6 Aralık 2004 Pazartesi

Eşcinsel Hakkı, İnsan Hakkı

Türkiye tarafından 1954'te onaylanmış olan ve iç mevzuatımızın bir parçasını oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, temel hak ve özgürlükleri:  Yaşama hakkı, İşkence, insanlık dışı veya küçültücü muamele yasağı, Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, Kişi özgürlüğü ve güvenliği, Hak arama özgürlüğü ve Adil yargılanma hakkı, Suç ve cezaların kanuniliği, Özel hayat, aile hayatı ve haberleşmenin gizliliği, Düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, İfade özgürlüğü, Toplantı, dernek ve sendika kurma özgürlüğü, Evlenme ve aile kurma hakkı, Şikayet hakkı, Ayrım yapma yasağı olarak belirlemiştir. Bu temel hak ve özgürlükleri, bir yaşam biçimi olarak içselleştirmede, yaşama geçirmede, geçen 50 yılda çok başarılı olduk mu sorusunun yanıtını size bırakıyorum. Ama, bugüne kadar bu listedeki hak ve özgürlükler ve başka benzerlerini iç hukukumuza yerleştirmek için şimdi de AB tarafından "motive” ediliyoruz.

Kimilerine gore, yukarıdan aşağı bir devrim gibi, değişimler yaşanıyor, en azından kağıt üstünde. Bunları neden yazıyorum. Sözü kapak haberimize getirmek için. Toplumumuzdaki tabu konulardan biri olan eşcinsellik ve eşcinsel hakları da yukarıdaki listenin bir yerlerinde yer alıyor aslında ve bir insan hakkı olarak eşcinsel hakları da Türkiye-AB görüşmelerinde, masada. Bu vesileyle, hazırlanmış kapak sayfalarımızda Milletvekillerimizin, sokaktaki insanlarımızın bu " insan hakkı” ile ilgili hissiyatlarını da öğrenmiş olacaksınız.

"Çalışma hayatında, sırf eşcinsel olduğumuz için işe alınmıyoruz, terFi ettirilmiyoruz, keyFi olarak işten atılıyoruz...

Eşcinsel memuruz, görünmez bir şiddetle gey-lezbiyen varoluşumuzu inkâra zorlanıyoruz, ortaya çıktığımızda sırf eşcinsel olduğumuz için memurluktan men ediliyoruz. Sırf gey olduğumuz için şiddete maruz kalıyoruz, öldürülüyoruz; sırf lezbiyen olduğumuz için zorla evlendiriliyoruz, öldürülüyoruz!.. Sırf kendi cinsimizi sevdiğimiz için duygu ve düşüncelerimiz poşetlenecekse; cinselliğimiz müstehcen bulunup doğal olmayan ilişki diye damgalanacaksa; sırf gey-lezbiyen olduğumuz için işten atılacaksak, bu durumda TCK'daki yeni düzenleme hangi özgürlükleri getiriyor?” Bu şikayet, GL'lerin örgütünden TCK'daki değişikliklere yapılan eleştirilerden..

Eşcinseller, Türkiye'de de artık örgütlüler ve 10 yılı aşan bir mücadele deneyimleri var. Bu yolda belli bir mesafe de almış görünüyorlar.
Türkiye toplumunun, birçok ülkede ve Bush Amerikasında olduğu gibi eşcinsellere karşı hoşgörüsüz olduğu söylenebilir, ama aynı toplumun Zeki Müren'i bağrına basmasına ne demeli?

Malum, özellikle erkekler aleminde eşcinsel, denmez de bir sıfat olarak " ibne” denilir. Ama bu daha çok, sahtekar, dönek, üçkağıtçı, sömürgen, alçaklar için kullanılan bir sıfattır... Bir metafor yapalım. Her eşcinsel ibne midir? Ne münasebet.. Eşcinselin ibnesi olmaz mı, olur. Ama her ibnenin de eşcinsel olması gerekmez...

Özet olarak derim ki, sömürgen olmayan, insan gibi insan eşcinselleri, bir insan gibi anlayalım, insan olmanın tüm haklarını onlara da tanıyalım, onları ibnelerle karıştırmayalım..

Nokta Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Sönmez'in 1117. sayıdaki yazısı

10 Ekim 2004 Pazar

Türk Edebiyatında Eşcinsellik

2003’ten itibaren Türk edebiyatında nitelik ve nicelik açısından hızla yükselen ve bu yıl da aynı yükselişi, radikal çizgiden uzak olsa da, devam ettiren eşcinsel edebiyatı inceliyoruz.

KENDİ tercihlerimize o kadar sıkı sarılmışız, gözümüzü farklılıklara öylesine kapatmışız ki, içinde yaşadığımız an’ın ahlak, etik ve moral değerlerini insanoğlunun tarih sahnesine çıktığı andan başlayarak bütün zamanlara yaymakta, tarihi olguları bugüne göre anlamlandırmakta, tarihi şahsiyetlere geçerliliği bugüne mahsus kimlikler dağıtmakta hiçbir tuhaflık görmüyoruz. İşte bu nedenle tarihin ancak sansürden geçebilen bir yüzü girebiliyor ilgi alanımıza. Haksızlık yapmayalım; ecdadımızın tarihe çaktığı en ufak çividen çırılçıplak şiddet içeren savaş sahnelerine kadar pek çok şey resmi tarih söyleminde uygun gerekçeler ve apaçık bir böbürlenmeyle dile getiriliyor aslında. Atalarımızın mahrem tarihlerini, cinsel hayatlarını kuşatıyor sessizlik. Çünkü o çağların cinselliğinde bugünün ‘sapkın’ bulunup dışlanan tercihleriyle örtüşen pek çok yan var.

Doğrusu 20. yy.’ın ortalarına kadar Batı’da da çok farklı değildi durum; tensel zevklerin yadsınmadığı Antik Çağ’a ait eserlerde kadına ya da oğlana duyulan aşkın aynı doğallıkla ifade edilmesi Batı’da uzun yıllar boyunca şaşkınlıkla ve suskunlukla karşılanmış, hatta kimi Antik Çağ tarihçisi, hayranlık duyduğu Eski Yunan uygarlığına aşağılık bulduğu bu cinsel hayatı yakıştırmakta güçlük çekmişti. Çünkü Batı dünyasının Geç Roma İmparatorluğu’nda kurulup Hıristiyanlıkla birlikte işlemeye başlayan bütün baskı ve dışlama mekanizmaları cinsellik etrafında kurgulanmıştı; bütün bir Ortaçağ boyunca insan bedeni bir ahlaksızlık yuvası, bir günah kaynağı olarak lanetlenmiş, bedenin tüm saygınlığı yok edilmiş, eşcinsellik ve giderek her türden şehvet en büyük günahla özdeşleştirilmişti. Max Weber’e göre Batı’nın yükselişinin hikayesiydi bu.

Cinsel tabuların burjuva devrimleri sırasında eski sistemle birlikte yıkılacağı umut edilebilirdi. Ne var ki, Fransız Devrimi’nin Aydınlanma Çağı libertenlerinin bütün çabalarına rağmen feodalizme ve kiliseye karşı zafer çanlarının çaldığı ilk aylarda yarattığı özgürlük ortamı kalıcı olmadı. Bunun en trajik örneği yaşadığı yıllarda ve ölümünden sonraki uzun yıllar boyunca yapıtlarının kabul edilemezliği üzerinde tüm iktidarların erdemli bir biçimde anlaştıkları Marki De Sade’dı. Sonuçta, etkileri günümüze dek gelecek biçimde, Batı’nın erotizmi bir bilgi alanı olarak görme geleneği Aydınlanma Çağı’nda zirvesine tırmanmış, burjuvazinin üreme tarafından denetlenmeyen her türlü cinselliğe karşı verdiği mücadeleye toplumu aydınlatacağı varsayılan ‘bilim’ de destek çıkmış, ‘aşırılık’lar yasalar kadar ‘bilimsel’ açıdan da yasaklanmıştı. Aydınlanma düşüncesi, Ortaçağ’a ilişkin birçok düşünce tarzını yerle bir ediyor, ancak cinsellik, tıp ve ahlak arasındaki şer ittifakına eski rejim kadar sahip çıkıyordu. Bu düşünce, burjuva bireyin modern destanı olan romanlara da yansıdı.

OSMANLI'DA EŞCİNSELLİK

Osmanlı toplumu tam böyle bir anda, üstelik edebiyat, az önce bahsi geçen romanlar aracılığıyla tanıştı Batı’nın değer ve düşünce dünyasıyla. Ahmet Cevdet Paşa, bu yıllardaki toplumsal ilişkileri ''Maruzat''ında (1856) şu cümlelerle özetliyor; ''Zendostlar (kadın sevenler) çoğaldı, mahbublar (erkek sevenler) azaldı. Kavm - i Lut sanki yere battı. İstanbul’da öteden beri delikanlılara ma’ruf ve mütad olan aşk - u alaka, hali tabisi üzerine kızlara müntakii oldu... Kubera (kibarlar) içinde gulamparelikle (oğlancılıkla) meşhur olan Kamil ve Ali Paşalar ile onlara mensup olanlar kalmadı. Ali Paşa da ecanibin (yabancıların) itirazatından ihtiraz (çekinme) ile gulampareliğini ihfaya (gizlemeye) çalışır idi''.

Anlaşılacağı gibi, zendostların yani kadın sevenlerin sayıca artışının tarihi önem arz ettiği o yıllarda, Avrupa romanında işlenen aşk ve cinsellik biçimleri Osmanlı toplumunda yeni yeni filizlenmeye başlıyordu. Avrupa’daki örnekleri taklit eden Tanzimat romancısı karşı cinse dönük bu yeni tarz aşkı ve çekirdek aile modelini modernliğin biricik ifadesi sayacak ancak roman kahramanlarına gönlünce bir cinsellik yaşama izni vermeyecektir. Neredeyse her roman ‘aşırılık’ları cezalandıran ölümlerle sonlanır; duygu ve düşünce dünyasını kısıtlayan geleneksel bağlar henüz kopmamıştır.

