Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH), cinsel ilişki ile geçen enfeksiyon hastalıklardır. En sık rastlanan enfeksiyon hastalıklar grubunda yer alırlar. Bu hastalıkların tedavileri için harcanan paralar, ülkelerin sağlık bütçelerinde anlamlı yer tutmaktadır. Büyük yükler getirmektedir. Bu hastalıklardan korunmakta en etkin yol, her tür cinsel ilişkiden kaçınmaktır. Bunun iyi bir seçenek olmadığı açıktır. Eğer cinsel yaşamda aktif iseniz sizi koruyacak bir çok yöntem vardır.
Her eşin de tek eşli olduğu, tek eşlilik
Erkeklerin kondom (prezervatif, kaput) kullanması
Eğer damar yolu ile ilaç alıyorsanız mutlaka steril enjektör ve iğne kullanımı
Düzenli check-up yaptırmak ve CYBH kontrolleri yaptırmak
CYBH bulgularını bilmek ve bu konularda da dikkatli olmak
Adet dönemlerinde cinsel ilişkiden kaçınmak
Anal ilişkiden kaçınmak veya erkeğin kondom kullanması
Herşeye rağmen CYBH semptomlarını fark ederseniz yapmanız gereken ilk iş, doktorunuza gitmektir.
Doktorunuzun vereceği tedaviyi tam olarak uygulamalısınız.
Eğer emzirdiğiniz bebeğiniz varsa memeden kesin.
Cinsel ilişki yaşadığınız kişileri bilgilendirin, onların da en kısa zamanda tedavi almalarını sağlayınız.
Tedavi süresince ve doktorunuzun belirleyeceği zamana kadar cinsel ilişki kurmayın.
Tedavi bitiminde, tedavinin başarısını testler ile takip ettirin.
CYBH genelde 25 yaş ve altı gençlerde sık görülmektedir.
CYBH Bulguları
Günümüzde 20 den fazla CYBH tanımlanmıştır. En sık rastlanan CYBH ve bulguları aşağıda verilmiştir.
AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome)
Bu hastalık insanların enfeksiyon hastalıklara karşı direncini yok eden, İnsan İmmünyetmezlik Virüsü (HIV) tarafından yapılır. Bu hastalığa yakalanan kişiler enfeksiyon hastalıklara karşı savunmasız kalırlar. Bir çok hayatı tehdit eden hastalık ve bazı tip kanserler bu hastalarda görülür. Normalde hastalıklara neden olmayan bazı enfeksiyon ajanları bu kişilerin hayatını tehdit edici hastalıklar oluştururlar. HIV virüsü insanlara cinsel ilişki ve kanlı ortamlarca taşınır. Aynı iğnenin kullanılması, aynı pedikür makasının kullanılması, berberlerde jilet değiştirilmemesi hastalığın yayılmasına neden olabilir.
Human Papilloma Virüsü (HPV)
Cinsel organlar ve çevresinde siğil benzeri oluşumlara neden olan bu virüs kadınlarda cervix (uterus girişi) kanserlerinin de önemli sebeplerindendir. Virüs cinsel ilişki ile geçer.
Chlamydial Enfeksiyonlar
En sık rastlanan CYBH'tır. Hem erkeklerde hem de kadınlarda görülür. Akıntı ve idrar sırasında yanma, en sık görülen bulgularıdır. Kadınlarda tedavi edilmeyen hastalarda PID görülür. Bu enfeksiyonu taşıyan birçok kişide hiç bir rahatsız edici bulgu yoktur ve doktora başvurmazlar.
Gonorrhea (Bel Soğukluğu)
Gonerrhea da vagina veya penisten akıntı olur. İdrar yapmak zor ve ağrılıdır. Kadınlarda eğer tedavi edilmezse PID, ektopik gebelik (dış gebelik) ve kısırlığa neden olabilir.
Genital Herpes
Herpes Simplex virüsü neden olur (HSV). Sıklıkla genital bölgelerde ağrılı açık yaralar ve küçük su toplamaları şeklindeki yaralar görülür. Bu yaralar oluşmadan bölgede yanma ve kaşıntı hissi olabilmektedir. Genital Herpes yaraları birkaç hafta içinde iyileşseler de virüsler vucutta kalmakta ve daha sonra tekrar tekrar hastalığa neden olabilmektedir. Genital Herpes gebelik ve doğum sırasında bebek için ciddi tehlikeler yaratabilir.
Sifiliz (Firengi)
Bu hastalığın ilk bulgusu, kadınlarda vagina da, erkeklerde ise penis ucunda ağrısız bir yaranın belirmesidir. Bu hastalığın tedavisiz bırakılması, hastalığın çok ilerlemesine ve sinir sistemi, kalp dolaşım sistemi gibi hayati sistemleri tutmasına neden olabilir.
Amerikan Ulusal Alerji ve Salgın Hastalıklar Enstitüsü tarafından açıklanan diğer CYBH listesinde;
Bakterilerin neden olduğu vagina enfeksiyonları
Şankroid
Sitomegalo virüs enfeksiyonu
Granüloma İnguinale
Lymfogranüloma Venerum
Molloscum Contagiosum
Trichomoniasis
Vagial mantar enfeksiyonları
Uyuz
bulunmaktadır.
Kadınlar da CYBH en sık PID, cervix kanseri ve doğumda anneden bebeğe hastalığı bulaması ile anlaşılmaktadır. Bu hastalıkların erken tanıları tedavi başarısını büyük ölçüde arttırmaktadır.
kadinlar.com 12 Ekim 2005
23 Ekim 2005 Pazar
12 Ekim 2005 Çarşamba
Lezbiyenlik, Fantazi?
