktif bir kişi olarak yer aldım.

Yıllar önce daha yeni kurulum aşamalarında Lambda İstanbul’un toplantılarına katılıyordum. Daha sonra KAOS GL nin birkaç etkinliğinde yer aldım. Geçmiş yılarda iki kurum arasında hep içsel sorunlar vardı zannedersem bu daha hala devam ediyordur. Zaman geçip bilinçlendikçe aslında bu kurumların LGBTİ mücadelesini aşarak proje yani para kazanılan örgütler haline dönüştüğünü farkettim.

Bu çok başarılı bir gelişme olarak görünse de aslında işin içine para girince bu mücadeleyi canla başla hiçbir karşılık beklemeden yapan kişilerin inanılmaz değiştiğini gördüm. Aslında galiba para her kişiyi değiştiriyor. Sosyalizmi savunan bu aktivistlerin aslında kapitalist olduklarını farketmem hayatımın şokuydu. Sosyalist gözükerek kapitalizmin nimetlerinden yararlanmak ne derece doğru onu bu sosyalist aktivistlere sormak gerekir. Aslında daha da ileri gidip bu mücadele uğruna AB-ABD-Konsolosluklar ve çeşitli sivil toplum örgütlerden aldıkları milyon avrolar ile yaptıkları ne diye baktığımızda ne yazık ki birkaç broşür, kitapçık, dergi, web sitesi, panel dışına çıkmıyor. Daha ilginci dernek üyelerinin çoğalmaması ve halen toplumun LGBTİ bireylerinden destek beklemeleri de düşündürücü. Yapılan etkinliklere katılanlarda genelde LGBTİ bireyler ve yakınları. Yani topluma inememeleri de çok ilginç. Bu kadar maddi destek al ve sonuç bu kadar vahim olsun.

Aynı zamanda Türkiye de yasal dernek statüsünde bulunan oluşumların yönetimleri değişse bile aslında arka planda yönetenler aynı kalmakta tıpkı bugün başbakanımız olduğu gibi aslında yönetenin o olmadığının bilinmesi gibi. Bunun bu şekilde olması aslında o kurumlarda ki kişilerin elinde ki maddi gücü kaybetmek istememesi olduğunu biliyoruz. Hep okuruz 30-40 yıldır başkan güven tazeledi diye aslında öyle midir? Yoksa başka kişilere şans verilmemesi midir? Bu ciddi anlamda tartışılmalı. Bu nedenle derneklere yeni üyeler alınmaması da korkunç bir iddiadır.

LGBTİ derneklerin genel anlamda Kürt politikasını desteklemeleri de ilginç bir yaklaşım benim bakış açımdan. Fakat HDP yi destekleyen bu dernekler acaba hiç şunu düşünmüş müdür? Neden HDP seçilebilecek yerden bir ilçe meclis ya da milletvekili adayı göstermemiştir? Neden doğuda o kadar belediyesi olan HDP nin LGBTİ bir başkanı ya da eş başkanı yoktur!.. Yoksa LGBTİ bireyler kullanılmakta mıdır? Tabi ki şunu da tartışmak gerekir İstanbul’da HDP den aday olan aktivistler varken neden KAOS GL ve Pembe Hayat tan hiç kimse siyasete adım atmamaktadır? Bu gayet düşündürücü bir durum.

Bu günün LGBTİ dernekleri aslında bugünün iktidarı AKP ile gizli bir anlaşma mı yapmıştır? Gayet güçlü bir yaklaşım çünkü Sağlık Bakanlığından dahi proje alıp daha sonra bedava aldıkları prezartifleri para karşılığı seks işçilerine satmışlardı. Hükümetin çalışmalarını yeterince güçlü eleştiremedikleri de çok net. En son Kızılay başkanının açıklamasına cılız bir ses çıkması da bunla bağlantılı omasın.

1993 yılında Bursa da LGBTİ arkadaşlar toplanıp fanzin niteliğinden SPARTAKÜS isimli gay- lezbiyen dergisini çıkarmaya başlamıştık. Fakat o zamanın emniyetinin baskısı ile ancak 3- 4 sayı çıkarabilmiştik, ama bu Bursa gibi bir kent için büyük başarıydı. Hatta Altıparmak semtinde bulunan Kelepir kitabevinde de satılıyordu. O dönem için bunun kabul edilmesi çok ciddi bir durumdu.