Osmanlı toplumunda özgürlük düşüncesini içselleştiren II. Meşrutiyet’tir. Aşağıda sıraladığım roman isimleri bile II. Meşrutiyet’in getirdiği özgürlük ortamının Osmanlı toplumunda en çok cinsel özgürlük biçiminde kavrandığını kanıtlamaya yeter. Mehmet Rauf’un ''Bir Zanbağın Hikayesi'' (1910) ve ''Kaymak Tabağı'', Ebü’l Burhan’ın ''Bir Çapkının Hikayesi'' (1910), T.P.Z.’nin ''Muhabbet Odası'' (1912), M.S.’nin ''Zifaf Gecesi Harem Ağasının Muaşakası'' (1913), A.Hasan’ın ''Bir Bakirenin Gebeliği'' (1914), Ahmet Naci’nin ''Bir Aşüftenin Jurnali'' (1914), G.R.’nin ''Beyoğlu Alemi'' (1914), Adil Nami’nin ''Balodan Sonra'' (1914), M. Alişan’ın ''Kadınların Aradığı'' (1914) gibi romanlarda yazarlar, toplumun eskiyle olan bağlarını sarsmak için -bilinçli olarak- her türden cinsel ilişkiyi en cüretkâr ifadelerle dile getirerek toplumun yerleşik değerlerine saldırmışlar ve edebiyatımızın ilk ‘underground’ hareketini yaratmışlardı.

SADE VE MEHMET RAUF

Fransız Devrimi’nin Sade’ı varsa II.Meşrutiyet’in de Mehmet Rauf’u vardı. Sade ve Oscar Wilde metinlerinden adapte ederek yazdığı romanlarlarında cinsel ihtiyacın beşeri bir açlık olarak ‘meşruiyetini’ ve ‘muhakkaklığını’, hiçbir düzmece ahlak kuralı ile sınırlanamayacağını savundu o. Mehmet Rauf ve arkadaşları batan ‘Kavm - i Lut’a yeniden hayat vermişlerdi. Ancak Fransa’da olduğu gibi İstanbul’da da uzun sürmeyecekti özgürlük günleri. Osmanlı’yı kurtarmak için ahlaka ve dine sarılmayı vaaz eden -içlerinde Mehmet Akif’in de yer aldığı- bir kesim Mehmet Rauf ve arkadaşlarının yazdıklarını ‘edebiyat dışı’, ‘edebiyatı satan’ romanlar olarak teşhir ve neredeyse ihbar ettiler. Sade ve Wilde gibi Mehmet Rauf da mahkeme önüne çıkarılacak, hapis cezasına çarptırılmamakla birlikte ordudan atılarak cezalandırılacaktı.

GÖREV OLARAK CİNSELLİK

Seçme, ayırma ve dışlama mekanizmaları her kurucu süreçte kullanılmıştır. Eskiyle arasına sınır çekerken ‘yozlaşma’ya vurgu yapan Cumhuriyet, yozlaşmanın simgesi olarak İstanbul’u işaret edip bir hayat tarzını dışarıda bırakırken Anadolu’da Batı Medeni Hukuku’na dayalı yeni bir ahlakın, yeni bir hayat tarzının temellerini atıyordu. Aynı dönemde tarih de yeniden tanzim edilmiş, icad edilen yeni kimlik tüm zamanlara yayılmış, Türklerin kökenine yapılan Orta Asya yolculuklarında tam da Cumhuriyet’in vaaz ettiği ahlakın, kadın tiplerinin ve aile modelinin izleri ‘keşfedilmiştir’. O izler ki, bir başka dışlamanın -İslamın Türk kültürüyle uyumsuzluğunun- da izleridir.

Bu ideolojinin topluma yayılması ve benimsetilmesi görevi, kitle iletişim araçlarının çok cılız kaldığı o yıllarda elbette yine roman sanatına düşecekti. Peki kadın üzerinden tarif edilen meşru cinsellik nasıl tasavvur edilmiş, nasıl bir kadın tipi örneklenmişti? Dönemin popüler aşk romanlarında canlanan ''Cumhuriyet kadını, fikri mücadelelere, edebiyat hareketlerine, spora ve aynı zamanda ev kadınlığına, anneliğe ve zevceliğe merbut, mükemmel kadındı''; yani tam bir görev kadınıydı o! Meşru cinselliğin dışındaki her tür cinsel etkinlik, cinsel heyecan, hatta cinselliğin her türden dillendirilişi ise bir kez daha yasak bölgeye itilmişti. Doğrusu şaşılacak bir şey yok; Platon’dan beri her türden toplum mühendisliğinin amacı normlar ve normaller yaratmak, zevk ve coşkuyu yadsımak, yalnızca üremeye yönelik cinselliğe izin vererek her türlü tutkuyu ortadan kaldırmak olmuştur. Öyleyse, politik açıdan cinsel özgürlük hiçbir zaman masum kabul edilmeyecektir. Çünkü hayatın bir tek karesini renklendiren bir özgürlük an’ı bile başka alanlardaki özgürlükçü düşünceleri tetikleme, sınıflar ve cinsler arasındaki ayrımcılığa dayanan toplum tasarımlarının meşruiyetini sorgulatma tehdidir. (12 Eylül darbesinden sonra ilk getirilen yasakların eşcinsel şarkıcıları da kapsadığını, erotik neşriyatın yasaklandığını, travestilerin ve transseksüellerin aşağılayıcı sıfatlar ve alçaltıcı muamelelerle Ankara dışına sürüldüklerini hatırlamak yerinde olur.)

Cumhuriyet’in talipkâr kadroları olan ve ekmeğini devlet kapısından kazanan ilk Cumhuriyet yazarları elbette ideolojik bir çatışmaya girmeyeceklerdi; devletin hayatın bütün alanlarına nüfuz edebildiği ve cinselliği kamusal alandan dışladığı yıllarda yazılan romanlar, büyük meselelere açılan kapılardı ve bu meseleler arasında cinsellik yer alamazdı. Böylece ‘ucuz’ edebiyatın alanına itildi cinsellik. Bu tarz romanlarda erkeklerin sokak kadınlarıyla, ‘yosmalarla’, ahlaksız kadınlarla yaşadıkları ‘ibret’ verici erotik maceraların yanı sıra, biseksüel ya da eşcinsel kadınlar da sözde ahlakçı bir tavırla, yargılayıcı, aşağılayıcı ifadelerle ama aslında erkek fantazilerini kışkırtmayı amaçlayan çok canlı sahnelerle işlenmiştir. Ancak erkek eşcinselliği söz konusu bile edilmez.

Yıllar ilerledikçe aydınlarla siyasal iktidarlar arasındaki ilişkiler bozulmuş, özellikle sol muhalefetin sesi romanlarda yükselmiş, kadın ve erkek arasındaki cinsellik pek çok yazar tarafından hayatın bir parçası olarak yerli yerinde canlandırılmış, hatta kimi romanda cinsellik toplumsal değerlerin sorgulanma aracı da kılınmıştır. Ne var ki, bu kısa yazıda genel karakteristiğine vurgu yapmak zorundayız; cinselliğin yasaklı alanları Türk romanında da yasaklı kalmış, siyasi eleştirisini iktidar merkezli kuran muhalif kimlikli yazarlar bile mahrem hayatı sistemle ilişkisi içinde yeterince sorgulamamışlardır. Egemen ideolojiden radikal bir kopuş yoktur.

YENİ BİR DÖNEM

Eşcinsel aşkın Eski Yunan metinleri ya da II. Meşrutiyet romanlarındakine benzer bir doğallıkla ifade edilmesi ‘80’lerden sonra Attilâ İlhan’ın ''Fena Halde Leman''ı (80) ile başlar. 2000’lere gelinceye kadar az ama istikrarlı biçimde işlenen bu türden aşklarda ağırlık yine kadınlar arası ilişkilerdedir. 2000’lerden sonra süreklilik kazanan eşcinsellik temalı anlatıların sayısal zirvesine 2003 yılında ulaştığını görüyoruz.

Bu kısa külliyat içinde Bilge Karasu’nun ''Kılavuz'' (1990), Hülya Serap Doğaner’in ''Leyla ile Şirin'' (1992), İbrahim Altun’un ''Romantik Salgın'' (1999), Selim İleri’nin ''Solmaz Hanım ve Kimsesiz Okurlar İçin'', Stella Acıman’ın ''Bella'' (2002) ve Sibel Torunoğlu’nun ''Travesti Pinokyo'' (2002) romanlarında eşcinsel tercihlerin insan hayatlarına olumlu ve olumsuz etkileri çok iyi yansıtılmıştı. 2003 yılında ise erkekler arası aşkları barındıran hikayeleriyle Mehmet Bilal’ın ''Üçüncü Tekil Şahıs'', Sadık Aslankara’nın ''Sığınak'' ve Niyazi Zorlu’nun ''Hergele Âşıklar''ı; kadınlar arasındaki aşklarıyla Zeynep Aksoy’un ''Deniz Kızı'' ve Stella Aciman’ın ''Kırlangıçların Ömrü'' romanları ilgi çekiciydiler. Pınar Orhan Küzenci’nin yanlış bedenlerlere hapsolmuş bir genç kız ve bir erkeği konu alan fantastik romanı ''Kurtlu Elma Şekeri'' de bir ilk roman olarak kayda değerdi. Son olarak, geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve ele aldığımız konu üzerine bugüne dek yayımlanan romanlar arasında belki de en iyisi olan ''Yarın Yapayalnız''a kısa ve özel bir yer açmak istiyorum. Selim İleri, aralarında hem büyük bir yaş farkı hem de sosyal ve sınıfsal farklılıklar olan iki insanın; ünlü bir soprano ile terzilik yapan genç bir kızın tutkulu ve hüzünlü aşkını pastoral bir hikaye içinde Reşat Nuri romanları ve opera klasikleri eşliğinde öylesine şiirsel bir biçimde dile getirmiş ki, aşkın cinsiyeti artık önemsizleşiyor. Anlıyoruz ki, erkek, kadın, gay ya da lezbiyen gibi sözcüklere, kendimize bakarak ‘normal’leştirdiğimiz tek bir biçime asla hapsedilemeyecek insani bir duygudur aşk. Önemli olan yaşanan ‘an’dır; bittiğindeyse yalnızlık ve buruk bir tad kalacaktır geriye...