Ataerki, aslında kullanmaktan sık sık kaçındığım bir kelimedir. Buna pek çok neden sayabilirim. Ancak en önemlisi ataerkinin ne olup olmadığını kavramamış insanlarla konuşurken hiçbir anlam ifade etmemesi ve ataerkinin ne olup olmadığını anladığını düşünen insanların da bu kelimeyi çok savurganca kullanmaları. Ataerki ile mücadele eden kadınlar elbette kendi kişisel tarihlerinden dolayı, ataerki’ne ilişkin güçlü ve gerçekçi anlayışlara sahiptirler. Ancak iletişim sürecinde, biraraya gelen kişisel tarihler zaman zaman bir çöplüğe benzer görünümler sergileyebiliyorlar.
Hatta bazen da soyutlama yeteneğinin az gelişmişliğinden dolayı kişiler kendi cümlelerini bile anlamlandıramıyorlar. Konuşmalar esnasında ortaya çıkan cümleler, kavramlar, hal, tavır, mimik, jest ve vurgular biraraya geldiğinde saslı bir iletişimin kurulabileceğini sanmak tamamen bir yanılgı. Üstüste binen anlatıları kişilerin kafalarında biryerlerde oturabilmesi için kavramlara ihtiyaç duyuyoruz. Zaten tüm kavramların bir dilin olgunlaştığı andan itibaren(!) varolabilmesi mümkün değil. Zaman ilerledikçe, kişilikler biraraya geldikçe çöplük görünümünden kurtulmak için kavramlara ihtiyaç duyuyoruz. Ve hoop bakıyorsunuz yeni bir kavram daha.
Nasıl ki, ataerki sözcüğünün, eşcinsel sözcüğünün, gay sözcüğünün, feminist sözcüğünün, heteroseksizm sözcüğününü ve daha bir çoklarının kendi tarihleri var. Tüm bu sözcükler kişiler tarafından kavrandıkları takdirde (kavram olma görevlerini yerine getirdikleri takdirde), birçok biraraya gelmiş kişilikleri ifade ediyorlar ve iletişim sürecinde yerlerini alıyorlar. Elbette herşey gibi bu süreç de bir içiçe geçme, kaynaşma ve etkileşim süreci. Kavramları bir kere kazandıktan sonra, derdimizi anlatmak istediğimizde işimiz kolaylaşıyor:
Çünkü tek bir sözcükle bir tarihi anlatıyoruz. Ama kime? Elbette, benzer kişisel süreçlerden geçen ve bu kişiselliğin toplumsallığını ve politikliğinianlatan kavramı kavrayan birine. "Bıktım, bu erkek egemenliğinden!" diye haykıran bir kadını, birçok kadın ve rekek, hepinizin oldukça iyi bildiği ve şimdi sıralamak istemdiğim şekillerde algılayabiliyor. Bu kadın derdini herkese anlatabilmek için yeniden ve yeniden, birlikte mücadele verdiği kadınlardan ve kendi yaşamından edindiğ. Deneyimleri tarihsel bir anlatı şeklinde anlatmak zorunda kalıyor. İşte şimdi, ben koskoca bir tarihi baştan anlatamayacağım için ataerki sözcüğünü kullanmak zorundayım.
Lezbiyenler ve gayler arasında popüler bir tartışma çıkar, zaman zaman. "Bu ülkede lezbiyenler mi daha çok acı çekiyor, yoksa gayler mi?" Bazı gayler "erkekliği", "erkek" olmayı, erkeğe güç veren bir şeyi reddederek tehdit ettikleri için "erkek"lerden gelen zararla lezbiyenlerden daha çok karşılaştıklarını iddia ederler. Nedir ki, iki kadın birlikte yaşasa sokakta elele tutuşsa, hatta lezbiyenlikleri bilinse, gaylerden daha az tehdit altında kalırlar; toplum lezbiyenlere karşı daha hoşgörülü! (Hoşgörü!!) Bu tartışmada, lezbiyen olduğu için annesi tarafından dövülen, kocası tarafından öldürülen, adalet tarafından çocuğu elinden alınan, işvereni tarafından işinden atılan, ev arkadaşı tarafından evinden kovulan, abisi tarafından evine kapatılan, "erkek" tanıdıkları tarafından (sırf lezbiyen olduğu için= sözlü ve cinsel tacize uğrayan (seni iyice becerecek bir erkek karşına çıkmamıştır henüz!) lezbiyenlerden hiç bahsetmem.
Çünkü alenen görünen bir köyü, ki gaylerin nasıl olup da göremediğini anlayamadığım (!) bir köyü, anlatmaktan dilimde tüy bitti. Ama kendi kişisel tarihime ve cinselliğine sahip çıkan bir lezbiyen ve diğer lezbiyenler olarak, gaylerin bile (onlardan bu kadar çok şey beklemek erkek egemen bir toplumda abestir zaten ya) farkında olmadığı, ancak biz çenemizi kapamazsk anlamak zorunda kaldıkları birşeyden bahsederim: Ataerkinin kendi lezbiyenliğini keşfetme sürecinde, lezbiyenlerin üzerindeki ağır yükünden.
Geçen sayıdaki yazımdaki bir dizgi hatası bana ilginç bir azizlik yapmış. Dergi dizgiciliğinin ne zor iş olduğunu ve dergiyi dizen arkadaşların hangi koşullarda çalıştıklarını iyi bildiğimden, bu hatayı çok eğlenceli buldum. Görünene göre," lezbiyenlik, bir kadının kendi cinselliğine karşı çıkmasıdır." yazmışım. Ama doğrusu "lezbiyenlik, bir kadının kendi cinselliğine sahip çıkmasıdır." olacaktı. İlginç olan, tam da cinselliğe sahip çıkılması bağlamında lezbiyenlikten bahsetmeyi düşünüyordum ki, sanki beni bu konuda yazmaya iten bu dizgi hatasıymış gibi oldu. İşte ataerki, bir lezbiyen kendi cinselliğini anlamaya çalışırken, ona kendisine özgü bir ciselliğe sahip olmamasını dayatır.