Bu dönemde arada KAOS GL ye yazılar yazıyordum. Arada güçlü bağlarımız vardı ta ki Travestileri, Transeksüelleri, Geyleri, Lezbiyenleri ve Biseksüelleri Koruma Yardımlaşma ve Kültürel Etkinlikleri kısa adıyla Bursa Gökkuşağı LGBT Derneğini kurana kadar. Dernek kurulduğu tarihlerde diyaloğumuz gayet iyiyken Türkiye de ilk kez düzenlediğimiz 1. Türkiyeli Eşcinseller Buluşması ismiyle ilk kez yasal izinli bir yürüyüş organize ettik. Bu yürüyüş iznini veren emniyet aynı zamanda arka planda yürüyüşü provakative etti ve o meşhur Bursaspor olayları cereyan etti. Bu olayda derneğimiz içinde bulunan yabancı uyruklu LGBTİ bireyler olduğu için elçiliklere yansıdı. Bu New York Times, Birleşmiş Milletler, İLGA ya kadar yansıdı. Bunun sonucunda o dönem ilk resmi GL derneği KAOS a ulaşan kurumlar destek oluyor. Bu durumda politika olarak TT yani travesti transeksüellere çok fazla destek olmayan bu kurumun yönetimi proje anlamında bu desteği farkedince daha önce cinsel yönelimi nedeniyle KAOS GL ile sorun yaşayan Buse Kılıçkaya ile projesel bir destekle Pembe Hayat Derneği ni kurup Türkiye ye ve dünya ya Türkiye’nin ilk TT derneği diye lanse edip destek almaya başlıyorlar. Tabi ki bu dönemde şiddet ve ev çalıştırdığım iddiasıyla hakkımda provasyonel çalışmalar yapmaya başlıyorlar. Bursa Gökuşağı LGBTİ Derneğine gelecek destekleri önünü kesmek için. Bunun içinde şahsi problemimin olduğu kişileri aleyhime kullanıyorlar. İşlerine geldiği zaman hemen kendi mahkemelerini kurup yargılıyorlar yok ediyorlar.Ama bu esna da 15 yaşında derneklerinde ki birey tarafından tecavüzü hiç konuşmuyorlar ve o dönemde Lambda İstanbul LGBTİ derneği başkanı boksör diye tanınan ev çalıştıran başkanı da hiç tartışmıyorlar. Çünkü sosyalist gözüken bu oluşumda ki aktivistler aslında yıllardır değişmez ve aktivizmi kapitalist düzene göre bir şirkette çalışır gibi yapmaya başlarlar. Çoğu resmi dernekte halen yıllardır aldıkları proje adı altında ki paraların nerelerde kullanıldığının hesabını vermemekte direnmektedir. Çünkü hesapların tutturulması hiçte kolay değil ama bizim muhasebecilerimiz gelir gideri dengeler. Dernek gelir gider makbuzları da derneğin kontrolündedir. Aynı zamanda ülkemizde KDV yi verip fatura kestirmekte mümkündür bu da başka seçenek olabilir. Harcamalar ne derece denetlenebilir. Genelde savundukları ilke gelin bakın kontrol edin olur. Ama gerçekte şirketleşen kurumlar neyi nasıl yapacağını çok iyi bilir.

Bursa Gökkuşağı LGBT derneğinin kapatılma sürecinde ve derneğimizin denetim kurulu üyesi İrem Okan’ın vahşice öldürülmesi sürecinde bu dernekler acaba neden yoktu? Tabi ki Bursa’da faili meçhul LGBTİ cinayetlerinde ve şiddet olaylarında bunu da çooook düşünmek gerekir.

Yaklaşan seçimlerde acaba bu kurumlar U dönüşü yapıp CHP yi mi destekleyecekler ne dersiniz? Fakat bir önce ki seçimde CHP yi desteklemeyen hatta ağır sözler kullanan bu kurumlar bunu nasıl izah edecek. Yıllardır CHP d siyaset yapıyorum. Ciddi anlamda CHP tabanında ki büyüklerimin desteğini gördüm. Onların oyu ile ilçe ve il delegesi oldum. Ön seçimde blok listeyi delerek 648 oy almamda çok önemliydi. Tepeden inme siyaset değil halk için siyaseti savunuyorum ve Atatürk ilkelerine göre sağlam adımlarla dik duruşumu bozmadan ilerliyorum.