Ele aldıkları insan tiplerine cinsel özgürlüklerini veren romanlarda artış kaydedilen bu süreç içerisinde cinselliğin her çeşidinin toplumsal hayatta, edebiyatta ve sinemada önemli bir yer kapladığını, cinselliğin bir başka türlü kuşatılmışlık içinde ehlileştirildiğini biliyoruz. Bu açıdan bakıldığında roman alanında kaydedilen gelişmelerin radikalliğinden söz edemeyiz. Ama yine de önemli ve olumlu buluyorum; yeter ki edebiyat alanında olunduğu unutulmasın, erotikle pornografik arasındaki sınır çiğnenmesin... Genet’in özeleştirisi ile bitiriyorum; ''Okurlar kitaplarımdan cinsel bakımdan etkileniyorlarsa bunun nedeni kötü yazılmış olmalarıdır diye düşünüyorum bugün, çünkü şiirsel heyecan o kadar güçlü olmalıdır ki hiçbir okur cinsel bakımdan heyecanlanmasın. Kitaplarım pornografik yazılar oldukları ölçüde, onları inkâr etmiyorum, incelik göstermekten yoksun olduğumu söylüyorum''.

A. ÖMER TÜRKEŞ

2004 - Milliyet Sanat

Eşcinsel edebiyattan bazı örnekler:

1980 ''Fena Halde Leman'' / Attila İlhan
1981 ''Dersaadette Sabah Ezanları'' / Attila İlhan
1984 ''Haco Hanım Vay'' / Attila İlhan
1990 ''Bay Z Düşüncenin Cinselliği'' / Tufan Erbarıştıran
1990 ''Kılavuz'' / Bilge Karasu
1992 ''Leyla ile Şirin'' / Hülya Serap Doğaner
1993 ''Düşlerin Şarkısı Yok'' / Veysel Dikmen
1996 ''Şarlo, Bir Kara Kafa İçin Balad'' / Ahmet Haluk Ünal
1997 ''Cemil Şevket Bey - Aynalı Dolaba İki El Revolver'' / Selim İleri
1998 ''Cahide'' / Aysel Özdemir
1999 ''Romantik Salgın'' / İbrahim Altun
2000 ''Günahsız'' / İbrahim Altun
2000 ''Solmaz Hanım ve Kimsesiz Okurlar İçin'' / Selim İleri
2000 ''Sıvı'' / Turgut Yüksel
2001 ''Hayat Roman'' / Turgut Yüksel
2002 ''Bella'' / Stella Aciman
2002 ''Ben Kendimi Affediyorum Tanrım Ya Sen?'' / Tijen Kino
2002 ''Kilidi Sırlı Anahtar'' / Baki Koşar
2002 ''Travesti Pinokyo'' / Sibel Torunoğlu
2003 ''Kırlangıçların Ömrü'' / Stella Aciman
2003 ''Deniz Kızı'' / Zeynep Aksoy
2003 ''Sığınak'' / Sadık Aslankara
2003 ''Üçüncü Tekil Şahıs'' / Mehmet Bilal
2003 ''Zarife'' / Deniz Kavukçuoğlu
2003 ''Kurtlu Elma Şekeri'' / Pınar Orhan Küzeci
2003 ''Şimdilik Kadın'' / Emine Saraçoğlu
2003 ''Jigolo Cinayetleri'' / Mehmet Murat Somer
2003 ''Peygamber Cinayetleri'' / Mehmet Murat Somer
2003 ''Buse Cinayetleri'' / Mehmet Murat Somer
2003 ''Hergele Âşıklar'' / Niyazi Zorlu

04 Aralık 2004 - Gaygaye

9 Ekim 2004 Cumartesi

Gay mıyım?

Eşcinsel olduğumu düşünüyorum.. acaba ne yapmalıyım?

Gay olmak ne demek?

Kendini gey olarak adlandıran erkekler, gerek cinsel ve gerekse duygusal olarak bir başka erkeğe ilgi duyarlar. Erkeklere duydukları cinsel ilgi kendilerine normal ve doğal gelir. Bu duygular ergenliğe girişle birlikte ortaya çıkar ve yetişkinlik döneminde de devam eder. Kimi eşcinseller kadınlara da ilgi duyabilir. Fakat bu kişiler genellikle, erkeklere karşı hissettiklerinin daha yoğun ve kendileri için daha önemli olduğunu söylerler.

Dünya nüfusunun onda birinin gey veya lezbiyen olduğu bilinmektedir. (Kadınlara ilgili duyan kadınlara lezbiyen denir.) Bu, herhangi bir kalabalık grup içinde (mesela okulunuzdaki sınıfta, kantinde veya okul servisinde) birkaç eşcinselin bulunduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, kendisi açıklamadıkça, kimlerin eşcinsel olduğunu söyleyemezsiniz. Eşcinseller, toplum içinde rahatlıkla karışırlar. Bununla birlikte diğer insanlardan farklı hissederler.

Eşcinsel gençler, farklı hislerinin nedenini ilk başta belirleyemeyebilirler. Etraflarındaki tüm delikanlılar kızlardan bahsetmektedir. Bu yüzden kendilerini konumlandırmakta güçlük çekebilirler. Ve bir yetişkinle hissettikleri üzerine konuşmaya cesaret edemeyebilirler.

Eğer eşcinselsem bunu nasıl bilebilirim?

"İlk kez eşcinsel olduğumu ne zaman fark ettiğimi hatırlamıyorum. Fakat hatırladığım bir şey var o da: bir erkekle beraber olma fikrinin beni her zaman heyecanlandırdığı" Ahmet, yaş 19

"Baştan beri farklı olduğumu hissediyordum. Arkadaşlarım kızlarla ilgilenirken ben erkeklere bakıyor,kendimi onlarla düşünüyordum. İlkokul yıllarıma kadar geri gidiyor bu duyumlarım." Serdar,yaş 22

"Hiç bir zaman kadınlara gerçek anlamda ilgi duymadım. Ergenlik çağına girdikten sonra ise gey olduğuma kesin karar verdim. Sınıf arkadaşlarıma ilgi duyuyor ve neye benzediklerini merak ediyordum." Cüneyt, yaş 18

"Bilmiyorum... O zamanlar düşünmedim de bunu. Hiçbir şeyin farkında değildim. Tek bildiğim beni çekenin erkek bedeni olduğuydu." Umut,yaş 20

" Bir gün ablamın dergilerinden birini karıştırırken, çok yakışıklı bir çocuğun fotoğrafına rastladım ve... İşte o an anladım." Murat,yaş 20

Cinsel arzularınızın neler olduğunun ismini koyamayabilirsiniz. Kendinizi nasıl adlandırmanız gerektiği konusunda acele etmenize gerek yok. Cinsel kimliklerimiz zaman içerisinde gelişir.

Buluğ çağına giren gençler, bir yandan vücutları gelişirken, bir yandan da seks üzerine yoğunlaşırlar. Cinsel arzuları o kadar güçlüdür ki herhangi bir kişiye veya duruma gerek kalmadan harekete geçer. Fakat kişi, yaşı ilerledikçe gerçekten kime ilgi duyduğunu çözer.

Gerçekten kendini gey hisseden delikanlılar, zaman içerisinde erkeklere olan ilgilerinin netlik kazandığını görürler. Sınıf arkadaşınıza aşık olduğunuzu veya olgun bir erkekten etkilendiğinizi fark edersiniz. Bu deneyimleri haz verici, tedirgin edici veya her ikisinin karışımı şeklinde hissedebilirsiniz.

Genellikle 16 ve 17 yaşlarında geylerin büyük bir kısmı kendilerini nasıl adlandırmalarını gerektiğini düşünürken, bir kısım delikanlılar ise bunu düşünmek için bir müddet bekler.

Eğer gey oluğunuzu düşünüyorsanız kendinize şunları sormanız gerekir:

Rüya gördüğümde veya cinsel fantezi kurduğumda, kahramanlar erkekler mi oluyor yoksa kızlar mı ?

Hiç bir erkeğe ilgi duydum mu? Bir erkeğe aşık oldum mu?

Diğer delikanlılardan farklı mı hissediyorum?

Delikanlılar ve erkekler için olan hislerim net mi?

Eğer bu sorulara net olarak yanıt veremiyorsanız acele etmeyin. Zaman içerisinde daha emin olacaksınız. Ve unutmayın kendinizi nasıl adlandırmanız gerektiğine ancak ve ancak siz karar verebilirsiniz.

İletişime Geçmek

Kendinizi, daha fazlasını keşfetmek için hazır hissediyorsanız işe okuyarak başlayabilirsiniz. Eğer rahatsızlık duymuyorsanız, kütüphane görevlisinden cinsellikle ilgili kitapların bulunduğu bölümü sorun. Eğer kütüphanenizde cinsellikle ilgili yeterli kitap bulamazsanız, büyük kitap evlerinin cinsellik bölümlerini tarayabilir veya internet aracılığıyla yurt dışından sipariş verebilirsiniz. Ve lütfen dikkat edin, eşcinsellikle ilgili kitapların tümü destekleyici değildir.

İnternet yoluyla eşcinsel organizasyon ve topluluklarla iletişime geçin. İletişime geçtiğiniz topluluk size doğrudan yardımcı olabileceği gibi,sizi,size yardımcı olabilecek başka organizasyonlara da yönlendirebilir. Hatta kentinizde bir araya gelen eşcinsel gençler de bulunuyor olabilir. (Bu sitede size yardımcı olabilecek organizasyonların adreslerini "linkler" kısmında bulabilirsiniz.)