Çünkü, kadının cinselliği erkeğe ve onun ihtiyaçlarına göredir. Hepimiz biliyoruz ki, evliliklerde ve hatta sevgililik ilişkilerinde kadının erkeğe karşı cinsel görevleri vardır ve bunların sorgulanması erkeğin zaten işine gelmez. Kadın içinse baş edilemeyecek kadar büyüktür, zaten kadın bu süreçte yalnızdır. Bir çok heteroseksüel kadının hoşlanmadığı bir cinselliği, "bir gün becereceğim", "bu benim hatam", "cinsellikte çok baskılanmışım", "evet, evet, bir gün düzelecek", "hem bu sorunu ben abartııyorum" gibi iç savunmalarla devam ettirdiğini hepiniz biliyorsunuz. Hem de kendi kişisel tarihlerinizden. Ataerkinin işine gelen kadının kendi cinselliğini yok saymasıdır. Kadın cinselliği erkek merkezli gelişir. Ya da gelişemez. Gerçekten heteroseksüel olan kadınlar bile "hayır" diyebilecekleri tecavüzlerden dahi kaçamazlar ve hep suçu kendilerinde ararlar.
Lezbiyenler, lezbiyen olduklarını doğdukları andan bilmezler. Cinsel ve kişisel gelişimleri sürecinde aslında her zaman lezbiyen olduklarını fark eder/kavrarlar. Bu kendini tanıma, kendi kimliğini tanıma, yaşamının içindeki anlamını verme süreci oldukça sancılıdır ve birçok kadın lezbiyen olduğunu yaşamının sonuna kadar kabul edemez. Kendisine acı veren heteroseksüel cinselliği reddedemezler. Lezbiyen olduğunu kabul etmek, kendi cinselliğine sahip çıkmak anlamına gelir ki, ataerki bu konuda kadını güçsüz ve savunmasız bırakmıştır; ama iç savunmasız değil. Nedir bu iç savunma? Sözde heteroseksüel kadınlar hemcinslerine ilgi duyduklarını farkettiklerinde/keşfettiklerinde bunu bir fantazi olarak algılarlar. Evet tabii ya, kadın bedeni güzeldir, ne var yani ilgimi çekiyor işte, zaten bu sadece fantazi! İnanın bu söylem sözde hetroseksüel kadınlar arasında çok yaygın.
Bu kadının kendi cinselliğini yok saymasından, kendi cinselliğine karşı çıkmasından kaynaklanır. Ataerki kadının kendi cinselliğine karşı çıkmasına izin vermez. "Erkek arkadaşım, başka erkeklerle birlikte olmama asla izin vermez, ama kadınlarla birlikte olsam bana kızmayacağını söylüyor." Neden böyle söyler bazı erkek arkadaşlar, çünkü iki kadın arasında yaşanan şey (!) cinsellik olamaz, çünkü cinsellik erkek tarafından yapılır(!) Erkek arkadaşlarının egemenliğindeki bu sözde heteroseksüel kadınlar da, bu tabiyetleri dolayısıyla kadınlara duydukları ilgiyi, arzuyu, aşkı sadece "fantazi" olarak algılarlar/algılamak zorunda kalırlar. Böylelikle kadınlar arası aşk daha başında sekteye uğrar. Kendi lezbiyenliğini, keşfetme sürecinde bir çok acılar yaşamış da olsa kabul etmiş ve kendi cinselliğine sahip çıkan bir lezbiyen olarak, cinselliğimin lezbiyenliğini kabul edemeyen kadınlar tarafından cinsellik değil de fantazi olarak görülmesine katlanamıyorum. Ataerki kadınların birbirlerini sevmelerine, zannedildiğinin aksine, hiç de izin vermez, hem de daha başta birebir lezbiyenleri baskılayarak.
Cinselliğe dair fantazi, zihinde kurgulanan ortam, ses, koku, nesne, sözcük ve benzeri şeylerle ilgilidir, ama asla cinsiyetle ilgili değil. Bir kadın, bir hemcinsine ilgi duyduğunda artık hayatı değişmiştir, bunu yok sayamaz. Bu fantazi olamaz. Heteroseksüel, biseksüel, lezbiyen bütün kadınlar cinselliğimize sahip çıkmalıyız. Cinselliğimizi "erkek" gözlüğünden görmekten vazgeçmeli, kendi gözlüğümüzün ne olduğunu aramaya başlamalıyız. Birbirlerini seven her kadın bunun anlamını farketmedikçe, hiçbirimiz özgürleşemeyiz.
Kaynak
Yeşim
Eksik Etek
Dokuzuncu Sayı
Hatta bazen da soyutlama yeteneğinin az gelişmişliğinden dolayı kişiler kendi cümlelerini bile anlamlandıramıyorlar. Konuşmalar esnasında ortaya çıkan cümleler, kavramlar, hal, tavır, mimik, jest ve vurgular biraraya geldiğinde saslı bir iletişimin kurulabileceğini sanmak tamamen bir yanılgı. Üstüste binen anlatıları kişilerin kafalarında biryerlerde oturabilmesi için kavramlara ihtiyaç duyuyoruz. Zaten tüm kavramların bir dilin olgunlaştığı andan itibaren(!) varolabilmesi mümkün değil. Zaman ilerledikçe, kişilikler biraraya geldikçe çöplük görünümünden kurtulmak için kavramlara ihtiyaç duyuyoruz. Ve hoop bakıyorsunuz yeni bir kavram daha.