Şimdi karşımızda milliyetçiliğe karşı olduğunu iddia eden, sosyalist, eleştiriyi hazmedemeyen, aslında homofobik ve transfobik oluşumlar bulunuyor. Milliyetçiliğe karşı olan LGBTİ bireyler aslında kürt milliyetçiliğini teşvik ediyorken nasıl CHP altında siyaset yapacaklar bunu da düşünmek gerekiyor!. Kaos GL: Kürdistan’da homofobi ve transfobi ile mücadele forumu yapılacak Seks işçiliğini şiddetle savunup seks işçiliği dışında seçenekler dışında mücadele etmeyen LGBTİ örgütler ne derece tartışılabilir. Yoksa AB yi arkasına alan bu kurumları eleştirenleri lobiler yok mu eder?  Facebook: LGBTİ Derneklerindeki Gerçekler Ortaya Çıkmalı

LGBTİ aktivizmini sonuna kadar destekliyorum. Fakat kesinlikle para için aktivizm olduğunda bu ruhun kaybolduğuna inanıyorum. Bu tıpkı siyasetin halk için değil para için yapılması gibi bir durum. Halk için yapılmayan her çalışma yok olmaya mahkumdur. Bu nedenle LGBTİ oluşumlarda da en fazla iki dönem görev yapanların bir daha o kurumda olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu o kurumlara olan güveni yıpratmaktadır.

Son söz; hangi kurumda olursa olsun halk için mücadele ediyorsa bu kurum hesap vermeli. Proje adı altında alınan milyon avro’larında bu nedenle hesabını hem halk hem devlet sormalı. Nasıl Deniz Feneri hesap vermeli diyorsak bu derneklerde hesap vermeli mutlaka.

ÖYKÜ EVREN ÖZEN

 

1 Ocak 2015 Perşembe

Birlik ve Beraberlik

Türkiye gibi yobaz kesime sahip bir ülkede, hala kendini açamamış,kimliğini ifade edebilmekte zorlanan,
çeşitli nedenlerden dolayı kimseye açılamayan genç eşcinseller mevcut.
Toplumsal yönden kendi kimliğini saklama ihtiyacı duyan eşcinseller için psikolojik sorunların başlaması elbetteki kaçınılmaz.
Sonu hazin olan yaşam için, çizilmiş hikayenin başlangıcını yazıyor toplumlar, bu şekilde önyargı aşılayarak kaçınılmaz bir hayatı yaşamak zorunda bırakılan genç bireyler kendi özgür düşüncelerini ifade edememeleri sonucu, stresli durumlar ve davranış bozukluğu gösterebiliyorlar.

Batılı tarzda bu konuyu ele alacak olursam Batılı ve gelişmiş ülkelerdeki eşcinseller iyi bir seviyede örgütlenerek kendi yaşamsal haklarını koruyor ve sorunlarıyla baş edebiliyorlar.

Çevreleri tarafından cinsel kimlikleri yüzünden hor görülmüyorlar.

Başarılı  örgütlenmeleri sayesinde özgür yaşam alanlarının var edilebileceğini göz önüne seriyorlar.

Birliktelik ve beraberlikten güç doğacağını gösteriyorlar.

Bu bağlamda siz ve sizin gibi cinsel kimliklerini saklayan insanlara ulaşarak bilgi alışverişi ve dayanışma içinde olmanız sizin açınızdan özgür yaşam haklarınıza fayda sağlayacaktır.

Unutulmamalıdır ki toplum'daki oturtulmuş belirli cinsel kimliklerin esnetilmesi ve farklı cinsel kimlikteki bireylerinde bu toplum içinde yer alması için aşılanan önyargının yıkılması gereklidir.

Bunu başarmak ve kendinizi topluma kabullendirmek için LGBTİ gruplara dahil olmanız açınızdan yararlı olur. Bu tür gruplara dahil olmadan önce iyi araştırma yapmanız gerekir. Türkiye'de farklı siyasi gruplar ve ideolojiler tarafından desteklenen çıkar amaçlı kurulan LGBTİ Örgüt ve Derneklerin olduğunu da unutmamanız gerekir.
HÜR VİCDAN , HÜR İNSAN , HÜR HAYAT , HÜR KİMLİK !