Unutmayın, oradaki eşcinseller de bir zamanlar sizin bulunduğunuz yerdeydiler. İç güdülerinize güvenin. Eninde sonunda sizin gibi hisseden birilerini bulacaksınız.

"İlk kez bir başka eşcinsel ile karşılaştığımda, hem heyecanlı, hem endişeli, hem kaygılı ve hem de neşeliydim. Tarif edilemez bir şekilde, yalnız olmadığımı öğrenmenin mutluluğunu yaşıyordum. Benim gibi birisi daha vardı. Ne ile karşılaşacağımı bilememenin verdiği bir kaygı yaşıyordum fakat ilk karşılaşmanın ardından bu endişeler yerini bir gevşemeye ve rahatlamaya bıraktı." Necmi, yaş 22

"Yalnız değildim!En azından bir daha vardı!Beni anlayabilen biri! Yanımdaydı! Konuşuyorduk. Ağlamaya başlamıştım." Sedat,yaş 23

" İlk kez bir başka gey ile buluştuğumda müthiş rahatlamış hissettim kendimi. İnanamıyordum. Bir başka gey ile iletişim kurmuştum. Kendimi mutlu hissediyordum. Ama aynı zamanda da ürküyordum. Sonunda herhangi bir şey yapabileceğimi veya söyleyebileceğimi ama bunun üzerine düşünmeyeceğimi fark ettim." Ahmet, yaş 19

"Uzun zamandır birbirimiz biliyorduk aslında. Ama bir türlü konuşmamıştık bunu. Sonra bir gün bana "ben eşcinselim" dedi. Ne diyeceğimi bilemedim o an. Ağlamaya başladı. Ben de ağlamaya başladım. Nedenini bilmiyordum." Mustafa, yaş21

Seks Yapacak mıyım?

Doğal olarak, cinsel arzularınız için bir çıkış noktası aramayı düşünüyorsunuz. Cinsel yönden sağlıklı bir kişi olmak, açılma sürecine bağlıdır.

Şu an seks yapma fikri sizi ürkütüyor olabilir. Bu herkes için normaldir. Hiç kimse hazır olmadan seks yapmaya başlamamalıdır. Hazır oluncaya kadar, fantezi kurmayı ve mastürbasyon yapmayı tercih edebilirsiniz.

Seks, birbiri ile ilgilenen iki yetişkin kişi arasında olmalıdır. Doğru anın ne zaman olduğuna ise ancak siz bilebilirsiniz.

İster heteroseksüel olsun ister eşcinsel, herkes farklı şekilde seks yapar. Eşcinsel erkekler , mastürbasyon yapmak ( tek başına veya bir partnerle birlikte), oral seks, anal ilişki, öpüşme, coşkuyla kucaklama, masaj yapma ve güreşme gibi geniş bir yelpazede cinsel pratikler uygular. Unutmayın kiminle ne yapacağınıza karar verecek olan kişi sadece sizsiniz.

Peki ya AİDS?

Aktif bir cinsel yaşantısı olan herkes, AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda dikkatli olmalıdır. Eşcinsel olmanız sizi AIDS yapmaz, ancak kimi riskli davranışlarda bulunmanız AIDS'e yol açan virüse yakalanmanıza neden olur. AIDS tedavi edilemez ancak önlenebilir.

AİDS'e Yakalanma Riskini Azaltmak İçin Neler Yapılabilir?

Korunmasız anal ilişkiden uzak durun. Anal ilişki, AIDS'e neden virüsün en kolay bulaşma yollarından biridir. Bu yüzden her ilişkide muhakkak prezervatif kullanın.
Prezervatifi, oral seks yaparken de kullanmalısınız. ( Eğer kadınlarla birlikte oluyorsanız vajinal seks sırasında da prezervatif kullanmanız gerekir)
Kullanma tarihi geçmemiş ve hasar görmemiş lateks prezervatifler kullanın. Prezervatifi ısıdan ve nemden uzak bir yerde muhafaza edin. ( Cüzdanınınz prezervatifi saklamak için uygun bir değildir.) Her prezervatifi bir kez kullanın.
Rezervuarlı prezervatif kullanmaya çalışın. Prezervatifin ucundaki baloncuğu parmaklarınızla sıkıştırarak, prezervatifi sertleşmiş penis üzerine yerleştirin ve sıvazlayarak penis üzerine geçirin. Prezervatifin ucundaki baloncukta hava kalmadığından emin olduktan sonra baloncuğu bırakın.

İlişki sırasında muhakkak su bazlı kayganlaştırıcılar kullanın. Vazelin, el kremi, masaj yağı gibi maddeler kullanmayın. Bunlar kimyasal özelliklerinden dolayı prezervatifin zarar görmesine neden olabilir. Su bazlı kayganlaştırıcılar sadece eşcinsel ilişkiler için değildir. Aynı kayganlaştırıcı, vajina kuruluğu gibi durumlarda heteroseksüel çiftler tarafından da kullanılmaktadır. Aynı prezervatif gibi, su bazlı kayganlaştırıcı satın alırken de eşcinsel olduğunuzu açığa çıkmış olmazsınız.
Boşalma sonrasında dışarıya meni sızmasını engellemek için, sertliğini kaybetmeden penisinizi çıkarın. Bu sırada prezervatifin kaymasını engellemek için, prezervatifi alttan elinizle tutun.

Eğer yanınızda prezervatif yoksa öpüşme, şehvetle kucaklama, masaj yapma ve mastürbasyon yapma gibi penetrasyon içermeyen cinsel aktiviteleri tercih edebilirsiniz. ( Mastürbasyon sırasında deride çatlaklar olmamasına dikkat etmek gerekir)

Erkekler arası cinsel ilişkilerde AIDS'ten korunmak için ayrıntılı bilgi almak istiyorsanız, www.lambdaistanbul.org/AIDSbr/koruma.html ve www.aidsdernegi.org.tr adreslerine bakabilirsiniz.

Kendinizi Sevmeyi Öğrenin

"Kendimi tam olarak tanımlamam zaman aldı tabii. "Kendimle tanıştım, savaştım,barıştım" diyorum şimdi soranlar. Kolay olmuyor tabii. Hele eşcinselliğin bu kadar yok sayıldığı bir toplumda." Serdar yaş 22

"Ailem bir yandan arkadaşlarım bir yandan... Ama içimden gelen sese kulak vermemezlik edemezdim. Hem insan ben eşcinsel değilim diyince değişmiyor hiçbir şey. Şimdi o günleri düşününce gülüyorum yalnızca. Eşcinselliğimi seviyorum." Bülent yaş 25

"Teyzem lezbiyendi ve ben gey olduğumu fark etmeden önce, teyzemden eşcinsel olmanın kötü bir şey olmadığını öğrenmiştim." Aykut yaş 19

"Gerçekleri kabul ettim. Bunun anlamı eşcinsel olduğumu inkar etmemek ve olmadığım biri gibi davranmamak" Ahmet yaş 19
Gey olduğunuzla yüzleşmek o kadar kolay olmayabilir. Sonuçta hepimiz eşcinsellerle ilgili yanlış bilgileri, korkunç fıkraları dinleyerek ve medyada karikatürize edilmiş eşcinsel tiplemelerini izleyerek büyüyoruz. Bunun dışında insanlar bilmedikleri ve anlamadıkları şeylerden korkma eğilimindedir. Bazı kişiler de lezbiyen ve eşcinsellerden nefret eder. Bir çok insan da lezbiyenlerle ve geylerle bir arada olmaktan rahatsızlık duyar.
Tüm bütün bunlarla karşılaştıktan sonra hislerinizi değil etrafınızdakilerden, kendinizden bile saklamanıza şaşmamak gerekir.
Normal olmadığınızı düşüyor olabilirsiniz. Bu arada diğer insanların sizin duygularınızı öğrenmesini engellemek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Diğer insanların ne düşüneceğini önemsediğiniz için etrafınızdaki diğer eşcinsellerden kaçıyor da olabilirsiniz.
Güvende olma pahasına saklanılan gerçekler,kişiye sadece acı ve yalnızlık hissi verir.

Kendi duygularınızı inkar etmenin faturası daha ağır olabilir. Bu hislerinizi bastırmak için uyuşturucu veya alkol kullanmış olabilirsiniz. İntihar etmeyi aklınızdan geçirmiş olabilirsiniz. Fakat bunlarla başa çıkmanın en etkili yolu bir yardım almaktır. Eşcinsel grupları ile bu konuda temasa geçebilirsiniz.

Kime Söylemeliyim?

"En yakın kız arkadaşıma tabii? Hepimizin birer tane yok mu?" Serdar yaş 22

"Yalnızca uzun zamandan beri tanıdığım ve hoşgörü sahibi olduğuna inandığım kişilere eşcinsel olduğumu söylüyorum. Bu kişilerin benim özel yanımı bilmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum" Birkan yaş 18

" Madem ki normalim neden nasıl hislerimi saklayayım? Fakat birisine açılmadan önce bu konuda rahat olduğunuzdan emin olmanız gerekir' Necmi yaş 22

"Ben sadece, beni reddetmeyeceğini bildiğim, kim olduğumu bilerek beni kabul edeceğine ve beni heteroseksüel olmaya zorlamayacağına inandığım kişilere söylüyorum. Etrafımdaki kişileri ilk önce test ediyorum ve ardından onlara söyleme riskini almaya değip değmediğine karar veriyorum." Can yaş 19

"İnsan iki kere düşünmeli. Hayati bir hata olabilir belki açılmak,umulmadık tepkilerle karşılaşabilir insan. Açılmak isteyen eşcinseller arkadaşlara söyleyecekleri insanı iyi seçmelerini öneririm." Suat yaş 20

Gey gençler yaşları ilerledikçe kendileri hakkında daha rahat olmayı öğreniyorlar. İçinizde, derinlerde bir yerdeki sesi dinlemeye ve gey olmanın gerçekte ne olduğunu öğrenmeye başladıkça siz de cinselliğinizle ilgili daha rahat olmaya başlayacaksınız. İşte bu sürece dolaptan çıkma veya açılma denir.