Nasıl ki, ataerki sözcüğünün, eşcinsel sözcüğünün, gay sözcüğünün, feminist sözcüğünün, heteroseksizm sözcüğününü ve daha bir çoklarının kendi tarihleri var. Tüm bu sözcükler kişiler tarafından kavrandıkları takdirde (kavram olma görevlerini yerine getirdikleri takdirde), birçok biraraya gelmiş kişilikleri ifade ediyorlar ve iletişim sürecinde yerlerini alıyorlar. Elbette herşey gibi bu süreç de bir içiçe geçme, kaynaşma ve etkileşim süreci. Kavramları bir kere kazandıktan sonra, derdimizi anlatmak istediğimizde işimiz kolaylaşıyor:
Çünkü tek bir sözcükle bir tarihi anlatıyoruz. Ama kime? Elbette, benzer kişisel süreçlerden geçen ve bu kişiselliğin toplumsallığını ve politikliğinianlatan kavramı kavrayan birine. "Bıktım, bu erkek egemenliğinden!" diye haykıran bir kadını, birçok kadın ve rekek, hepinizin oldukça iyi bildiği ve şimdi sıralamak istemdiğim şekillerde algılayabiliyor. Bu kadın derdini herkese anlatabilmek için yeniden ve yeniden, birlikte mücadele verdiği kadınlardan ve kendi yaşamından edindiğ. Deneyimleri tarihsel bir anlatı şeklinde anlatmak zorunda kalıyor. İşte şimdi, ben koskoca bir tarihi baştan anlatamayacağım için ataerki sözcüğünü kullanmak zorundayım.
Lezbiyenler ve gayler arasında popüler bir tartışma çıkar, zaman zaman. "Bu ülkede lezbiyenler mi daha çok acı çekiyor, yoksa gayler mi?" Bazı gayler "erkekliği", "erkek" olmayı, erkeğe güç veren bir şeyi reddederek tehdit ettikleri için "erkek"lerden gelen zararla lezbiyenlerden daha çok karşılaştıklarını iddia ederler. Nedir ki, iki kadın birlikte yaşasa sokakta elele tutuşsa, hatta lezbiyenlikleri bilinse, gaylerden daha az tehdit altında kalırlar; toplum lezbiyenlere karşı daha hoşgörülü! (Hoşgörü!!) Bu tartışmada, lezbiyen olduğu için annesi tarafından dövülen, kocası tarafından öldürülen, adalet tarafından çocuğu elinden alınan, işvereni tarafından işinden atılan, ev arkadaşı tarafından evinden kovulan, abisi tarafından evine kapatılan, "erkek" tanıdıkları tarafından (sırf lezbiyen olduğu için= sözlü ve cinsel tacize uğrayan (seni iyice becerecek bir erkek karşına çıkmamıştır henüz!) lezbiyenlerden hiç bahsetmem.
Çünkü alenen görünen bir köyü, ki gaylerin nasıl olup da göremediğini anlayamadığım (!) bir köyü, anlatmaktan dilimde tüy bitti. Ama kendi kişisel tarihime ve cinselliğine sahip çıkan bir lezbiyen ve diğer lezbiyenler olarak, gaylerin bile (onlardan bu kadar çok şey beklemek erkek egemen bir toplumda abestir zaten ya) farkında olmadığı, ancak biz çenemizi kapamazsk anlamak zorunda kaldıkları birşeyden bahsederim: Ataerkinin kendi lezbiyenliğini keşfetme sürecinde, lezbiyenlerin üzerindeki ağır yükünden.
Geçen sayıdaki yazımdaki bir dizgi hatası bana ilginç bir azizlik yapmış. Dergi dizgiciliğinin ne zor iş olduğunu ve dergiyi dizen arkadaşların hangi koşullarda çalıştıklarını iyi bildiğimden, bu hatayı çok eğlenceli buldum. Görünene göre," lezbiyenlik, bir kadının kendi cinselliğine karşı çıkmasıdır." yazmışım. Ama doğrusu "lezbiyenlik, bir kadının kendi cinselliğine sahip çıkmasıdır." olacaktı. İlginç olan, tam da cinselliğe sahip çıkılması bağlamında lezbiyenlikten bahsetmeyi düşünüyordum ki, sanki beni bu konuda yazmaya iten bu dizgi hatasıymış gibi oldu. İşte ataerki, bir lezbiyen kendi cinselliğini anlamaya çalışırken, ona kendisine özgü bir ciselliğe sahip olmamasını dayatır.
Çünkü, kadının cinselliği erkeğe ve onun ihtiyaçlarına göredir. Hepimiz biliyoruz ki, evliliklerde ve hatta sevgililik ilişkilerinde kadının erkeğe karşı cinsel görevleri vardır ve bunların sorgulanması erkeğin zaten işine gelmez. Kadın içinse baş edilemeyecek kadar büyüktür, zaten kadın bu süreçte yalnızdır. Bir çok heteroseksüel kadının hoşlanmadığı bir cinselliği, "bir gün becereceğim", "bu benim hatam", "cinsellikte çok baskılanmışım", "evet, evet, bir gün düzelecek", "hem bu sorunu ben abartııyorum" gibi iç savunmalarla devam ettirdiğini hepiniz biliyorsunuz. Hem de kendi kişisel tarihlerinizden. Ataerkinin işine gelen kadının kendi cinselliğini yok saymasıdır. Kadın cinselliği erkek merkezli gelişir. Ya da gelişemez. Gerçekten heteroseksüel olan kadınlar bile "hayır" diyebilecekleri tecavüzlerden dahi kaçamazlar ve hep suçu kendilerinde ararlar.
Lezbiyenler, lezbiyen olduklarını doğdukları andan bilmezler. Cinsel ve kişisel gelişimleri sürecinde aslında her zaman lezbiyen olduklarını fark eder/kavrarlar. Bu kendini tanıma, kendi kimliğini tanıma, yaşamının içindeki anlamını verme süreci oldukça sancılıdır ve birçok kadın lezbiyen olduğunu yaşamının sonuna kadar kabul edemez. Kendisine acı veren heteroseksüel cinselliği reddedemezler. Lezbiyen olduğunu kabul etmek, kendi cinselliğine sahip çıkmak anlamına gelir ki, ataerki bu konuda kadını güçsüz ve savunmasız bırakmıştır; ama iç savunmasız değil. Nedir bu iç savunma? Sözde heteroseksüel kadınlar hemcinslerine ilgi duyduklarını farkettiklerinde/keşfettiklerinde bunu bir fantazi olarak algılarlar. Evet tabii ya, kadın bedeni güzeldir, ne var yani ilgimi çekiyor işte, zaten bu sadece fantazi! İnanın bu söylem sözde hetroseksüel kadınlar arasında çok yaygın.