Açılmanın ilk adımı kendinize gey olduğunuzu söylemenizdir. Bundan sonraki adımda, sizi anlayabilecek birine söyleme ihtiyacı hissedersiniz. Bu kişi bir arkadaş veya bir yetişkin olabilir. Daha sonra ise, gerek arkadaş olmak gerekse daha özel ilişkiler kurmak için diğer gey çocuklarla tanışma ihtiyacı doğar. Kimi gey çocuklar ailelerine de açılma başarısını gösterirler.

Ailenize açılmaya veya açılmamaya, açılacaksanız bunun ne zaman olacağına karar verecek kişi yine sizsiniz.

Bir çok kişi, buna aileler de dahildir, eşcinselleri anlamazlar ve bu kişilere açılmak zor olabilir. Bu yüzden başlangıçta kime açılıp açılmayacağınıza karar verirken dikkatli olun.

Fakat önemli olan kendinize dürüst olmanızdır. Kişinin kendini inkar etmesi zarara yol açar. Buna rağmen kendini kabul etmesi ise yine kendisine kazandırır. Bir çok çocuk açıldıktan sonra daha sakin, mutlu ve kendinden emin olduklarını ifade ediyorlar.

"İnsanlar ne derse desin, sen normalsin. Tanrı seni böyle yarattı. Eğer dine inanmıyorsan, doğdun ve bir hayatın var ve eşcinsel olman da hayatının bir parçası" Dinçer yaş 19

"İnandığın şey için diren ve nefret üreticilerinin tıraşlarına kulak asma. Kendinden emin ve onurlu ol" Can yaş 19

"Çok zor. Ama önemli olan zoru başarmak. Kendini tanımak ve sevmek gerek önce" Serdar yaş 22

*Bu broşür BAGLY (Boston Area Gay and Lesbian Youth) 'nin yardımıyla Kevin Craston ve Cooper Thompson tarafından yazılmış legato oluşumlar içerisindeki öğrenciler tarafından Türkçe'ye çevirilip,Türkiye şartlarına adapte edilmiştir.

Eşcinsel Belediye Başkanı

Jason Welt, 27 yaşında bir boyacı. Aynı zamanda Amerika'nın New York eyaletindeki New Paltz'ın belediye başkanı. Manhattan'a 140 kilometre uzaklıkta, 6 bin kişin yaşadığı ufak bir kasaba burası.

Üniversite yıllarından beri gerçek bir aktivist West. Kendi deyimiyle nerede bir protesto, nerede bir gösteri olsa hep en başta bulunmuş bir mücadele insanı. Öyle ki bu ufak kasaba bile bütün Amerika'yı karıştırması için yetmiş West'e. Şimdi Amerika'da herkes New Paltz'ın bu aykırı adamını konuşuyor.

Onun herkesin dikkatlerini üzerine çekmesine neden olan şey, gaylerle ilgili yaptığı yuva kurma planları. Vietnam Savaşı'na, Irak'ın işgaline ve kürtajın yasaklanmasına karşı çıktığı gibi evliliğin sadece karşı cinsle yapılan bir anlaşma olmasına da karşı. O yüzden gay çiftlerin de birbirleriyle evlenebileceklerine inanıyor. Dahası, nikah kıyıyor, gay çiftleri dünya evine sokuyor.

West, uzun süredir aklında olan gaylerin de birbirleriyle evlenebilecekleri fikrini belediye başkanı olduğunda hayata geçirmeye karar verir. Zaten sürekli hukuk kitapları okuyan biri olduğundan yasalara aşinadır ve araştırmaya başlar. Bir boşluk bulmuştur. Geçen yüzyıldan kalma kanun "yapılabilir" demiyordur ama "yapılamaz" da demiyordur.

Tam o sırada Massachusetts Yüksek Mahkemesi gay evliliklerinin lehine sayılabilecek bir karar verir. Bir hafta sonra da eyalet yasaları uyarınca San Francisco'da ilk gay evliliği yapılır. Başkan Bush, sürecin önüne geçmek için gaylerin evlenmesini önleyecek bir anayasal düzenleme başlattığı sırada, West zaten uzun süredir aklında olan bu iş için acele etmesi gerektiğine karar verir.

Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'ni arar önce. Niyetini anlatır. "Böyle böyle ben burada gayleri evlendireceğim, haberiniz olsun bana destek verin" der. Ardından hukuk bürolarını arar ve "Ben kanunda bir boşluk buldum. Belediye başkanı olarak hemcins kişileri de evlendirebiliyorum. İsterseniz araştırın" der. Ve kasabada belediye meclisine bile haber vermeden işe koyulur.

Alelacele, daha önceden tanıdığı ikisi de erkek olan Billiam van Roestenberg ve Jeffrey S. McGovan çiftine gider. "Bakıyorum ne zamandır seviyeli bir ilişkiniz var sizin. Gelin ikinizi evlendireyim" diye bir teklif götürür.

Daha nasıl olacak diye tartışırlarken kasabanın parkına bir sahne kurdurtur. Üstüne birkaç sandalye. Kiralık smokinler. Hızla hazırlanan bir pasta. Derken kısa bir tören ve ardından elektronik bir piyanonun fonda çaldığı Beatles'ın Imagine'i eşliğinde ilk dans.

West 2004'ün 27 Şubat'ında ilk gay nikahını kıymıştır bile. Kendisi için de bir milat sayılacak olan bu çifti o kadar çok benimsemiştir ki, yeni evlilerin evini bile boyar heyecandan.

West, araladığı kapıdan ne kadar çok gay çift geçirirse bu işin o kadar kolay kabul edileceğine inanır. Bir ayda 25 gay çiftin hayatını birleştirir. Ama Amerikan demokrasisinin muhafazakar çarkları West'i fark etmekte geç kalmaz. Eyalet mahkemesinden çıkan bir karar ile nikahlar durdurulur ve West hakkında izinsiz hemcins evlendirmekten hapis istemiyle dava açılır.

West için yaptığı bu şey aslında herhangi bir sivil hak mücadelesinden farklı değil: "Tarih bilmek, bu mücadelenin nerelerden geldiğini kavramak zorundasınız. Aktivizm 60'larda başlamadı. 30'larda işçi hareketi, geçen yüzyılın başında anarşizm, 1880'lerde popülizm, ondan öncede Amerikan İç Savaşı ve Toparlanma dönemi vardı. Bizim burada yaptığımız hep bu mücadelelerin devamı. Daha farklı değil."

West, peşinde koştuğu idealler nedeni ile başta gayler olmak üzere pek çok kesimden övgüler alırken, muhafazakar Amerikalılar ise West'i topa tutuyor. Oportünist, ünlü olmaya çalışan, kurnaz, ne dediğini bilmeyen cahil çocuk, kızgın Amerikalıların West'e yakıştırdıkları sıfatlardan sadece birkaçı.

Ancak kendi kasabası New Paltz'da halk onu şimdiden bir kahraman gibi görüyor. Kasabanın biracısı, West için özel bir bira üretmiş örneğin: "Hapishaneden çıkış birası". 24 yaşındaki kız kardeşi ise, ona yöneltilen eleştiriler için abisine haksızlık yapıldığını düşünüyor.

Eşcinsellikle İlgli Tarihsel Yanlışlar

Eşcinselliğin tarihi konusunda da epeyi yanlış inanç dolaşır ortalıkta. Örneğin, antik Yunan'daki eşcinsellik konusunda duymadığı şey kalmayan günümüz insanı eşcinselliği yalnızca antik Yunanlıların sosyal açıdan kabul edilebilir buldukları izlenimine kapılabilir. Aslında antik Keltler, Almanlar ve Persler de bunu görmezden geldiler ya da hoşgörüyle karşıladılar. Ancak, her toplumda eşcinsellik büyük ölçüde askeriyenin kaymak tabakasıyla sınırlı kaldı. Yunanistan'da eşcinsellik MÖ yaklaşık beşinci yüzyılda azalmaya başladı ama bunun nedeni ahlakçıların bu işi kötü olarak nitelemeleri değildi. Azalmanın nedeni aristokrasiden kaynaklanıyordu ve beşinci yüzyıl da (Demokrasi Çağı) aristokrasinin yüzyılıydı.

Eşcinselliğe ilişkin diğer bir yanlış inanç da daha yeni ortaya çıkmaya başladığıdır. Aslında, günümüzde giderek artan oranda eşcinsel, geçmişe kıyasla cinsel kimliğini daha kolay açıklayabiliyorsa da, on yedinci yüzyıldan itibaren insanlar kendilerini eşcinsel olarak adlandırmaya başladılar. O tarihte, kente denizcilerin doluşmasına yol açan modern İngiliz donanmasının doğuşuna bağlı olarak özellikle Londra'da bir eşcinsel alt kültürü ortaya çıkmaya başladı.

Londra'daki eşcinsel kulüplerine gitmek istemeyen İngilizler, on sekizinci yüzyıldan itibaren, kıta Avrupa'sındaki benzer kulüplerde eğlenebiliyordu. Tarihçiler Fransa, Hollanda, Almanya ve İtalya'da "homo-erotik kulüp" adı verilen yerler buldular. Görünüşe bakılırsa İngiliz eşcinseller kendi ülkelerinden ziyade Avrupa'daki bir eşcinsel kulübe gitmenin daha az risk yarattığını düşünüyordu. Büyük Avrupa turunun "büyük" olarak adlandırılmasının nedenlerinden biri de İngilizlerin cinsel isteklerini Avrupa'da İngiltere'ye kıyasla daha kolay doyurabilmeleriydi. Eşcinsel olanlar kadar olmayanlar için de geçerliydi bu durum.

Aslında, eşcinsellik antik Yuna-Roma dönemlerine kıyasla günümüzde daha rahat yaşanıyor. Ama Avrupa'nın en önemli tarihsel kişilerinden bazıları açıkça eşcinseldi. İngiltere'de Aslan Yürekli Richard ve II. Edward her açıdan tam bir eşcinseldi, en azından kendi çevrelerinde. Fransız I. Philip de öyle. Hatta aşığını kardinal olarak bile atadı Philip. (Papa II. Urban'ın bu ilişkiden haberdar olduğu söylenir.)

Eşcinsellik Batı'da en azından İsa'nın doğumundan sonra kuşkuyla karşılanmıştır ama hep tehlikeli görülmemiştir. Yale Üniversitesi'nden Profesör John Boswell, bu konudaki öncü çalışmasında, Hıristiyanlığın ilk beş yüz yılı içinde eşcinselliğin epeyi hoş görüldüğünü saptar. "Hıristiyanlık iki yüzyılı aşkın bir süredir devlet dini olmasına rağmen" Roma İmparatorluğu ancak MS altıncı yüzyılda eşcinsel davranışı yasadışı ilan eder. Profesör Boswell'e göre, Orta Çağ'ın ilk dönemlerinde eşcinsellik zinadan daha hafif suç olarak görülürdü. Örneğin, sekizinci yüzyılda, Papa Aziz II. Gregory'nin, papazlara ava gittikleri için verdiği ceza eşcinsel ilişkiye kıyasla daha şiddetliydi. (Kefaret cezası eşcinsel ilişkiye girilirse bir yıl, ava gidilirse üç yıldı.) Eşcinsel ilişkiye yönelik açık ve şiddetli düşmanlık geleneği on ikinci yüzyılda başlar. O dönemde, eşcinsel davranışın halkın gözündeki imajı "varlıklı azınlığın, şiirlerde anlatılıp dalga geçilen kişisel tercihi olmaktan çıkıp tehlikeli, sosyal hayata ters düşen günahkar bir sapıklığa" dönüşür.

Bu arada, Eski Ahit'te eşcinselliğin şeytan işi olduğuna ilişkin bir söz yoktur. Eşcinsel davranışlardan tek bahseden Levi'de ise, İncil bu eylemi "iğrenç" olarak nitelendirir. Ama iğrenç kişiler şeytan değildir. John Boswell'e göre iğrençlik, "Domuz eti yemek ya da adet döneminde cinsel ilişkiye girmek gibi Musevi ibadetine ters düşen bir şeydi."

İşin dikkat çeken bir yanı şu ki, Yahudilerin katledilmesi eşcinsellerin katledilmesiyle aynı dönemde başlamıştır. Tarihte olayların gelişme tarzı böyle olmuş hep. Örneğin, Naziler Yahudilerin yanı sıra eşcinsellerin de peşine düşmüşler ve 220 binden fazla eşcinseli öldürmüşlerdir.

Nazilerin üst kademelerinde çok sayıda eşcinsel bulunduğu söylenir ama görünüşe göre sayıları sadece bir taneydi: Ernest Röhm, SA komutanı. Ve Hitler, 1934'te Uzun Bıçaklar Gecesi'nde ortadan kaldırır onu. Röhm, serseri Kahverengi Gömleklileri sıkı birer savaşçıya dönüştürmede faydalı olduğu sürece hayatta kalmıştır.

Richard Shenkman
Tarihin Büyük Yalanları

25 Ağustos 2004 Çarşamba

Eşcinsel Erkek Olmak

Çoğu zaman ne olduğumun farkında bile olmuyorum. İlişkiler ve cinsellik dışında cinsel kimliğimin pek ön plana çıktığı olmuyor. Yalnızca diğer gaylerle bir aradayken gay olduğumu hatırlamaya başlıyorum. Onun dışında önemi olmuyor.

Ama bazıları için işler pek de öyle değil. İnsanlar gay olduğunuzu anlamaya başladığı andan itibaren sizi hemen belli bir kategorinin içine itmeye bakıyorlar. Çünkü en kolay bu şekilde kendilerini koruyabiliyorlar. Çünkü onlara böyle öğretilmiş. "Kötü, tü kaka olan şeyden uzak dur."

Düşünüyorum da bazen. Gaysem gayim. Bütün dünya biliyor olsun. Kocaman evrende bir toz zerresi kadar kıymeti olmayan insanoğlunun yarattığı tabuların mengenesinde sıkışıp kalmaya pek niyetim yok. Alın size, tepeden tırnağa bir .bne. Benden korkun. Benden bucak bucak kaçın. Çocuklarınızı benden uzak tutun. Çünkü ben sizin ve toplumunuzun biricik tehlikesiyim. En büyük hastalığınızım. Benim gibi bir lekeyi evde yer silmekte kullandığınız çamaşır suyuyla çıkarıp atın hayatınızdan. Böylece rahatlayın ve bahar kokulu Ace gibi temiz hava alın.

Toplumdaki homofobi sandığınızdan da beter. İnsanların gay, eşcinsel ya da homo derken dudaklarının titreyişine bakın. En arsızı bile bu sözcükleri söylemeye çekinir. Hatta fazla da bu lafları etmezler, sizi aşağılamak dışında. Çünkü ne kadar çok sarf ederlerse, aman Allah korusun arkadaş çevresi tarafından yanlış anlanıp, bir yamuğa gelebilirler. Değil mi yani, neden bir erkek adam durup dururken böyle güvenilmez şeylerden bu kadar bahsetsin.

Nedir yanlış olan anlayamıyorum. Sonuçta varacağımız yer yine sevgi ve yine aşk değil mi? Hangi cins olduğunun ne ilgisi var. Siz hiç bir kediye, hiç bir kitaba ya da ne bileyim bir şiire aşık olmadınız mı? Eee, öyleyse üstüme bürünmüş olduğumun kabuğun başka bir insanı sevmemde ne gibi bir sakıncası olabilir. Bir çiçeği sevebilmem için illa bir arı mı olmam gerekir?

Ama insanlara bu yetmez. Çünkü onlar hep başka şeyle düşünürler. Ne kadar bir tabu da olsa bilinçaltından hep cinselliğe çalışır kafaları. Tüm düşünce sistemleri başka bir yerlere bağlıdır. Ah, bilmiyorum Freud acaba buna nasıl bir açıklama getirirdi? İlkel toplumların gelişmemiş bilinç düzeylerinin bir sonucu olacağına bahse girebilirim.

Bir de "doğal olmama" suçlaması getirirler. Evet doğal değiliz biz. Çünkü onlar kendilerini iki köpeğin çiftleşmesiyle kıyaslarlar. Ötesi yoktur. Doğayı eğer anlasalardı eminim akılları fazla kaldırmaz, bir anda "read-error" verebilirlerdi. Hermafrodit deniz canlıları, ne erkek ne dişi hiçbir cinse sahip olmayan bakteriler, eşcinsel koçlar, meyve sinekleri, penguenler ve daha milyonlarcası. Eh, bize günahkar suçlaması getirenler için sanırım Tanrı bu zavallı hayvanlara da pek torpil geçmemiş.

Biz de doğanın bir parçası olduğumuza göre biz de doğalız, hem de en doğalından. Burada "biz" zamirini kullanmam bile bir saçmalık. 11-12 yaşlarındaki okul çocuklarının küçük bir kızı bir arsa da kıstırıp önce taciz sonra işkence etmeleri, öz babaların kızlarını hamile bırakmaları, töre adı altında masum kızcıkların öldürülmeleri, hatta sırf evli oldukları için kadınların kocaları tarafından ters ilişkiye zorlanmaları daha doğal onlar için.

Onlar için böyle her şey doğal, her şey mübah.

Hep bir günah keçileri vardır. Kitlelerin içinde suçlu olmayan tek taraf her zaman onlar olmuşlardır.

Bu durumda da kara keçiler biz oluyoruz.

Derhal kelleleri vurula bütün ibnelerin!

Gay Olmak - 2005 - gaygaye.com 

11 Mart 2004 Perşembe

Ayılık Nedir?

Ayı kimdir sorusuna verilmiş net bir cevap olmamasına karşın, verilen tüm cevapların ortak noktası olarak; "öğretilmişlikten uzak doğal özellikler" taşıyan erkek eşcinsellerin ayı olduğuna dair ortak bir fikir birliği vardır.

Travesti, transeksüel ve efemine eşcinsellerin Ayı Hareketi hakkında fikirlerini oluşturan "Erkeksi kıllı kilolu erkek eşcinsel" tanımı aslında Ayı Hareketi dışındakilerin bu hareketin dışından izlenimleri ile oluşturulmuştur.

Toplumun her kesiminde oluşan prototipler ve beğeni ölçüleri sadece Ayı Hareketinde değil her insanda bulunan beğeni ölçütleridir aslında ve Ayı Hareketinin politik duruşu ile hiçbir bağlantı içinde değildir.

Ayılar bu beğeni ölçütlerine göre çeşitli adlarla adlandırılırlar. Kıllı ve zayıf ayılar otterbear (zayıf ayı), normalden biraz iri ve kıllı ayılar bear (ayı), oldukça iriyapılı ve kıllı ayılar grizzlybear (iri ayı), şişman ayılar ise chubbybear (şişman ayı) olarak adlandırılırlar.

Çoğu zaman yaş da ayılık için bir ölçüt oluşturur. Kesin olmamakla birlikte 35 yaş altı olan ayılar için cubbear (ayı yavrusu), daha ileriki yaşlardaki ayılar için ise daddybear (baba ayı), Oldukça yaşlı ve kılları beyazlaşmış ayılar için ise polarbear (beyaz ayı) tanımı kullanılır.