Bu kadının kendi cinselliğini yok saymasından, kendi cinselliğine karşı çıkmasından kaynaklanır. Ataerki kadının kendi cinselliğine karşı çıkmasına izin vermez. "Erkek arkadaşım, başka erkeklerle birlikte olmama asla izin vermez, ama kadınlarla birlikte olsam bana kızmayacağını söylüyor." Neden böyle söyler bazı erkek arkadaşlar, çünkü iki kadın arasında yaşanan şey (!) cinsellik olamaz, çünkü cinsellik erkek tarafından yapılır(!) Erkek arkadaşlarının egemenliğindeki bu sözde heteroseksüel kadınlar da, bu tabiyetleri dolayısıyla kadınlara duydukları ilgiyi, arzuyu, aşkı sadece "fantazi" olarak algılarlar/algılamak zorunda kalırlar. Böylelikle kadınlar arası aşk daha başında sekteye uğrar. Kendi lezbiyenliğini, keşfetme sürecinde bir çok acılar yaşamış da olsa kabul etmiş ve kendi cinselliğine sahip çıkan bir lezbiyen olarak, cinselliğimin lezbiyenliğini kabul edemeyen kadınlar tarafından cinsellik değil de fantazi olarak görülmesine katlanamıyorum. Ataerki kadınların birbirlerini sevmelerine, zannedildiğinin aksine, hiç de izin vermez, hem de daha başta birebir lezbiyenleri baskılayarak.
Cinselliğe dair fantazi, zihinde kurgulanan ortam, ses, koku, nesne, sözcük ve benzeri şeylerle ilgilidir, ama asla cinsiyetle ilgili değil. Bir kadın, bir hemcinsine ilgi duyduğunda artık hayatı değişmiştir, bunu yok sayamaz. Bu fantazi olamaz. Heteroseksüel, biseksüel, lezbiyen bütün kadınlar cinselliğimize sahip çıkmalıyız. Cinselliğimizi "erkek" gözlüğünden görmekten vazgeçmeli, kendi gözlüğümüzün ne olduğunu aramaya başlamalıyız. Birbirlerini seven her kadın bunun anlamını farketmedikçe, hiçbirimiz özgürleşemeyiz.
Kaynak
Yeşim
Eksik Etek
Dokuzuncu Sayı
11 Ekim 2005 Salı
Cinsel Şiddete Eğilimli Erkekler
"Normal" olarak tanıdığımız veya adlandırdığımız erkeklerin cinsel şiddete ve tecavüze başvurmaları kanıtlanmıştır. Fakat bazı özellikleri taşıyan erkeklerin, bu tarz davranışlarda bulunmaları daha fazla olanak taşımaktadır.
Aşağıdaki özellikleri gösteren erkeklere dikkat edilmesinde fayda vardır.
1. Sizi dinlemeyen, sizin dediklerinizi kaale almayan, sizin söylediklerinizi duymadıklarını iddia eden erkekler. Bu tarz davranan erkeklerin kadınlara saygısı yoktur.
2. Herkesin etrafında görünmeyen bir baloncuk vardır. Bu sizin kişisel sınırınızı tayin eder. Bu sınırın içerisine biri girdiğinde rahatsızlık hissedersiniz. Yani bu kişi size çok yakın yaklaşmış olur ve bu yüzden husursuz olursunuz. Bu kişisel sınırınızı ihlal eden, yani size sürekli çok yakın duran erkekler.
3. Kadınlara karşı kızgınlık ve agresif sözler sarf eden erkekler. Bu agresif duygular çok kolay bir şekilde şiddetli davranmaya dönebilir. Bu tarz erkekler genelde kadınlar "hayır" dediklerini anda çok agresif olurlar.
4. Sizin ne istediğinizi bilmesine rağmen sadece kendi istekleri doğrultusunda hareket eden erkekler. Bu tarz erkekler genelde evdeki tüm kararları kendileri alıp bir de sizin nereye gidip gidemiyeceğine karar vermekten hoşlanırlar. Seks yapma konusunda da kararın kendilerinde olmalarını isterler. Sizin isteyip istememeniz önemli değildir. Zaten çoğu evlilik içi tecavüzler bundan kaynaklanmaktadır.
5. Seks konusunda karşılık vermediğiniz zamanlarda size suçluluk duygusunu hissettirmeye çalışan ve haksız yere size bu konuda sözlü hakaret eden erkekler.
6. Aşırı derecede kıskanç veya sahiplenme duygusu olan erkekler.
7. Kadınlar konusunda doğru olmayan veya gerçek dışı olan düşünce/fikirlere sahip olan erkekler. Örneğin, kadınlar erkeklere hizmet etmek için yaratılmıştır gibi.
8. Aşırı derecede içki içen erkekler.
kadinlar.com - 12 Ekim 2005
Aşağıdaki özellikleri gösteren erkeklere dikkat edilmesinde fayda vardır.
1. Sizi dinlemeyen, sizin dediklerinizi kaale almayan, sizin söylediklerinizi duymadıklarını iddia eden erkekler. Bu tarz davranan erkeklerin kadınlara saygısı yoktur.
2. Herkesin etrafında görünmeyen bir baloncuk vardır. Bu sizin kişisel sınırınızı tayin eder. Bu sınırın içerisine biri girdiğinde rahatsızlık hissedersiniz. Yani bu kişi size çok yakın yaklaşmış olur ve bu yüzden husursuz olursunuz. Bu kişisel sınırınızı ihlal eden, yani size sürekli çok yakın duran erkekler.