Ayılar arasında da çeşitli fetiş grupları vardır. Ayılar bu fetiş gruplarına göre de adlandırılırlar. Deri elbiseler giymekten hoşlanan ayılar Leather Bear (derici ayı), sigara ve puro içmekten hoşlanan ayılar için ise Cigar Bear (sigaracı ayı) tanımları kullanılır.

Ayılar için önemli ayırıcı özelliklerden biride sakaldır. Yurtdışında ki hemen hemen tüm ayıların sakallı olmasına rağmen, ülkemizde çalışanlar için uygulanan kılık/kıyafet yönergelerinden dolayı, türk ayıların sakal bırakmaları çok fazla mümkün olmamaktadır.

Ayı hareketinin esas çıkış noktasını, toplumun yanlış bilgilendirilmesi sonucu erkek eşcinsellerin kadınsı olduğu ya da olması gerektiği yönündeki yanlış kanıyı kökünden değiştirmek fikri oluşturmuştur.

Yazılı yada görsel basın aracılığıyla hergün toplum önüne sürülen kadın elbiseleri içerisindeki makyajlı ve efemine eşcinsel tiplemesi karşısına doğal halleri ile yani hergün sokakta gördüğümüz sıradan erkek tiplemesi ile çıkarak, erkek eşcinsel anlayışına yeni bir boyut getirmeyi hedeflemektedir.

Ayı hareketinin anlayışı genel geçer eşcinsel anlayışından oldukça farklı olmasına rağmen, kesinlikle dışlayıcı, küçük gören ve horlayan bir anlayış değildir. Aksine ayılar diğer eşcinsellerle her türlü ortamda bilgi alışverişinden eğlenceye kadar geniş yelpazeli bir birlikteliği savunmuş ve aynı tarafta olduklarını unutmamışlardır.

Ülkemizde yakın zamana kadar bilinmeyen ayılık ve ayı-hareketi, türk ayı grupları tarafından dile getirilmeye ve eşcinsel yaşam içerisinde soluk almaya başladığı zaman, diğer eşcinsellerin tepkisiyle karşılaştı. Bu tepkilerin ana temasını genellikle efeminelik kavramı oluşturuyordu. Bilinmesi gereken husus ayıların efemineliğe ya da efemine eşcinsellere karşı olmadığı, yanlızca kendi cinsel beğeni ve yaşayış şekillerinin doğallığı ön plana çıkardığıdır.

PENÇERE, LES WRIGHT SÖYLEŞİSİ

AYI Toplumu eğer geçici bir moda olup daha sonra kaybolmaktan korkuyorsa kendini geliştirmeli, politik ve kültürel boyutlarının farkına varmalı.

pençere : Hoş geldiniz ; dergimiz pençere bu sayıyla birlikte ilk yılını doldurmuş oluyor ve AYI TARİHİ PROJESİ kurucusu ile bu röportaj bizi çok heyecanlandırıyor.

L.W. :Hoş bulduk.Ben de bildiğim tek Ayı Kültürü dergisi için Pence're ile yapacağım bu röportaj için çok mutluyum.

pençere : İsterseniz ilk sorumuzla sohbetimize başlayalım. Dışarıya açılmanız nasıl oldu?

L.W. : "Out" olma kavramı politik bir hareket olarak algılandı; ve Eşcinsellere Özgürlük Hareketi ilk adımını New York şehrinin Greenwich Mahallesinde Stonewall Olayı ile 1969 Haziranında attı.

1972 yılında 19 yaşımdayken "Out" olduğumda bunun politik olduğu kadar kişisel bir karar olduğunu da düşünürdüm. Her zaman erkeklere ilgim olduğunu bilirdim. Ayrıca bilirdim ki hiçbir zaman klişe eşcinsel erkek yapısında değildim. Bu çelişki içinde uzun süre bocaladım. Bununla birlikte Amerika'nın en az elli eyaletinde homoseksüellik resmi olarak akıl hastalığı olarak nitelendiriliyordu. Bu yüzden ilk dışarı açıldığımda kendimi akıl hastası olarak görmemem çok büyük bir adımdı kendi açımdan, bir suçlu değildim aksine kendim olmaktan son derece mutluydum. Heteroseksüelmiş gibi davranmak eşcinsel karşıtı önyargılarla boğuşmaktan çok daha zordu.

1974 te Almanya'ya üniversite öğrencisi olarak gittim ve yaklaşık altı yıl orada yaşadım. Hemen tüm sınırlarımı aşarak eşcinsel özgürlük hareketine katıldım ve o zamandan beri eşcinsel aktivistim.

pençere : Ayı Tarihi Projesine ne zaman ve nasıl başladınız ? Size ilham veren ne idi ?

L.W. 1979 yılında Almanya'dan San Francisco'ya taşındım ve kendimi AIDS kabusunun ortasında buldum. 1986 ya kadar birçok arkadaşımı kaybettim ve sonunda Amerikan hükümeti ve heteroseksizm etkisindeki toplum AIDS in gerçek bir problem olduğunu kabullendi. O yıllarda herkes bir anda ortadan kayboldu. San Francisco'nun tüm eşcinsel semtleri boşalmıştı ve herkes saklanıyordu. Barlar kapandı , eşcinseller seksten vazgeçtiler. Tüm insanlar korkudan evlerine kapanmıştı. İki yıl boyunca ünlü eşcinsel semti Castro bir hayalet kentine dönmüştü. Ardından eşcinseller tekrar dışarı çıkıp bir toplum arayışına giriştiler. Aynı zamanda seks partnerleri aramaya başladılar. Bu tarihte San Francisco'da kendilerine "Ayı" diyen insanlar birbirleri ile sosyal ve seksüel olarak bağlantıya geçtiler. Bu gelişmeler içinde ben de başından itibaren bulundum ve fark ettim ki bu gelişme "Sadece bir dönem moda olan" geçici bir San Francisco akımı değildi.

Gözlemlemeye ve notlar almaya başladım. Bu gözlem ve notlar daha sonra analiz yapmama ve kitapları yazmama yardım etti. O tarihlerde ben de HIV virüsünü aldığımı fark ettim; ayrıca parasız, gelirsiz ve evsizdim. Aniden Boston'da bir üniversiteden öğretmenlik için teklif aldım; (Yıl 1972) kabul ettim ve iki hafta içinde Boston'a yerleştim. Sağlığım yüzünden ne kadar süre çalışabileceğimi bilmiyordum ancak bir işim ve düzenli bir gelirim olduğundan Ayı Tarihi Projesine başlamaya karar verdim. 1993'den sonra işten arta kalan zamanımın hepsini bu projeye harcadım.

pençere : O günden bu güne neler yaptınız ? Bugünlerde ne üzerinde çalışıyorsunuz ?

L.W. Öncelikle kendimi sağlıklı ve iş sahibi tuttum. Tam süreli öğretmenlik yaptım ve birçok farklı projede yer aldım. Ayı Tarihi Projesine başladıktan sonra birçok doküman ve bilgi toplamaya giriştim. Özellikle AYI toplumunun gelişimi ve kültürü üzerine ; ayıların eserlerini de düzenleyerek AYI toplumunun birçok farklı yönünü ortaya çıkarmaya çalıştım.

İlk yazdığım "AYI KİTABI 1" büyüdü büyüdü ve "AYI KİTABI 2" böylece oluştu. Aynı zamanda bu iki kitapla birlikte AYI Eserleri Sergisinin üçüncüsünü de yapmış bulunuyorum. Dördüncüsü ve beşincisini de yakın gelecekte yapmayı planlıyorum. Bu sırada sizin de içinde bulunacağınız "AYI KİTABI 3" üzerinde çalışıyorum. Bu çalışmalar doğal olarak hayatımdan yıllarımı alıp götürüyor.Bu sebepten akademik çalışmalarımı da ilerletmeye çalışıyorum. Tek yönden değil birkaç yönden geliştirmeye çalışıyorum kendimi.

AYI Tarihi çalışmalarım ilerledikçe "Maskülinite" ve "Erkek nedir?" konusu da ilgimi çekti ve bu konularda da çalışmaya başladım. Travma dolu bir geçmişe sahibim. San Francisco'da AIDS dönemini yaşadım, birçok arkadaşımı kaybettim ve o zamanlar çok gençtim. Bu kötü tecrübe beni travmanın insanların sosyal hayatına ve insan psikolojisine etkileri konusuna itti. Ve son olarak homofobik bir toplumda eşcinsel erkek olma travması üzerinde çalışıyorum.

Şu sıralar uzun süre HIV virüsü ile yaşamayı başarmış AIDS lieşcinsellerle röportajlar yapıyorum. Bu sağ kalanların çoğu daha AIDS virüsünün ne olduğunun bilinmediği ve hiçbir tedavi yönteminin olmadığı dönemlerden ayakta kalanlar. Unutulmuş nesil olarak hiç söylenmemiş hayat hikayelerimiz bu röportajların ana konusunu oluşturuyor.

pençere : "AYI KİTABI 1" ve "AYI KİTABI 2" nin başarısı sizin için yeterli miydi ?

L.W. : Birincisi az çok başarılıydı. AYI Toplumunun ve akademisyenlerin dikkatini çekti. Bir akademik araştırma kitabı için iyi bir satışa da ulaştı. Bazı insanlar kitap alırken akademik araştırma kitaplarına uzak durabiliyorlar,onlara sıkıcı gelebiliyor. AYI KİTABI 2 ilkinden çok daha iyiydi ancak neredeyse hiç satmadı.

Bunun yanı sıra ben AYI KİTABI 1-2 ve 3 ü erkek eşcinsel alt kültürü çalışma dosyası olarak görüyorum. Hepsi tarihimizi olduğu gibi korumak ve geleceğe bir arşiv bırakabilmek amacı ile yazıldı. Gelecek nesiller bu kitapların doyurucu bir proje olup olmadığına karar verecek. Diğer yandan ben aşırı derecede mükemmeliyetçiyim , yaptığım hiçbir şey beni tam olarak tatmin edemez.

pençere : Uluslararası AYI Kulüpleriyle ortak çalışmalar yapıyor musunuz ? Yapıyorsanız bunlar ne tür çalışmalar ?