3. Kadınlara karşı kızgınlık ve agresif sözler sarf eden erkekler. Bu agresif duygular çok kolay bir şekilde şiddetli davranmaya dönebilir. Bu tarz erkekler genelde kadınlar "hayır" dediklerini anda çok agresif olurlar.
4. Sizin ne istediğinizi bilmesine rağmen sadece kendi istekleri doğrultusunda hareket eden erkekler. Bu tarz erkekler genelde evdeki tüm kararları kendileri alıp bir de sizin nereye gidip gidemiyeceğine karar vermekten hoşlanırlar. Seks yapma konusunda da kararın kendilerinde olmalarını isterler. Sizin isteyip istememeniz önemli değildir. Zaten çoğu evlilik içi tecavüzler bundan kaynaklanmaktadır.
5. Seks konusunda karşılık vermediğiniz zamanlarda size suçluluk duygusunu hissettirmeye çalışan ve haksız yere size bu konuda sözlü hakaret eden erkekler.
6. Aşırı derecede kıskanç veya sahiplenme duygusu olan erkekler.
7. Kadınlar konusunda doğru olmayan veya gerçek dışı olan düşünce/fikirlere sahip olan erkekler. Örneğin, kadınlar erkeklere hizmet etmek için yaratılmıştır gibi.
8. Aşırı derecede içki içen erkekler.
kadinlar.com - 12 Ekim 2005
Biseksüellik, İlginç Sorular & Cevaplar
Biseksüellik nedir?
Her iki cinse de fiziksel, duygusal veya cinsel ilgi duyan kişidir. Çoğu insanlar her iki cinsle de cinsel ilişkiye girerler ama kendilerine yine de biseksüel demezler. Cinsel kimlik kişisel bir olaydır. Cinsel yönden insanların kendilerini tanımlamaları kişilere bırakılmalıdır.
Biseksüeller %50 kadın ve %50 erkeği tercih edenler midir?
Bazıları her iki cinse de eşit derecede ilgi duyarlar. Ama çoğunlukla biseksüeller, bir cinse çok daha fazla ilgi duyarlar. Genelde cinsiyetten çok, kişilerin daha fazla önemli olduğunu vurgulamakta fayda vardır.
Biseksüeller esasında sadece homoseksüel veya heteroseksüel olup kendilerine biseksüelliği yakıştıran kişiler değil midirler?
Bu sadece çok az sayıda biseksüeller için geçerlidir. Çoğu için her iki cinse duydukları ilgi gerçek ve önemlidir.
Biseksüellik ne kadar yaygın?
Herkesin düşündüğünden çok daha fazla yaygın olan bir tercihtir. Yapılan araştırmalara bakıldığında cinsel ilişkide olan kişilerin %30'u biseksüel eğilimlerinin olduğunu ifade etmişlerdir. İnsanların yaşı ilerledikçe aynı cinslerinden biriyle olma eğilimleri de artmaktadır.
Toplumlarda halen homoseksüelliğin kabul edilmemesi de biseksüellik oranında yükselmeye neden olan sebeplerden biridir.
Biseksüelleri görüp de "bu biseksüel" demek çok zor? Bu neden böyledir?
Gay ve lezbiyenlerde olduğu gibi toplumlarda biseksüel stereotipi yoktur. Bu nedenle biseksüel kişiyi toplumda görünüşünden tanımlamak çok zordur. Esasında bu tür ön yargı ve tanımlardan uzak durmak ve herkese cinsel tercihlerinde özgürlük tanımak en mantıklı yaklaşımdır.
Biseksüeller partnerlerini aldatıyor sayılmazlar mı?
Yanlış olan varsayımlardan biri de budur. Biseksüel bir kişi aynı anda hem kadınla hem de erkekle olması gerekmezdir. Heteroseksüel ilişkilerde de olduğu gibi bazıları eşlerine sadık bazıları da değildir.
Biseksüeller AİDS hastalığının yayılmasında önemli rol oynuyorlar mı?
Biseksüel erkekler bu konuda çok olumsuz eleştirilere maruz kalmışlardır. Lezbiyenler de biseksüel kadınlardan bu hususta çekinmektedirler. Unutmamamız gereken şey şudur; hastalıkların bulaşması cinsel tercihlerden çok, yanlış davranış biçimlerinden ortaya çıkar. Tercihiniz ne olursa olsun güvenli seksin kriterlerini uyguladığınız sürece sağlık endişeleriniz ortadan kalkacaktır.
Biseksüeller de toplumdan dışlanıyorlar mı?
Tercihlerini açıklayanlar maalesef dışlanmaktadırlar.
Biseksüeller her iki cinse de eşit derecede ilgi duyuyorlar mı?
Çoğu biseksüeller için, bir cins ağır basmaktadır. Bazıları ise böyle bir tercihlerinin olmadığını söyleyip kişilerin özelliklerinin ağır bastığını vurgulamaktadırlar.
Bir kişiye biseksüel diyebilmemiz için o kişinin her iki cinsle de ilişkiye girmiş olması gerekli midir?
Bu soru için önemli olan cinsel kişilik ve cinsel davranış terimlerinin arasındaki farkı bilmek. Kendilerini biseksüel diye tanımlayan kişiler her iki cinse de ilgi duyanlardır. Ama bu her iki cinsle de ilişkiye girdikleri anlamına gelmez. Aynı şekilde, her iki cinsle de ilişkiye girenler, kendilerine biseksüel tanımını vermeyebilirler.
Biseksüelite gay veya lezbiyen olma arasındaki bir geçiş süreci midir?
Bazı kişiler için evet. Yalnız çoğu biseksüel hayatlarını biseksüel olarak sürdürmektedirler.
Kaynak: kadinlar.com - 12 Ekim 2005
Her iki cinse de fiziksel, duygusal veya cinsel ilgi duyan kişidir. Çoğu insanlar her iki cinsle de cinsel ilişkiye girerler ama kendilerine yine de biseksüel demezler. Cinsel kimlik kişisel bir olaydır. Cinsel yönden insanların kendilerini tanımlamaları kişilere bırakılmalıdır.
Biseksüeller %50 kadın ve %50 erkeği tercih edenler midir?
Bazıları her iki cinse de eşit derecede ilgi duyarlar. Ama çoğunlukla biseksüeller, bir cinse çok daha fazla ilgi duyarlar. Genelde cinsiyetten çok, kişilerin daha fazla önemli olduğunu vurgulamakta fayda vardır.
Biseksüeller esasında sadece homoseksüel veya heteroseksüel olup kendilerine biseksüelliği yakıştıran kişiler değil midirler?
Bu sadece çok az sayıda biseksüeller için geçerlidir. Çoğu için her iki cinse duydukları ilgi gerçek ve önemlidir.
Biseksüellik ne kadar yaygın?
Herkesin düşündüğünden çok daha fazla yaygın olan bir tercihtir. Yapılan araştırmalara bakıldığında cinsel ilişkide olan kişilerin %30'u biseksüel eğilimlerinin olduğunu ifade etmişlerdir. İnsanların yaşı ilerledikçe aynı cinslerinden biriyle olma eğilimleri de artmaktadır.
Toplumlarda halen homoseksüelliğin kabul edilmemesi de biseksüellik oranında yükselmeye neden olan sebeplerden biridir.
Biseksüelleri görüp de "bu biseksüel" demek çok zor? Bu neden böyledir?
Gay ve lezbiyenlerde olduğu gibi toplumlarda biseksüel stereotipi yoktur. Bu nedenle biseksüel kişiyi toplumda görünüşünden tanımlamak çok zordur. Esasında bu tür ön yargı ve tanımlardan uzak durmak ve herkese cinsel tercihlerinde özgürlük tanımak en mantıklı yaklaşımdır.
Biseksüeller partnerlerini aldatıyor sayılmazlar mı?
Yanlış olan varsayımlardan biri de budur. Biseksüel bir kişi aynı anda hem kadınla hem de erkekle olması gerekmezdir. Heteroseksüel ilişkilerde de olduğu gibi bazıları eşlerine sadık bazıları da değildir.
Biseksüeller AİDS hastalığının yayılmasında önemli rol oynuyorlar mı?
Biseksüel erkekler bu konuda çok olumsuz eleştirilere maruz kalmışlardır. Lezbiyenler de biseksüel kadınlardan bu hususta çekinmektedirler. Unutmamamız gereken şey şudur; hastalıkların bulaşması cinsel tercihlerden çok, yanlış davranış biçimlerinden ortaya çıkar. Tercihiniz ne olursa olsun güvenli seksin kriterlerini uyguladığınız sürece sağlık endişeleriniz ortadan kalkacaktır.
Biseksüeller de toplumdan dışlanıyorlar mı?
Tercihlerini açıklayanlar maalesef dışlanmaktadırlar.
Biseksüeller her iki cinse de eşit derecede ilgi duyuyorlar mı?
Çoğu biseksüeller için, bir cins ağır basmaktadır. Bazıları ise böyle bir tercihlerinin olmadığını söyleyip kişilerin özelliklerinin ağır bastığını vurgulamaktadırlar.
Bir kişiye biseksüel diyebilmemiz için o kişinin her iki cinsle de ilişkiye girmiş olması gerekli midir?
Bu soru için önemli olan cinsel kişilik ve cinsel davranış terimlerinin arasındaki farkı bilmek. Kendilerini biseksüel diye tanımlayan kişiler her iki cinse de ilgi duyanlardır. Ama bu her iki cinsle de ilişkiye girdikleri anlamına gelmez. Aynı şekilde, her iki cinsle de ilişkiye girenler, kendilerine biseksüel tanımını vermeyebilirler.
Biseksüelite gay veya lezbiyen olma arasındaki bir geçiş süreci midir?
Bazı kişiler için evet. Yalnız çoğu biseksüel hayatlarını biseksüel olarak sürdürmektedirler.
Kaynak: kadinlar.com - 12 Ekim 2005
10 Ekim 2005 Pazartesi
Eşcinsellik & Evrim
Eşcinselliğin sadece insana has, kültürel belirlenimli bir olgu olmadığını, doğada başka canlılarda da bulunan birşey olduğunu söylüyoruz. Daha doğrusu bilim böyle söylüyor. Yani kediler, köpekler, kuşlar da eşcinsel davranış sergileyebiliyorlar. Peki bütün bunların evrim sürecindeki yeri nedir? Canlıların doğasının sürekli olarak "daha çok üremek" yönünde gelişmesi gerekmez mi?
Acaba öyle mi? Aslında doğadaki olaylar, genelde, "birşeyin maksimize edilmesi" yönünde gelişmezler. Daha çok, "optimize edilmesi" yönünde gelişirler. Çünkü doğadaki bütün olaylarda "geri besleme" ya da "feed back" denilen kontrol mekanizmaları vardır. Bu paragraf çok kapalı oldu değil mi? Biraz açayım.
Hepimiz lisede görmüşüzdür: ormandaki tilki ve tavşan populasyonu. Tilkiler sürekli tavşanları yediklerine göre, ilk bakışta tavşan sayısının sürekli azalması gerekir, tilki sayısının da artması. Ama doğal denge öyle gelişmez. Tavşanlar azalınca tilkiler aç kalıp ölmeye başlar, tilkiler azalınca da bu kez tavşanlar çoğalma şansı bulurlar. Yani doğa bir denge bulmaya çalışır. Burada tavşan sayısının çok azalması, bir "geri besleme mekanizması" olarak düşünülebilir. Hemen sistem uyarılır, tilkiler azalmaya başlar ve denge böylece kurulur. Ya da başka bir örnek: evinizdeki elektrikli fırın. Eğer bir geri besleme mekanizması olmasaydı, fırının termostatı hiç atmaz,
sürekli ısı vermeye devam eder, sonunda binlerce dereceye çıkıp evinizi yakardı. Ama fırın 200 dereceye gelince geri besleme mekanizması çalışır, fırın bir süre için ısınmasını durdurur.