L.W. : Şu ana kadar yaptığım tek çalışma o kulüplerden aktiviteleri ile ilgili doküman toplamak. Bunları AYI Tarihi arşivime ekliyorum. Her zaman AYI Kitabı serimde olabildiğince çok , uluslararası görüşe yer vermeye çalıştım. Bu çok yavaş ilerleyen ve yıpratıcı bir süreç. Aslında Amerikan eşcinsellerin uluslararası eşcinsellerle ilişkileri konusu bir düzine kitap yazdıracak kadar geniş bir konu olmalı. AYI Tarihi projemin bir bölümü de "Nashoba Enstitüsü" ismini verdiğim uluslararası AYI Kulüpleri tartışma Platformu. Teksas Ayı buluşmasında Dallas'da AYI Tarihi konusunda bir sunum yaptım ve ayrıca AYI Polis Memurlarından oluşan bir tartışma platformuna davet edildim. Çalıştığım konu çok geniş ve bu tarz tartışma platformlarında bu konuda çalışanları görmek üzerimdeki yükü hafifletiyor.

pençere : Türkiye’deki AYI Hareketi hakkında ne biliyorsunuz ?

L.W. : Türkiye'de bir AYI Hareketi olduğunu bilmem dışında hemen hemen hiçbir şey. Türkiye'deki eşcinsel erkeklerin AYI hareketi için çalıştıklarını öğrenmek beni çok etkiledi. Türk toplumu hakkında da bilgiye sahip olduğumu söyleyemem. Amerikanvari ve batılı düşünce yapımında farkındayım. Bu düşünce yapım doğal olarak beni objektif olmaktan uzaklaştırıyor.

Daha önce söylediğim gibi Almanya'da bulunduğum altı yıl içinde, 1970 lerde , Kuzey ve Batı Avrupa'da gezme fırsatım oldu. Almanya'daki eşcinsel erkek kültürünün Amerika'dakinden ne kadar farklı olduğunu gördüm. Fakat yüzeysel olarak (porno dergileri) hepsi birbirine benziyor. Farkındayım ki Türk erkekleri Amerikalı ve Batı Avrupalı eşcinseller tarafından çok çekici bulunuyor. İslam dünyasının en yakışıklı erkekleri olarak Türk erkekleri görülüyor. İtiraf etmeliyim ki ben de aynı fikirdeyim.

Türk erkekleri ile ilk tanışmam 1970 lerde Almanya'da oldu. Ezilen işçi sınıfı kesimi olarak karşımdaydılar. Şu anda öğretmenlik yaptığım yerde de birçok Türk öğrenci var. Bunlar Türk kapitalist zenginlerinin çocukları. Burnu havada olan bu öğrenciler bizi alt sınıf uşakları olarak görüyorlar. Bu sebepten bu iki taban tabana zıt sınıfı bir kültür içinde düşünebilmem ve Türk toplumu hakkında bir fikir sahibi olmam mümkün değil. Ancak bağlantıda olduğum birkaç Türk Ayısı bana yakın zamanda Türkiye'yi ziyaret etmem gerekliliğini hissettirdi.

pençere : Ziyaretinizi dört gözle bekliyor olacağız. Peki 1986 San Francisco'su ile 2002 San Francisco'sunu karşılaştırabilir misiniz? Sizce AYI Hareketi 1986 sonrasında büyük adımlar atabildi mi ?

L.W. 1986 da AYILAR San Francisco'da küçük bir gruptu , günümüzde ise AYI olmak çok popüler ve bir San Francisco eşcinsel erkek imajı. Tabii ki San Francisco'da birçok farklı eşcinsel grup bulunmakta , örneğin Boston'da eşcinsellerin çoğu temiz tıraşlı, bakımlı ve ekonomik olarak kuvvetlidirler.

San Francisco genel olarak 1986 dan sonra çok değişti. Bilgisayar teknolojisi , gayrimenkul fiyatlarındaki artış San Francisco'yu çok zengin ve çok fakirin bir arada yaşadığı bir şehir haline getirdi. Castro artık bir eşcinsel mahallesi değil. Birçok eşcinsel maddi olarak şehir merkezinin pahalılığı yüzünden buralarda yaşamayı göze alamaz hale geldi ve eşcinseller şehrin dışına itildi.Şehrin dışındaki farklı mahallelerde yaşamak zorunda kaldılar veya San Francisco'dan ayrılmak zorunda kalarak başka şehirlere göç ettiler. Bende iş bulamadığım için San Francisco'yu terk edenlerdenim.

Burası her zaman öncü bir şehirdi. Altın arama günlerinden , çiçek çocukları günlerine ve son olarak 1970 lerde "Eşcinsel Mekke’si" olduğu günlere kadar geldi. Ayrıca San Francisco her zaman güzel bir liman şehri özelliğine de sahipti , ta ki teknolojik firmaların akınına kadar. Bundan sonra korkunç bir yükselişe geçti ve Ayılar dünyanın başka yerlerine göç ettiler.

Artık uluslararası Ayı ticaretinin içindeyiz ne kadar istemesek de. Aynı Mc Donalds'ın izlediği yol gibi. Küçük ve şirin bir hareketken hayatın kendisi gibi uluslararası ticari bir bağımlılığa dönüştü.

pençere : Amerika'daki AYI dergileri hakkında ne düşünüyorsunuz ? Sizce AYI Toplumu kültürel dergilere ihtiyaç duyuyor mu ?

L.W. : Amerika'daki ilk AYI dergisi, AYI akımını geliştirdiği için kalbimde ayrı bir yere sahip. "Amerikan Ayısı" olan Amerikan Bear) ciddi konuları konuşan ve her şeyin seks olmadığını söyleyen başarılı bir çalışma. Ancak iki dergi de ticari kaygılarının olduğunu açıkça dile getiriyorlar.

Düşünüyorum da AYI Toplumu ciddi bir kültürel derginin ihtiyacını duymakta.İlk derginin sahibi bunu fark ettiğinde benimle uzun sohbetlerde bulundu. Ancak şu anda elimizdeki dergi playboy tarzında erotik bir dergi. Kültürel bir derginin olması beni çok mutlu ederdi. Ancak "Düşünen Ayılar" büyük bir kitle olmadığından böyle bir dergi finansal zorluklar çekebilir. Ancak zengin ve parayı umursamayan bir AYI böyle bir dergi işine girebilir.

Amerika'da son zamanlarda yeni AYI dergileri piyasaya çıkmakta ve bunlar yerel AYI topluluklarına daha fazla yer ayırmakta. AYI Toplumu eğer geçici bir moda olup daha sonra kaybolmaktan korkuyorsa kendini geliştirmeli , politik ve kültürel boyutlarının farkına varmalı.

pençere : Eşcinsel toplum AYI Hareketinin bir fetiş hareketi olduğunu düşünüyor. Vücut kılına , sakala , kasa ve göbeğe takıntılı bir hareket olarak görüyorlar. Sizce haklı oldukları yönler var mı ?

L.W. : Çok ilginç iki noktaya değindiniz. Öncelikle AYI Topluluğunun gerçekten topluluk sıfatını hak edip hakketmediği konusunda şüphelerim var. Ben genelde hareket tanımını kullanıyorum. Buna en iyisi "AYI Alt Kültürü" diyelim ve bu fetişizmden çok daha derin bir şey. Şunu söylemeliyim ki bir akımın seksüel arzu içermesi onun fetiş olmasını veya seksüel takıntı olmasını gerektirmez. Tabii ki Ayılar arasında seks bağımlıları da var ancak AYI olmayıp ta Ayılarla seks yapabilmeyi fetiş haline getiren insanlar aslında seks bağımlılarıdır ve işin diğer garip yanı en kötü homofobikler aslında kendi cinsel kimlikleriyle problemleri olanlardır.

İkinci nokta ise , gerçekten eşcinsel toplum kimdir ? Bunlar AYI Alt Kültüründen ayrı olmak ve Ayılarla karıştırılmamak mı isterler? Bu bana Türkiye'deki eşcinseller hakkında duyduğum bir şeyi hatırlattı. Sanırım Türkiye'deki Ayılar Türkiye'deki eşcinsel toplumla anlaşmazlıklar yaşıyorlar. Kimin gücü , eşcinsel kimdir diye insanları kategorize etmeye ve kafasına göre eşcinsel toplumdan dışlamaya yeter ve kimin böyle bir şey yapmaya hakkı vardır. Ben Ayıyım diyen Ayıdır , eşcinselim diyen de eşcinseldir. Bu sosyal kimliğini kabullenmekle ilgilidir. Başka bir erkekle seks yapan bir erkek "Gay" olarak tanımlanmayabilir ama bu insan kesinlikle "Homoseksüel duyguları aktif" biri olarak tanımlanabilir.

Bir AYI olarak "Out" olmak ve ardından eşcinseller tarafından dışlanmak son zamanlarda yaşanan gelişmelerdir. Bence insan seksüalitesi bunlardan çok daha kompleks bir konu. Fiziksel görünüşleri, seksüel davranışları etiketlemek zordur ve bunu yapmak pek anlamlı değildir. Bu etiketler üzerinde konuşmaya ve yorum yapmaya başladığımızda tamamen başka sınırlara girmiş oluruz. Eğer AYI olarak dışlanıyorsam bunda çok yanlış bir şeyler vardır ve beni dışlayanlarla aynı toplumda olmayı istemem. Bir sonraki adımları bizi hapse atmaktır ve belki de ölene kadar üzerimize zehirli gaz vermek olabilir.

pençere : Bu sohbet için çok teşekkür ediyoruz ve umarız sizi bir gün ülkemizde görebiliriz.

L.W. :Ben sizlere teşekkür ederim ve çalışmalarınızda başarılar dilerim.Sakın vazgeçmeyin ve sakın "AYI KİTABI 3" için üzerine düşeni unutmayın.