Eşcinselliğin de hayvanların evrim süreçlerinde bir "geri-besleme öğesi" olarak var olduğu iddia ediliyor. Yani üreme konusunda da bir denge var. Eğer bir canlı türü, bir dönem aşırı ürediyse... Bir düşünün! o kadar çocuğa kim bakacak? Eğer herkes üremeye programlanmış olsaydı sistem dengesizliğe sürüklenirdi. Sürekli yeni çocuklar doğar ve bakılamadıkları için ölürlerdi. Ama o populasyondaki hayvanlardan bazılarının eşcinsel olması, bir denge unsuru olarak ortaya çıkar ve "çocukları olmadığı halde, çocuklara
bakabilecek yetenekteki grup elemanları" olarak işlev görürler. Yani çocuk yetiştirmede ekstaradan iş gücü. Böylece denge sağlanmıştır.
Fareler üzerinde yapılan deneylerde, kalabalık arttıkça eşcinsel davranışın arttığı gözlenmiş. Bu sonuç, yukarıda anlattığım tezle de uyumlu görünüyor.
Sonuçta doğadaki hiçbir olay "körlemesine süreçlerle" gitmez, bir takım kontrol, geri besleme mekanizmaları vardır. Yoksa doğa bu kadar dengeli olamazdı. Sadece doğa değil. Günümüzde mühendislikte de dengeli sistemler üretmek, benzeri kontrol mekanizmaları oluşturmak önemli bir sorun (fırın örneği).
Yine de insanın sırf doğayla belirlenen bir canlı olmadığını unutmamak lazım. İnsan kültürel yollarda farklı evrim süreçleri geçirmiş, ayrıca iradesi de olan(?) bir varlık. Bu nedenle mutlaka bu tür biyolojik şablonlara uymak zorunda değil. Ama eşcinsellik örneğinde, doğayla bir uyum var gibi görünüyor
e-legato
Acaba öyle mi? Aslında doğadaki olaylar, genelde, "birşeyin maksimize edilmesi" yönünde gelişmezler. Daha çok, "optimize edilmesi" yönünde gelişirler. Çünkü doğadaki bütün olaylarda "geri besleme" ya da "feed back" denilen kontrol mekanizmaları vardır. Bu paragraf çok kapalı oldu değil mi? Biraz açayım.
Hepimiz lisede görmüşüzdür: ormandaki tilki ve tavşan populasyonu. Tilkiler sürekli tavşanları yediklerine göre, ilk bakışta tavşan sayısının sürekli azalması gerekir, tilki sayısının da artması. Ama doğal denge öyle gelişmez. Tavşanlar azalınca tilkiler aç kalıp ölmeye başlar, tilkiler azalınca da bu kez tavşanlar çoğalma şansı bulurlar. Yani doğa bir denge bulmaya çalışır. Burada tavşan sayısının çok azalması, bir "geri besleme mekanizması" olarak düşünülebilir. Hemen sistem uyarılır, tilkiler azalmaya başlar ve denge böylece kurulur. Ya da başka bir örnek: evinizdeki elektrikli fırın. Eğer bir geri besleme mekanizması olmasaydı, fırının termostatı hiç atmaz,
sürekli ısı vermeye devam eder, sonunda binlerce dereceye çıkıp evinizi yakardı. Ama fırın 200 dereceye gelince geri besleme mekanizması çalışır, fırın bir süre için ısınmasını durdurur.
Eşcinselliğin de hayvanların evrim süreçlerinde bir "geri-besleme öğesi" olarak var olduğu iddia ediliyor. Yani üreme konusunda da bir denge var. Eğer bir canlı türü, bir dönem aşırı ürediyse... Bir düşünün! o kadar çocuğa kim bakacak? Eğer herkes üremeye programlanmış olsaydı sistem dengesizliğe sürüklenirdi. Sürekli yeni çocuklar doğar ve bakılamadıkları için ölürlerdi. Ama o populasyondaki hayvanlardan bazılarının eşcinsel olması, bir denge unsuru olarak ortaya çıkar ve "çocukları olmadığı halde, çocuklara
bakabilecek yetenekteki grup elemanları" olarak işlev görürler. Yani çocuk yetiştirmede ekstaradan iş gücü. Böylece denge sağlanmıştır.
Fareler üzerinde yapılan deneylerde, kalabalık arttıkça eşcinsel davranışın arttığı gözlenmiş. Bu sonuç, yukarıda anlattığım tezle de uyumlu görünüyor.
Sonuçta doğadaki hiçbir olay "körlemesine süreçlerle" gitmez, bir takım kontrol, geri besleme mekanizmaları vardır. Yoksa doğa bu kadar dengeli olamazdı. Sadece doğa değil. Günümüzde mühendislikte de dengeli sistemler üretmek, benzeri kontrol mekanizmaları oluşturmak önemli bir sorun (fırın örneği).
Yine de insanın sırf doğayla belirlenen bir canlı olmadığını unutmamak lazım. İnsan kültürel yollarda farklı evrim süreçleri geçirmiş, ayrıca iradesi de olan(?) bir varlık. Bu nedenle mutlaka bu tür biyolojik şablonlara uymak zorunda değil. Ama eşcinsellik örneğinde, doğayla bir uyum var gibi görünüyor
e-legato
Etiketler:
Arşiv,
Eşcinsellik,
Evrim,
Evrim Teorisi,
Homoseksüellik
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)